Besleme sermayeden 'Anadolu burjuvazisi'ne

Besleme sermayeden 'Anadolu burjuvazisi'ne

Bir süredir söyleniyor; Türkiye'de mücadele, devlet seçkinleri ve onların etrafında mevzilenen yerleşik çıkar odaklarıyla alttan gelen toplumsal ve ekonomik gruplar arasında.

İsterseniz buna bir tür sınıf ve zümre mücadelesi deyin, isterseniz devletçi-otoriter 'merkez' ile toplumsal 'çevre' arasındaki güç mücadelesi. 'Merkez'e karşı 'çevre'nin başkaldırısı uzun süre 'siyasal' bir içerikte ve zeminde devam etti. 1950 ile birlikte seçimli demokrasi 'çevre'yi iktidara taşıdı. Buna karşın 'merkez', 1961 Anayasası'yla 'çevre'nin demokrasiyle gelen siyasal iktidarını devlet kurumlarının ve elitlerinin denetimine/vesayetine sokmayı başardı.

Ama 1980'lerde Türkiye ekonomisi dışa açılınca devletin piyasa üzerindeki kontrolü de zayıflamaya başladı. Devlet, dışa açık liberal bir yapıda ekonominin kontrolünü elinden kaçırdıkça 'toplumsal' alanı da denetleyemez oldu. Toplumun devletten, onun seçkinlerinden ve ideolojisinden 'bağımsızlaşması', iç ve dış piyasada devletten bağımsız fırsat ve imkânların varlığını görmesiyle gerçekleşti.

Anadolu müteşebbisi, sermayesi ve burjuvazisiydi ufukta görülen. Batı'da devlet otoritesine karşı temsil fikrini, katılım talebini öne süren 'otonom burjuvazi' Türkiye'de de görülünce 'merkez' ile çevre asındaki güç mücadelesinin zemini de salt 'siyaset' olmaktan çıktı. Somut çıkarları ve talepleri olan ekonomik/sosyal aktörler sahneyi alınca 'çevre' ile 'merkez' arasındaki çekişme hem sertleşti hem yapısal bir nitelik kazandı. Ekonomik ve sosyal çevre piyasa, açık toplum, demokrasi, hukuk devleti ve AB üyeliği gibi 'modern' bir dil tutturunca 'merkez' hukuksuz bir devlet gücüne sarılmaktan başka bir çare bulamadı.

Geçenlerde Radikal'deki köşesinde iktisat profesörü Erol Katırcıoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin son kararına değişik bir yaklaşım getirdi. 'İdeolojik' gibi görülen siyasal çatışmaların gerisindeki sosyal ve ekonomik güçlere tuttu projeksiyonunu. Katırcıoğlu, ekonomik aktörlerin katma değer içindeki paylarına, sanayideki enerji tüketiminin bölgelere göre dağılımına ve banka kredilerinin en çok kullanıldığı bölgelere bakarak şu sonuca ulaşıyor: 'Ekonominin görece diplerinden, coğrafyamızın Orta ve Güneydoğu Anadolu kesimlerinden ekonominin eski güçlü aktörlerine yönelik bir 'kalkışma', bir 'meydan okuma' var. Ve bu meydan okuma 2000'li yıllarda 'haddini' de aşmış ya da aşmak üzere.'

Türkiye ilk defa otonom bir burjuvazi yaratıyor. Devletten, devlet ihalelerinden veya kamu borç faizlerinden ve ranttan beslenen bir burjuvazi değil bu. üreten ve kendi başına üreten bir burjuvazi. Devlete yaslanarak değil, piyasa ekonomisi içinde büyüyen bir burjuvazi. İlk defa 'besleme' olmayan bir milli burjuvazi doğuyor, dünya ile barışık. Yönetimden pay istiyorlar doğal olarak, tüm dünyada olduğu gibi. özgüvenleri var, çünkü üretiyorlar. Sırtlarını devlete dayamadıkları için de rahatlar, isteyebiliyorlar. Büyük sermaye gibi değil. Meclis katipliği ile başlayıp devlet işleriyle yaratılan bir sermayeden söz etmiyoruz. Bağımsız sermaye söz dinlemiyor beyler, dinlemeyecek de...

Evet muhafazakârlar, ama aynı zamanda dünyaya açık, rekabetten korkmayan, hukuk isteyen, piyasada rakiplerine üstünlük kurmak için devlet gücünü, resmi ideolojiyi, pompalanan korkuları kullanmayan bir topluluktan söz ediyoruz.

Bazı TüSİAD üyelerinin özel düzeyde AK Parti'nin kapatılması için lobi yaptığını açıklamıştı İsveçli eski bir büyükelçi. Kapatmayla aslında AK Parti'nin değil, yükselen Anadolu sermayesinin önünü keseceklerini umuyorlar.

Benzer bir stratejiyle bu kesimler 28 Şubat sürecini de desteklemediler mi? Bu nedenle 'Anadolu kaplanları'na İslamcı sermaye yaftası takıp devlet tarafından tepelenmesine destek çıkmadılar mı? Piyasada bükemediği Anadolu sermayesinin elini devletin hukuksuz kaba gücüyle bükmeye kalkışmadılar mı? Şimdi de bürokratik oligarşinin laiklik kırbacını sallayarak Anadolu'yu dizginlemeye çalışıyor.

Meraklısı tarihe baksın; burjuvazi modern dönemde dünyanın hiçbir yerinde kaybetmedi, Ankara'nın sultanlarına karşı da kaybetmeyecek.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi