Ersoy Dede

Ersoy Dede

Temiz televizyon

Temiz televizyon

Bu ülkenin yürekli savcılarının gayreti, medya endüstrisinin üzerindeki pisliği temizlemeye yeter mi? Birkaç tespit yapacağım size. Varın yorumu kendiniz yapın.. Reyting operasyonundan bahsediyorum. Anlamışsınızdır.

¥

Televizyonda tutmuş iş yapmak meseledir. Özellikle büyük televizyonlar, yüksek bütçeli program, tv dizisi ya da tv film ve belgeselleri için risk almak yerine daha sağlamcı bir metot olan, dış yapım seçeneğini öncelerler.. Daha açık söylemek gerekirse, kendi elemanlarıyla da yapabileceği bir program için, daha fazla para ödeyerek başka bir yerde yapılmış olan yayını kullanırlar. Siz-ben gibi sıradan tv izleyicileri bunu bilmez.. Çok basit bir tartışma programı bile bazen dış yapım olabilir. Ne kadar maliyeti olabilir ki oysa? Bir sunucu, stüdyoya davet ettiği üç-dört konuğa, gündeme ilişkin sorular soruyor, bir-iki saatte başlıyor ve bitiyor.. 32.Gün’ü düşünün mesela.. Eskiden nasıldı? Rusya’ya giderlerdi, Bosna’ya giderlerdi değil mi? Şimdi ne yapıyor? Stüdyo söyleşisi.. Geçen hafta mesela, Mehmet Ali Birand, stüdyoda tek başına Erman Toroğlu ile konuşuyordu.. Dünyanın en düşük bütçeli programı.. Kanalla yaptıkları ticari anlaşmayı bilmiyorum. Ama sonuç olarak bu programın yayınlanması için ya kanal yapım şirketine bir para ödemek zorunda ya da yapım şirketi kanala.. Şöyle oluyor bu işler. Kanal yapım şirketine para ödeyip 32.Gün’ün yayın hakkını satın alıyorsa, içinde giren reklamlardan kazandığı parayı cebine atar. Yapım şirketi para ödeyip programını yayınlatacağı bir saati kanaldan satın alıyorsa, içinde aldığı reklamlardan kazandığı parayı kanalla paylaşmaz.. Neyse, tekniği bilin diye verdim bu örneği.. Bu operasyonlar içinde 32.Gün’ün herhangi bir yeri yok..

¥

Reyting operasyonu nereye kadar uzanır bilmiyorum ancak savcılar, televizyonların program müdürleri ile tv ile anlaşma yapan yapım şirketlerinin ilişkisini mercek altına almalı.. Ben bu kadar söylüyorum. Tv patronları da dikkat etsinler. Program müdürlerine verdikleri maaşı biliyorlardır. Gidip oturdukları evlere, altlarındaki arabalara bir daha baksınlar.. Neden kendi tv kanalı için, “ahmet yapım’ın dizisi”ni değil de, “mehmet yapım’ın dizisi”ni tercih etmiş bu yönetici.. Bu tercih edilen dizinin tutması için nasıl ilişkilere geçilmiş. Nerelerden, kimler satılmış, satın alınmış? Özellikle de AGB üzerinden dolaplar döndüğü ortaya çıkarsa, yüksek reytingli diye kendi kanalında oynayan dizileri kim getirmiş, ona bir baksın tv patronları..

¥

Ve elbette, haksız reyting yüksekliği nedeniyle tutmamış ama tutmuş gibi görünen yapımlar üzerinden sağlanan, haksız kazanç.. Bunu da şöyle açıklayabiliriz. Mesela büyük bir firmasınız. Reklam vermek istiyorsunuz.. Kapınızı çalan ajans size diyor ki; “kusursuz binyıl dizisi gün birincisidir, reklamınızı orada yayınlarsak, 250 bin dolar isteriz”.. Bunu belgelemek üzere de reyting raporlarını bilginize sunuyor.. Bu referansla siz de reklam bütçenizi yönlendiriyorsunuz. Yarın, bu işin tezgah-dümen olduğu ortaya çıkarsa, o firmalar da bu yolla ödedikleri reklam paralarını isteme ve tazminat davası açma hakkına sahip olacak.. Çok karışacak ortalık çok.. Yeter ki savcılar yılmasın bu işten..

HACI CENK KORAY’I ANMAK

Cenk Koray için bir anma toplantısı yapıldı. Babamdan duydum. Ben takip edememiştim. Babam için Cenk Koray’ın yeri ayrı. Çocukluk arkadaşları. İstanbul’a geldiğimde ilk gördüğüm adamdı. Sarıldı. “Yaşa Dede senin babansa, ben de amcanım” dedi.. Benim düşünce dünyamda önemli bir yer tutmadığı için sadece “baba dostu” kontenjanından hatırlarım. Dün babamı üzgün gördüm. “Kemikleri sızlıyordur Cenk’in” dedi. Hacı Cenk Koray; alkollü, çalgılı, kavgalı-dövüşlü bir anma gecesine malzeme yapıldı. Ne kabri başında Fatiha okuyanı oldu, ne rahmet dileyeni. Böyle mi anılmalıydı acaba? Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi