Gökhan Özcan

Gökhan Özcan

Gün yumakları

Gün yumakları

Her sabah kalkıp günün ucundan tutuyorsunuz. Başlıyorsunuz zihninize dolamaya. Doladıkça yumaklaşıyor gün. En son uyumadan önce çıkarıp bir köşeye bırakıyorsunuz.

Hayatı eviniz olarak düşünün. İşte o gün yumaklarını o evin içine gelişigüzel bırakıyorsunuz. Her tarafı onlarla dolu evinizin. Alt alta, üst üste, hıncahınç gün yumaklarıyla dolu eviniz.

Her gün yeni bir yumağa başlamak zorunda olduğunuzdan, eski yumaklara geri dönme şansınız olmuyor hiç. Orada öylece duruyorlar. Yaşandıkları anda hayatın her yerine kaplayacak kadar büyük olduğunu zannettiğiniz hadiseler o yumağın içinde düğümlü kalıyor, unutulmaya bırakılıyorlar.

Evet, her zaman aklınızın bir köşesini, küçük bir köşesini ama, küçük, çok da önemli bulmadığınız bir köşesini meşgul edip duruyorlar. Ama malum, aklınızın rahatlıkla ihmal edilebileceğiniz sayısız küçük önemli köşesi var böyle.

Bu sizi rahatlatıyor. Bir şeyi rahatlıkla ihmal edebilmek için, iyi kötü bir mazeretiniz olması gerekiyor çünkü. Neden? Her ihmal kendi sevimsiz yan etkisini doğurma kabiliyetine sahiptir de ondan! Ne gibi yan etkiler? Mesela alelade bir ihmaliniz, kendi boyunca bir yıpratma kampanyası başlatarak boyundan daha büyük kaşıntılar örgütleyebilir benliğinizde.

Benliğinize hiçbir zaman gereken hassasiyeti göstermemiş olabilirsiniz... Ama yine de istemezsiniz olur olmaz zamanda ulu orta kaşınmaya başlamasını. Nasıl diyeyim; insanın kendini olan bitenin akışına bırakıvermesini zorlaştırır bu. Bir nevi dikkat dağıtıcıdır. Bir nevi konsantrasyon bozucu...

"Ne olacak ki dikkatimiz dağılsa, konsantrasyonumuz bozulsa, altı üstü günleri yumaklıyoruz şurada" mı dediniz? Demeyin! Gün yumaklama işi ciddi iştir. Savsaklamaya gelmez. Ciddiyetle yumaklanmayan günler bünyelerinde daima küçük de olsa bir çözülme ihtimali taşır. İşte o küçük ihtimal var ya, çok tehlikelidir. Böyle kötü bir sürprizle karşılaşmayı asla istemezsiniz.

Yumaklanıp bir köşeye bırakılmış eski günlerinden biri insana nasıl bir fenalık yapabilir? İyi soru! İyi soru olduğu belli, çünkü kötü bir cevabı gerektiriyor. O cevap şu: Eski bir gün, siz bugününüzü yumaklayadururken aniden çözülüp ortalığa saçılırsa, kalbiniz en ince yerinden kırılabilir. Çünkü eski günlerinizden herhangi biri, bir gün aniden karşınıza çıktığında, yumaklamakta olduğunuz günün size ait tek gerçek olmadığını fısıldayacaktır kalbinize. Ortalığa saçılan o günün içinizde uyandırdığı yabancılık duygusu... Tehlikeli olan işte tam da budur.

Bu şöyle bir şeydir: Bir sabah yüzünüzü yıkamak üzere banyoya gittiğinizde aynada kendinizi göremezsiniz! Orada biri vardır ama o siz değilsinizdir. O anda kendinizi hayatsız kalmış hissedersiniz. Aynadaki adamın da bir geçmişi yoktur üstelik.

Bu bir kırılmadır. İsterseniz kişilik kırılması deyin adına, isterseniz kalp kırılması... Hatta isterseniz hayat kırılması deyin!

Hayatsız bedenler, bedensiz hayatlar... Ne kadar korkunç geliyor kulağa, değil mi?

En iyisi siz her sabah kalkın, günün ucundan tutun, başlayın hayatınızı yumağına sarmaya...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gökhan Özcan Arşivi