28 Şubat ve medya

28 Şubat ve medya

28 Şubat muhafazakarlar için sıkıntılı ve acılı bir dönemdi ama 12 Mart ve 12 Eylül’ün solcular veya Kürtler için olduğu ölçüde değildi.

Bu değerlendirmeyi, 28 Şubat’ı haklı çıkarmak veya savunmak için yapmıyorum, sadece bir gerçeğin altını çizmek için yapıyorum.

28 Şubat’ta medyanın elini güçlendiren bir başka gerçek de, Susurluk protestocularına ‘’Glu glu dansı’’ diyen Necmettin Erbakan’ın başbakan, başbakanlığı döneminde karanlık olaylara imza atan Tansu Çiller’in başbakan yardımcısı olmasıydı.

Bütün bunlar elbette askerin gazetecileri, yargı mensuplarını Genelkurmay Başkanlığı’na çağırıp brifing vermesini, gazeteleri karargahtan yönetmesini haklı kılmaz.

Aynı şekilde, tuğgeneral rütbesindeki bir askerin kameralar önünde başbakana ‘’pezevenk’’ diye hitap edebilmesini haklı kılmaz.

Şemdin Sakık adına düzenlenen sahte belge ile gazetecilerin PKK’dan para aldıklarını ileri sürmeyi hiç ama hiç haklı kılmaz.

Muhafazakar gazete sahiplerinin evinin basılmasını, çoluk çocuklarıyla gözaltına alınmasını, emniyette kötü muameleye tabii tutulmalarını da haklı göstermez. 28 Şubat muhafazakarların tarihi açısından en acılı dönemlerden biridir.

28 Şubat, bu açıdan yüzleşilmesi gereken bir dönemdir. Ancak bu hesaplaşmanın bugün yargı önünde yapılması yanlıştır.

Daha önce de yazdım, o dönem gazetecilerin askere hayır deme gücü yoktu.

Abdi İpekçi’nin, Çetin Emeç’in, Uğur Mumcu’nun, Ahmet Taner Kışlalı’nın karanlık suikastlere kurban gittiği, Susurluk’ta otomobil bagajlarından suikast silahları çıktığı, faili meçhul cinayetlerin günlük olay haline geldiği bir ülkede hiçbir şansı yoktu. Gazete yöneticileri çıkarları kadar, kendi can güvenlikleri için de askerle işbirliği yapmak zorundaydı. 28 Şubat’ta askerle gerçekleştirilen işbirliğinin 2000’li yıllarda kimi medya patronları ve gazetecileri daha da cüretkar hale getirdiği ve AK Parti aleyhine faaliyetlerin merkezine yerleştirdiği de bir başka doğru.

Bunun sonucu ‘’411 el kaosa kalktı’’ manşetleri atıldı, AK Parti’nin kapatılmasına zemin hazırlandı.

Bugün, Ergenekon, Balyoz davalarının asli faili konumunda olanları bir kenara bırakıp 28 Şubat’ı yargı önüne getirme çabalarının yanlış olduğunu düşünüyorum.

28 Şubat’ın asli faillerine hesap sorulmadan gazetecileri hedef yapmak yanlıştır, bu bir.

Son dönemdeki suçlar daha ağırdır, asıl bunun üstüne gitmek gerekir, iki.

AK Parti bölünmez ama biraz gerilir

Futbolda şikeye getirilen ceza sınırlarının düzenlenmesine ilişkin tartışmalar AK Parti’nin bölünmesine ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi.

Cumhurbaşkanı Gül’ün yasayı veto etmesi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu karara destek vermesi, arkasından Başbakan Erdoğan’ın yasanın aynen çıkmasını istemesi, bu tartışmaya neden oldu. AK Parti karşıtlarının sürekli böyle bir beklenti içinde olması da bu ortama katkıda bulundu elbette. Çünkü daha önceki merkez sağ partilerin hepsi, yolun yarısında benzer bir kazaya uğramış, partilerinde bölünmeler olmuştu.

Bu kaçınılmaz bir gelişme aslında.

Merkez sağ partiler, tıpkı merkez sol gibi, bir koalisyon partisidir. Sağın farklı renklerini çatısı altında toplar ve bu görüşler arasında zaman zaman çatışma meydana gelmesi kaçınılmazdır.

AK Parti’nin farkı buradan geliyor.

Her şeyden önce bu partinin kurucuları yıllardır iktidardan uzak tutulmuş, kurdukları partiler kapatılmış, arkadaşları ve kendileri hapse atılmış isimler.

İktidara geldikten sonra neler yapmaya muktedir olduklarını tüm dünya gördü.

Tüm dünyanın gözü önünde, kendileriyle birlikte Türkiye müthiş bir değişim yaşadı.

AK Parti yönetimi sayesinde müslüman çoğunluk itibar kazandı, demokratik haklarına kavuştu.

Böyle bir tablo, futbolda şike yasası için bozulmaz. Ayrıca, AK Parti’yi bir arada tutan Erdoğan’ın kişiliği.

Son kargaşa, Erdoğan’ın evinde istirahat ediyor olması nedeniyle tavrını zamanında açıklayamayıp parti kadrolarına ayar verememesinden kaynaklandı.

Erdoğan işbaşı yaptığı gün, bu tablo bir daha yaşanmaz.

Ancak Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması bu görüş farklılıklarının su yüzüne çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle 2013’ün ortalarından başlayıp 2014’e kadar uzanan zaman diliminde iktidar partisi içinde farklı boyutta tartışmalar yaşandığına tanıklık edeceğiz.

Ama bu gerçek, AK Parti’nin bölüneceği anlamına gelmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi