Faruk Köse

Faruk Köse

DTK legal mi?

DTK legal mi?

Oldum olası ikiyüzlülüğe de çifte standarda da hoş bakmamışımdır. En çok ifrit olduğum ise “hukukta çifte standart” uygulanmasıdır. Bir kişi, zümre veya toplumsal küme için “yasak” ve “suç” sayılan, “ceza” ile sonuçlanan şey, başka bir kişi, sınıf ve küme için “normal” karşılanıyorsa, fiili bir kabullenmişlik, görmezden gelmişlik varsa, bunun “adalet ölçeği”nde izah edilebilmesi mümkün değildir. DTK örneğinde olduğu gibi...

Bir zamanlar, el’an faal olan bir derneğin kurucu başkanlığını yapıyordum. Derneğin faaliyet konusu zamanın “siyasi-hukuki konjonktür”ünde hoş karşılanmamış ki, resmi bir uyarı yazısı aldım. Tüzüğü değiştirip amaçları ta’dil etmem isteniyordu. Oysa tüzük, ilgili resmi birim tarafından incelenip onaylanmıştı; illegal bir durum yoktu. Yine, dernek tüzüğünü ancak genel kurul değiştirirdi; yasa böyleydi. Ancak “hukukta çifte standart” olunca, devlet bir yolunu bulup “hukuksuzluğu” dayatabiliyordu.


Ben genel kurul tarihini beklerken, yeni bir yazı aldım. Derhal genel kurulu toplayıp tüzüğü ta’dil etmem, aksi taktirde yetkili amirin talimatını uygulamadığım gerekçesiyle ve şu şu yasa maddeleri uyarınca, hakkımda şu kadardan şu kadara kadar hapis istemiyle dava açılacağı ifade ediliyordu. Yazı hâlâ arşivimde duruyor. İşin trajik tarafı, yazıda geçen “Her ne kadar tüzüğünüz ilgili birim tarafından incelenip onaylanmışsa da, daha sonra yapılan incelemede, bu tüzüğü değiştirmeniz uygun görülmüştür” mealindeki “tuhaf bir ifade”ydi. Yani Devlet derneğin esas faaliyetini yapmasını engellemek istemişti ve bunu da kendi onayını yok sayıp, tuhaf bir ifadeyle ve tehditle sağlamaya çalışıyordu!


Şimdi gelelim DTK’ya, yani “ayrılıkçı Kürt hareketi”nin kurmuş olduğu Demokratik Toplum Kongresi’ne...


DTK nedir? Adı üstünde, “kongre...” Kongre ama, toplanıp sona eren bir kültürel ya da siyasi faaliyet değil, sürekli çalışma halindeki bir “kurum” olarak faaliyet gösteriyor ve “rutin bir işleyişi sürdürmek için örgütleniyor.” Kendisine bağlı silahlı-silahsız, legal-illegal kurumlar var. Öyleyse bunun “hukuki bir karşılığı”nın olması gerekmez mi? Yani ya platform olur, ya dernek veya vakıf olur, ya siyasi parti, şirket, ne bileyim işte, bir kurum olarak yasal karşılığının olması lazımdır.


Nitekim Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da bunu merak etmiş olacak ki, Diyarbakır Valiliği’nden DTK hakkında bilgi istiyor, “DTK’nın yasal bir yapısının olup olmadığı ve yönetiminde kimlerin yer aldığı”nı sual ediyor. Valilik cevap veriyor: “Dernekler Müdürlüğü kayıtlarında böyle bir dernek veya sivil toplum kuruluşu bulunmamaktadır.” Savcılık bu sefer de DTK toplantılarına katılan BDP’ye, “BDP bünyesinde DTK diye bir yapı var mı?” diye soruyor. Ancak BDP savcılığı kaale almıyor.


Bir illegal kuruluş olan DTK, daha sonra “demokratik özerklik” ilan ediyor ve hâlâ da varlığını sürdürüyor. Kamuoyunda yer buluyor, ortaya attığı görüşler tartışılıyor ve kanaatler, “ayrılığa ve ayrımlaşmaya” hazır hale getirilmeye çalışılıyor.


Bu çifte standart niye? Devlet, tamamen “dini ve sosyal” bir amacı olan ve asla şiddete, teröre başvurması sözkonusu olmayan, amaç itibariyle de zaten böyle bir durumdan fersah fersah uzak olan bir derneğe karşı çok şedit davranırken, amacı açıkça ayrılık olan, arkasına da kanlı terör örgütü alan bir “illegal kuruluş”un faaliyetlerine ve o faaliyetleri yürüten kadrolara sesini çıkarmıyorsa, bu, “hukukta çifte standart” değil de nedir?


Şimdi de bir başka açıdan bakalım: Arkasında silahlı gücü olan bir illegal kuruluş, istediği faaliyeti yapıyor, istediği açıklamada bulunuyor ama devletin gıkı çıkmıyor. Acaba devlet, legal olmayan DTK’nın faaliyetlerine neden göz yumuyor? Arkasında silahlı güç olmasından mı? Yani şimdi, hak almak veya istediğini yaptırmak için, sosyal kümelerin eline silah alıp isyan mı etmesi gerekiyor? Hukuktaki çifte standart, bu haliyle böyle bir kaos sarmalını öğütlemiş olmuyor mu? Hak elde etmenin yolu, önce silahlı bir güç olup şu kadar cana kıymak, sonra elindeki bu silahla ve arkasında bıraktığı kan ve ölüm birikimiyle devlete diş geçirip, istediğini almak şeklinde mi olmalı? Bu örnekliği başka siyasal ve sosyal gruplar da taklit etmeye kalkışırsa durum ne noktaya doğru gider dersiniz?


Yok, bilmediğimiz bir hukuki statü var da(!) DTK legal ise, o zaman demek ki bu ülkede isteyen, kendi arzuladığı gibi bir yönetim sistemi kurulması için kongreler kurabilecek, delege seçimleri yapabilecek ve özerkliğini ilan edebilecektir. Öyle ya, önümüzde kapı gibi bir DTK örneği var.


Bu kapsamda, mesela İslamcılar da yasal olmasına aldırmaksızın bir “İslami Toplum Kongresi” kursa, “İslami Özerklik” ilan etse, savcılar ilgili valiliklere sorsa, valilikler de “böyle bir sivil toplum kuruluşu yok” dese, acaba savcılık işi ağırdan alır, üzerine yatar, zamana yayar, unutturur, durumu yok sayar, olmamış gibi davranır da işlem yapmaz ve “İslami Toplum Kongresi”nin çalışmalarını sürdürmesine göz mü yumar? Yoksa, derhal harekete geçer, herhangi bir valiliğe durumu da sormadan soruşturma başlatır ve İslami Toplum Kongresi üyelerini derdest edip içeri mi tıkar? Üstelik, dünya konjonktüründe kabul görecek “el-Kaide” gibi hazır bir yafta da varken, İslami Toplum Kongresi üyeleri ve yöneticileri bir de “terörist” muamelesi mi görür?


Hukukçulardan açıklama bekliyorum. Lütfen beni aydınlatın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi