Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Laleler

Laleler

Havaalanı istikametinden Yeşilköy'e doğru işe geliyorum. Korkunç bir trafik var; ama hava çok güzel, İstanbul muhteşem... Ve belediye o güzergâhı boydan boya lalelerle süslemiş. İstanbul'un çehresini değiştirmiş. Yeşil, sarı, beyaz, kırmızı ve diğer tüm muhteşem renkler birbirine girmiş yol boyunca... Belediye o laleleri ekerken herkes gibi ben de çok kızmıştım.

“Ne bu masraf, ne gerek vardı?” demiştim; fakat kentin kaderinin değiştiğini görünce, bir de beş yıl boyunca aynı tohumdan yeniden çıkacağını öğrenince mutlu olmuştum. Lalelerin zevkini çıkarıyorum. Radyomu açım. Âşık Veysel söylüyor:

“Güzelliğin on para etmez, Bu bendeki aşk olmasa, Eğlenecek yer bulaman, Gönlümdeki köşk olmasa...”

* * *

Veysel'in aşkını düşünüyorum sonra, “Bu ne ya” diyorum bir insan bu kadar ukalalaşıp, sevdiğini ancak bu kadar yüceltebilir ve bu iki seviyeyi bir kıtada ancak bu kadar güzel birleştirebilir.

Tam bu esnada önümdeki araba iyice sola yanaşıyor, trafik çok yoğun; şoför koltuğundaki adam camdan uzanıyor, o muhteşem lalelerden en lalesini kopartıp arabada gülümseyerek Mona Lisa edasıyla bekleyen, sevgilisinin medeni cesaretine hayran kalan kıza uzatıyor. Arabanın içine yüksek romantizm bulaşmış, benim arabama da devasa hayret!

* * *

O yoldan her gün binlerce araba ve binlerce aşk geçiyor. Her biri biraz romantik olsa iki günde tek lale kalmazdı ortada. Arabada oluşturulan beş saniyelik romantizm adına bu muhteşem manzarayı yok eden aşk, hangi aklın ürünüdür?

Biraz derin düşününce caddeden lale koparıp sevgiliye vermek son derece ilkel bir davranış. Ve ayrıca asla romantik değil. Üstelik ahlaksızca.

Sonuçta 'adamım' diye geçinen bu insancık, o laleyi kopartırken bilerek ya da bilmeyerek milli servete zarar verdi. Fiilen devlete ihanet etti. Arabada “Birkaç dakika romantik olalım” derken başına ne büyük bir iş açtığının farkında bile değil zavallı. Eğer inanıyorsa tüm dinler buna “kul hakkı” diyor. Eğer inanmıyorsa yazılı olmayan ahlak ve saygı kuralları buna ahlaksızlık diyor; ama sorsan bu romantik oğlana;

“Ne yapabilirim ben ya... Laleleri görünce dayanamadım; çünkü sevgilim laleleri çok seviyor” diyerek savunurdu kendini.

* * *

Sonra kulağım tekrar radyoya gidiyor. “Kim okurdu, kim yazardı” diye başlayan o kıtayı kaçırdığımı fark ediyorum. Neyse ki en son kıtaya yetişiyorum.

“Senden aldım bu feryadı, Bu imiş dünyanın tadı, Anılmazdı Veysel adı, O sana âşık olmasa...”

Veysel tutulunca feryat alıyordu sevgilisinden, dünyanın tadını alıyor, görmeden lale büyütüyor bahçesinde, emek veriyordu...

* * *

Arabayla takip etmedim; aynı yöne gittiğimiz için trafik bir yerde bizi yan yana getirdi. Kız gülümseyerek laleyi kokluyordu arabanın içinde. Camı açtım “Neden yaptın bunu?” dedim, “Neyi?” dedi, “Neden kopardın?” dedim. Çocuk nedense bir anda bembeyaz oldu. Nutku tutuldu. Kız dile geldi: “Sana ne be, benim için kopardı tamam mı... Var mı?” dedi. “Yok; ama ben belediye görevlisiyim” dedim. Kız da bembeyaz oldu. “Özür dileriz ya, inanın sizi görmedik!” dediler. “Ha tamam o zaman, görmedinizse mesele yok! Bundan sonra dikkat edin bence; çünkü ben hep buralardayım, ona göre!” dedim. Tamam abi!” dedi oğlan.

* * *

Erdal Demirkıran'ın “Sen Şimdi Gidecen Ya Cehennem'in Dibine Git” adlı kitabından seçtiğim bu bölümü biraz kısalttım. Beğendiğinizi umarım.

Erdal'ın kendine uygun gördüğü bir sıfat var. Diyor ki “Ben dünyanın en akıllı insanıyım”. Bugüne kadar kimseden itiraz gelmedi.

Bari çiçek koparanlardan biri karşı çıksın, değil mi? Yok, kimseden çıt yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi