Ya bunları yargılayın, ya da Meclis’i kapatın!
Kim, ne derse desin; bütün söylemlerin vardığı ortak nokta, Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi tarafından verilen “karar”ın, daha doğrusu yaptıkları “yorum”un, bir “Yargı Darbesi” olduğudur... Bu, öyle bir “yargı darbesi”dir, öyle bir “cüppeli kalkışma”dır ki, “367 kararı” bile bu son kararın yanında “solda sıfır” kalır!.. Bu karar, “AK Parti’nin kapatılması” yönünde verilecek bir karardan bile daha önemlidir!.. Kaldı ki; bu saatten ya da bu karardan sonra “AK Parti’nin kapatılması”nın veya “açık tutulması”nın hiçbir önemi yoktur!..
çünkü; varlık sebebi; “özgürlük”leri genişletmek ve “demokrasi”yi hakim kılmak olan bir partinin “varlık sebebine darbe” indirilmiştir!..
Bu “ucube karar”dan sonra; AK Parti’yi “açık tutsalar” ne farkeder, “kapatsalar” ne farkeder!..
çünkü ortada ne “hukuk” kaldı, ne “demokrasi” ve ne de “milli irade!”
9 üYE DERHAL YARGILANMALIDIR
Bir defa daha ortaya çıktı ki;
Bu milletin AK Parti’ye verdiği 16 milyon küsur oyun, MHP’ye verdiği 5 milyona yakın oyun, “yargı”nın gözünde hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur!..
Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi; “başörtüsünün serbestliği”ne karar veren “Meclis’in 411 milletvekili”ne ve “başörtüsüne özgürlük” isteyen “21 milyon vatandaş”a, bir başka ifadesiyle, “Türkiye’deki iki kişiden biri”ne demiştir ki;
“Siz ne derseniz deyin, önemli olan benim ne dediğim!.. Sizin ne istediğinizin hiçbir önemi yok!..
önemli olan benim ne istediğim!”
Ve, önceki gün kararlarını açıkladılar:
“Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılıp, başörtüsüne özgürlük getiren değişiklikler, laikliğe aykırıdır!”
Hemen söyleyelim;
Anayasa Mahkemesi üyeleri, “karar” verirler ama “yorum” yapamazlar!..
Meclis’in yaptığı değişikliği “laiklik bahanesi”ne sığınarak “yok saymak” ise, “karar” vermek değil, “yorum” yapmaktır!..
Evet, yaptıkları, “keyfî bir yorum”dur!..
Yorum yapmak ise, “Anayasa’nın 148. maddesi”ne göre; “görev ve yetkinin kötüye kullanılması”ndan başka bir şey değildir!..
“Görev ve yetkinin kötüye kullanılması”nın da, “suç” olduğunu söylemeye herhalde gerek yok!..
Mahkeme üyeleri, sadece “Anayasa’nın 148. maddesi”ni değil, aynı zamanda “Türk Ceza Kanunu’nun 311-1. maddesi”ni de ihlâl etmişlerdir!..
Bu madde, özetle şöyledir:
"... TBMM'nin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar"
Demek oluyor ki;
“Millet iradesinin tecelligâhı” olan Meclis’in kararını, dolayısıyla “milletin talebi”ni yok saydıkları için, Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesini “müebbet hapis” talebiyle yargılamak mümkündür!..
öyle ya;
Meclis’in görev yapmasını, “kısmen” değil, “tamamen” engellemişlerdir!..
KöKSAL TOPTAN’A DüŞEN GöREV
TBMM’yi “devredışı” bırakmışlar ve adeta, “sizi takmıyoruz” demişlerdir!..
Bu da demektir ki;
Dört yılda bir “seçim” yapılması, milletin önüne “sandık”lar konulması, insanların “oy” kullanarak tercihte bulunması, bir partiye “yüzde 47” oy verip de onu “iktidar”a getirmesi hiç önemli değildir!..
önemli olan, “Yargıçlar Hükümeti”nin, ne dediği!.. önemli olan “Millet Meclisi”nin değil, “Yargıçlar Meclisi”nin ne dediği!..
AK Parti ve MHP’ye oy vermiş toplam “21 milyon vatandaş”ın tercihinin hiçbir değeri yok da, “Türk Milleti Adına”(!) karar verme yetkisi “Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinin iki dudağının arasında” ise, yapılması gereken iki şey vardır!..
Ya “Anayasa Mahkemesi’nin yapısı” değiştirilip “çağdaş ülkeler”e uydurulacak, ya da bu Meclis; tası-tarağı toplayıp “Sine-i Millet”e dönecektir!..
Evet, evet;
TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın yapması gereken tek şey; “üçüncü yol arayışı” gibi eksantrik çabaları bir yana bırakıp, bir an önce “Meclis’in kapısına kilit vurmak” ve “anahtar”ını da götürüp, “Anayasa Mahkemesi Başkanı”na teslim etmektir!..
öyle ya;
“Meclis’in 411 milletvekili” hiçbir şey bilmiyor da, sadece “Mahkeme’nin 9 üyesi” biliyorsa, yapılacak tek şey “Meclis’in kapısına kilit vurmak” ve “sine-i millete dönmek”tir!..
Ya da;
Milli iradenin “yok” sayıldığı, milli iradenin “linç” edildiği, çok partili demokrasinin “kanına girildiği” bu kararı “yok saydığını” bütün dünyaya deklâre etmektir!..
çünkü bu kararda “hukuk” yoktur!..
Tam aksine, kararın böyle çıkmasında; mahkeme üyelerinin “ideoloji”leri ve “mezhebî aidiyet”leri rol oynamıştır!..
LAİKLİK, DİNSİZLİK MİDİR?
Biraz önce dediğim gibi;
Bu kararda “hukukî delil” yok, “şahsî yorum”lar vardır!..
Burada “laiklik” yorumlanmış ve adeta laikliğin “dinsizlik” olduğuna hükmedilmiştir!..
öyle değil midir;
Başörtüsü “İslâm’ın bir emri”dir!..
İslâm, ne diyor;
“Kadınlar başlarını örtsün!”
Peki, Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi ne diyor;
“Başörtüsü, laikliğe aykırıdır!”
Ne demektir bu;
“İslâmiyet, laikliğe aykırıdır!”
İslâmiyet, bir “din” olduğuna ve “laikliğe aykırı” sayıldığına göre; “laiklik” demektir ki, “dinsizlik!”
Hayır, hiç kimse oraya-buraya çekiştirmesin...
Ne yani, Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesinin “yorum” yapmaya hak ve yetkisi oluyor da, benim niye “yorum” yapma hakkım olmasın!?!..
Ben de, “Mahkemenin laiklik yorumu”nu işte böyle yorumladım!..
Eğer, “laiklik eşittir dinsizlik” değil ise, mahkeme üyelerinin, kalkıp da “Allah’ın emrine kafa tutar” tarzda bir karar vermemesi gerekirdi!..
Onlar, “Allah’ın emrini yok saydıkları” için, benim de kendilerine şu soruyu sormaya hakkım olsa gerek: Kararınızda “hangi ideoloji” veya “hangi mezhebî aidiyet” rol oynadı?..
çünkü İslâm; “örtünmeyi” emrediyor!..
Bu emri reddettiğinize ve yok saydığınıza göre,
“Siz kimsiniz” acaba?..
BU üLKEDE BöYLE BİR MİLLET YOK!
Evet, siz kimsiniz?..
“Adına” karar verdiğiniz “millet” nerede?..
Türkiye’de, “başörtüsüne hayır” diyecek bir millet olmadığına göre, sizin milletiniz “uzayın neresinde”dir veya hangi “galaksi”dedir!?.
öyle ya;
Ya “Türkiye’de böyle bir millet yoktur” ya da, Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi “bu ülkede yaşamıyor” demektir!..
çünkü, mahkemenin kararı, kesinlikle ve kesinlikle “Türk Milleti Adına” değildir!..
O halde, gereği yapılmalıdır!..
Türk Milleti lağvedilemeyeceğine göre, Anayasa Mahkemesi “lağvedilmeli”dir!..
---------
Bu bir “tecavüz”dür!
Bir “hacıyatmaz” gibi; zaman zaman yan yatan ama hep ayakta kalma ve her dönem “milletvekili” seçilme becerisini gösteren “siyasi”lerden birisi, Anayasa Mahkemesi’nin “yargı darbesi”ne adeta destek verip, diyor ki;
“Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü aleyhinde verdiği kararın gerekçesini görmeden konuşmam!..”
Ne demektir bu; “Tecavüze uğrayan kadının rahmindeki bebeğin cinsini görmeden konuşmam!..”
öyle değil midir?.. Bu kararla; milli iradenin tecelligâhı olan Meclis’e “tecavüz” edilmiş değil midir?..
Adam bu “tecavüz”e karşı çıkmıyor da, “gerekçe” bekliyor!..
Sorarım size;
Mahkemeden “gerekçe” beklemekle, “tecavüz bebeğinin cinsiyeti”ni beklemek arasında ne fark vardır!..
Ulan, ortada “tecavüz” var, tecavüz!.. Bu tecavüzün “gerekçe”si açıklansa ne olur, açıklanmasa ne olur?!?..
Tecavüzün haklı gerekçesi olur mu hiç?..