Devrimci söylemin eylemle destek görmesi gerekir

Devrimci söylemin eylemle destek görmesi gerekir

Başbakan Tayyip Erdoğan Türkiye tarihinde devrim olarak nitelenen bir söylemde bulundu ve açıkça Dersim olaylarının devlet tarafından gerçekleştirilen bir katliam olduğunu açıkladı.

Dersim, dokunanın yandığı bir konuydu bugüne kadar Türkiye’de.

Akademi dünyasında bu konunun üzerine gitmeye kalkanlar hapis cezasına çarptırılmış, bilim dünyasından sürülmüştü.

CHP ve onun piyasa ekonomisine daha sıcak bakan türdeşleri Demokrat Parti ve Adalet Partisi, Dersim başta Kürt sorunuyla gerçekten ilgilenmemişti.

Kürt Sorunu ile gerçekten ilgilenen ilk siyasetçi Turgut Özal’dı.

Bu sorunun Türkiye için nasıl kanayan bir yara olduğunun ve mutlaka çözülmesi gerektiğinin bilincindeydi Özal.

Kuzey Irak’ı da içine alan bir federasyon dahil çeşitli çözüm yolları konusunda fikir cimnastiği yapmış bir siyasetçiydi.

Bugün CHP geleneğinden kopan bir yaklaşımı devrimci bir tarzda ortaya koyan Erdoğan oldu.

Dersim’i tartışmaya açan Erdoğan böylece Cumhuriyet’in kuruluşunda işlenen suçları, yapılan yanlışları da sorgulamanın yolunu açtı.

Çünkü düne kadar bu konular toplumun geniş kesimi için girilmesi yasak ve tehlikeli alanlardı.

Artık bu tabu yıkıldı.

Türkiye’nin 100 yıllık tarihinde sorgulanamayacak, tartışılamayacak alan, kişi ve konu kalmadı.

Dokunulmazlıklar sona erdi.

Buna 1915 Ermeni Tehciri de dahil.

Bütün tartışma konularının bir etnik, bir de inanç boyutu var.

Cumhuriyet’in ideal ve tek tip toplum hayaline ters düşen Kürtler ve Aleviler, bu dönem en ağır bedeli ödedi.

Bu acıların yıllarca görmezden gelinmesi nedeniyle bugün tarihin en büyük Kürt ayaklanmasıyla karşı karşıyayız.

İktidar, müzakere yoluyla çözüm yolunun PKK tarafından bir zayıflık olarak değerlendirildiğini anlayınca, askeri mücadele boyutuna ağırlık verdi.

Bölgeden gelen haberler, askeri operasyonların PKK’ya ciddi boyutta kayıp verdirdiğini ortaya koyuyor.

Örgütün Avrupa’daki organizasyonuna yönelik operasyonlar PKK’nın parasal kaynaklarını da etkilemiş durumda.

Ancak bunun sürekli ve kalıcı bir başarıya dönüşmesi mümkün görülmüyor çünkü devletin Kürt sorununa samimi bir çözüm getirmediğine inanan gençler dağa çıkmaya devam ediyor.

Bunu önlemenin bir yolu var, bir yandan silahlı mücadelenin sonu olmadığını göstermek, diğer yandan da gençlere şehirde bir umut ışığı olduğunu göstermek.

Bunun için başta hukuksal düzenlemeler olmak üzere gereken her adım atılmak zorunda.

Bugünkü anayasamızın değişmez maddeleri arasında “Atatürk milliyetçiliği” var mesela.

Dersim kıyımı “Ne Mutlu Türküm Diyene” şiarı çerçevesinde ise bu milliyetçilik ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir eylem.

O madde dokunulmaz bir biçimde orada durdukça, ne Kürtlere ne de Alevilere yönelik sözleriniz fazla anlam taşımayacaktır.

Yapılması gereken Dersim çıkışıyla ezberleri bozulan Kürtlere yönelik demokratikleşme adımlarını hızlandırmaktır.

Sadece anayasa değişikliğine bel bağlayarak beklemek gerçekçi olmayacaktır.

O nedenle, başta yerleşim yerlerinin Kürtçe adlarının iadesi, Kürtleri inciten “Ne mutlu Türküm Diyene” tarzından sözlerin bölgeden temizlenmesi, Kürtçe’nin seçmeli ders olarak öğretilmesinin yolunun açılması lazım.

Yunanistan’da demokrasi krizi

Yunanistan Harp Okulu öğrencilerinin cunta marşı söylemesi dün Türkiye’nin tüm gazetelerinde önemli haber olarak yer aldı.

Aslında Yunanistan demokrasisinin krizde olmasından duyulan gizli bir memnuniyet de yok değildi.

Ancak, Yunanistan’ın krizi Harp Okulu öğrencilerinin marş okumasıyla kısıtlı değil.

Bu öğrencilerin okuldan atılmış olması da soruna çözüm getirmiyor.

Yunanistan’ın krizi, seçilmişlerin halkı acılara boğacak önlemleri alamayacağının görülmesi nedeniyle, demokrasinin en önemli unsuru sandığın askıya alınması kriz.

Şu anda Yunanistan’da piyasaların alacağını tahsil etmek üzere göreve getirilmiş bir hükümet var.

Bu tablo, ekonomik krizin demokrasiye yönelik tehdidinin en açık göstergesi.Devrimci söylemin eylemle destek görmesi gerekir
29 Kasım 2011 Salı



Başbakan Tayyip Erdoğan Türkiye tarihinde devrim olarak nitelenen bir söylemde bulundu ve açıkça Dersim olaylarının devlet tarafından gerçekleştirilen bir katliam olduğunu açıkladı.

Dersim, dokunanın yandığı bir konuydu bugüne kadar Türkiye’de.

Akademi dünyasında bu konunun üzerine gitmeye kalkanlar hapis cezasına çarptırılmış, bilim dünyasından sürülmüştü.

CHP ve onun piyasa ekonomisine daha sıcak bakan türdeşleri Demokrat Parti ve Adalet Partisi, Dersim başta Kürt sorunuyla gerçekten ilgilenmemişti.

Kürt Sorunu ile gerçekten ilgilenen ilk siyasetçi Turgut Özal’dı.

Bu sorunun Türkiye için nasıl kanayan bir yara olduğunun ve mutlaka çözülmesi gerektiğinin bilincindeydi Özal.

Kuzey Irak’ı da içine alan bir federasyon dahil çeşitli çözüm yolları konusunda fikir cimnastiği yapmış bir siyasetçiydi.

Bugün CHP geleneğinden kopan bir yaklaşımı devrimci bir tarzda ortaya koyan Erdoğan oldu.

Dersim’i tartışmaya açan Erdoğan böylece Cumhuriyet’in kuruluşunda işlenen suçları, yapılan yanlışları da sorgulamanın yolunu açtı.

Çünkü düne kadar bu konular toplumun geniş kesimi için girilmesi yasak ve tehlikeli alanlardı.

Artık bu tabu yıkıldı.

Türkiye’nin 100 yıllık tarihinde sorgulanamayacak, tartışılamayacak alan, kişi ve konu kalmadı.

Dokunulmazlıklar sona erdi.

Buna 1915 Ermeni Tehciri de dahil.

Bütün tartışma konularının bir etnik, bir de inanç boyutu var.

Cumhuriyet’in ideal ve tek tip toplum hayaline ters düşen Kürtler ve Aleviler, bu dönem en ağır bedeli ödedi.

Bu acıların yıllarca görmezden gelinmesi nedeniyle bugün tarihin en büyük Kürt ayaklanmasıyla karşı karşıyayız.

İktidar, müzakere yoluyla çözüm yolunun PKK tarafından bir zayıflık olarak değerlendirildiğini anlayınca, askeri mücadele boyutuna ağırlık verdi.

Bölgeden gelen haberler, askeri operasyonların PKK’ya ciddi boyutta kayıp verdirdiğini ortaya koyuyor.

Örgütün Avrupa’daki organizasyonuna yönelik operasyonlar PKK’nın parasal kaynaklarını da etkilemiş durumda.

Ancak bunun sürekli ve kalıcı bir başarıya dönüşmesi mümkün görülmüyor çünkü devletin Kürt sorununa samimi bir çözüm getirmediğine inanan gençler dağa çıkmaya devam ediyor.

Bunu önlemenin bir yolu var, bir yandan silahlı mücadelenin sonu olmadığını göstermek, diğer yandan da gençlere şehirde bir umut ışığı olduğunu göstermek.

Bunun için başta hukuksal düzenlemeler olmak üzere gereken her adım atılmak zorunda.

Bugünkü anayasamızın değişmez maddeleri arasında “Atatürk milliyetçiliği” var mesela.

Dersim kıyımı “Ne Mutlu Türküm Diyene” şiarı çerçevesinde ise bu milliyetçilik ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir eylem.

O madde dokunulmaz bir biçimde orada durdukça, ne Kürtlere ne de Alevilere yönelik sözleriniz fazla anlam taşımayacaktır.

Yapılması gereken Dersim çıkışıyla ezberleri bozulan Kürtlere yönelik demokratikleşme adımlarını hızlandırmaktır.

Sadece anayasa değişikliğine bel bağlayarak beklemek gerçekçi olmayacaktır.

O nedenle, başta yerleşim yerlerinin Kürtçe adlarının iadesi, Kürtleri inciten “Ne mutlu Türküm Diyene” tarzından sözlerin bölgeden temizlenmesi, Kürtçe’nin seçmeli ders olarak öğretilmesinin yolunun açılması lazım.

Yunanistan’da demokrasi krizi

Yunanistan Harp Okulu öğrencilerinin cunta marşı söylemesi dün Türkiye’nin tüm gazetelerinde önemli haber olarak yer aldı.

Aslında Yunanistan demokrasisinin krizde olmasından duyulan gizli bir memnuniyet de yok değildi.

Ancak, Yunanistan’ın krizi Harp Okulu öğrencilerinin marş okumasıyla kısıtlı değil.

Bu öğrencilerin okuldan atılmış olması da soruna çözüm getirmiyor.

Yunanistan’ın krizi, seçilmişlerin halkı acılara boğacak önlemleri alamayacağının görülmesi nedeniyle, demokrasinin en önemli unsuru sandığın askıya alınması kriz.

Şu anda Yunanistan’da piyasaların alacağını tahsil etmek üzere göreve getirilmiş bir hükümet var.

Bu tablo, ekonomik krizin demokrasiye yönelik tehdidinin en açık göstergesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi