Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Red vicdandan mı?

Red vicdandan mı?

Gerektiğinde, meşru olduğunda savaşı kabul etmeyen, "ne pahasına olursa olsun ama barış olsun" diyen bir sistemi insanlar uygulayamazlar. Çünkü "pahası" ölüm veya esaret olur. Ölüler ve esirler ise barış yapmazlar, köle olurlar, tâbi olurlar, ülkeleri de sömürge olur.

Bu ülkede yaşayan insanlara sorsak:

Bu topraklar sizin vatanınız; aileniz, mülkünüz, sevdiklerinizle bu ülkede bağımsız ve hür olarak yaşıyorsunuz. Bir gün bir düşman fert mülkünüze, ailenize, can ve namusunuza silahlı saldırıda bulunsa veya yabancılar silahlı saldırı yaparak ülkenizi elinizden almak, sizi öldürmek veya köleleştirmek, değerlerinizi talan etmek isteseler "Bırakın geçsinler, bırakın yapsınlar" mı dersiniz, elinizden geleni ardınıza koymayarak düşmanı yok veya defetmeye mi çalışırsınız?

Vatandaşların yüzde doksandan fazlasının bu soruya "karşı koyarım" cevabı verecekleri büyük ve kuvvetli ihtimaldir.

Bir de şöyle sorsanız:

Vicdani red kanunundan yararlanarak askere gitmemeyi kabul ediyor musunuz?

Buna da oldukça büyük bir rakamın "Evet, bu kanundan yararlanmak istiyorum" cevabı vermeleri ihtimali uzak değildir. Bedelli askerliğe gösterilen ilgi bu muhtemel cevabın delilidir.

Bu iki cevap bir araya getirilip bir sonuca varmak istersek sonuç şu olur:

"Vicdani red" hakkını kullananların çoğunun bu kararı vicdana değil, şahsi menfaate dayanmaktadır. "Vicdani kanaat, inanç, insan hakkı" istismar edilmekte, menfaate alet edilmektedir.

Askerliği, silah eğitimi almayı ve silah kullanmayı vicdanından ve inancından dolayı reddeden insanlar elbette bulunabilir. Sayıları az olsun, çok olsun bu insanların inandıkları gibi yaşamalarına imkan vermek seküler-laik-demokratik sistemlerin karşı çıkamayacağı bir hak olabilir. Ama bu insanlar da "sosyal bir canlı olan" insan olduklarına göre, yine kendi inançlarına göre meşru ve gerekli olduğu için ferd veya devlet olarak gerektiğinde silah kullanan, bunun için eğitim alan (askerlik yapan) insanlarla bir arada yaşamak, vergileriyle onları desteklemek mecburiyetindedirler. Hak ettiği halde insanı öldürmekten kaçınan ama öldürene silah, cephane, lojistik destek temin eden, bunu vergisiyle, oyuyla yapan insan çelişki içindedir ve bu da kaçınılmazdır. Durum böyle olunca da "vicdani red" kamil manada hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.

İslami inancına dayanarak laik bir ülkede askerliği reddetmek isteyenlerin de şu konuyu düşünmeleri gerekiyor:

Bir ülkenin rejimi İslam dışı da olsa eğer bir Müslüman o ülkenin vatandaşlığını kabul etmiş ise -bir çeşit sözleşme gereği- kaçınılamaz kurallara riayet edecektir. İnsanların dini, inancı, dünya görüşü ne olursa olsun ortak değerleri (vatan, can, namus, bağımsızlık, hürriyet...) korumakla yükümlüdürler. Kimse "birileri benimkileri korusun, bunun için yaralansın, ölsün, ben kenarda durayım" diyemez. Çünkü yazılı olsun olmasın sosyal sözleşmede "karşılıklı yardım ve koruma" maddesi de vardır.

Bir Müslüman, İslam devletinin "savaş halinde bulunduğu" bir ülkeye izin alarak girse, bu ülkenin kurallarına, insanlarının hak ve hürriyetlerine riayet etmekle yükümlüdür; etmezse hiyanet etmiş, günah işlemiş olur.

Bireyin hak ve hürriyeti ile kamunun ve devletin menfaati (hakkı) arasındaki dengenin iyi tespit edilmesi ve titizlikle korunması gerekiyor. Bugünlerde çok insan "devlete karşı bireyin hak ve hürriyetini" öne çıkarmaya çalışıyor, ama unutmayalım ki, denge ve doz kaçarsa ne birey kalır ne de onun hakkı ve hürriyeti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi