Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Türkiye, Fransa ve tarih

Türkiye, Fransa ve tarih

Fransa Ulusal Meclis’inden geçen tasarının, ikili ilişkilere zarar vereceği şimdiden belli...

Fransa bunu göze alıyorsa birkaç bin Ermeni’nin oyu için değil bence, daha büyük hesapları var: Gerek dünyada, gerekse İslâm dünyasında giderek prestij kazanan ve kimi öncelikleri alan, üstelik de ekonomisi hızla büyüyen Türkiye’yi durdurmak istiyor olabilir.

Fransa’nın da İslâm dünyası üzerine hesapları olduğu biliniyor: Türkiye’nin giderek büyümesi, bir de bunu Batı ittifakından kopmadan yapması tüm Batı’yı rahatsız ediyor. Şimdilik Sarkozy üzerinden vuruyorlar.

Korkarım arkadan diğerleri de gelecek. Ermeni tehcirinin yüzüncü yıldönümüne (2015) doğru daha da sıkıştıracaklar Türkiye’yi. Tabii o zamana kadar Türkiye bu atağı etkisizleştirecek kesin adımlar atmazsa...

Başbakan’ın açıkladığı yaptırımlar, ilk bakışta tatminkâr gözükmüyor. Ancak bunun bir “ilk adım” olduğu unutulmamalı: Diğer adımların da atılması, “Soykırım Yasa Tasarısı”nın bundan sonraki aşamalarına bağlı.

Bence yapmamız gereken, Fransa’yı ve aynı pozisyondaki ülkeleri suçlama kolaycılığından hızla kurtulup, kendimize yönelmemizdir. Başka hatalar yapmamamız buna bağlı gözüküyor. Türkiye başından beri çekingen davrandı. Bunun sonucu olarak da hatalı adımlar attı. Çok geciktik. Arşivleri açmaktan korkarak vakit kaybettik.

Bizim “yok” farz ettiğimizi dünyanın da olmamış farz edeceğini zannettik. Bu bir gaflet! Artık ülkeler içlerine kapanarak sorun çözmüyor, olayların önünden gitmeye yönelik politikalar üretiyorlar.

1915 olayları, önceden “tarihçilerin konusu” idi. Tarihçiler susturulduğu, arşivler kilitlendiği için olay siyasi boyut kazandı. Ermeniler tüm dünyada arşiv çalışması yaparken ve kendilerini haklı çıkaracak belgeleri özenle ayıklayıp yayınlarken, “Biz kötü bir şey yapmadık” çerçeveli nutuklarla vakit kaybettik. Sadece kendimizi tatmin ettik. Sonra baktık ki, nutuklarımız dünya kamuoyunu tatmin etmemiş.

Şunu bilmek lâzım: 1915 olayları tarihimizin en büyük trajedilerinden biridir. Sadece tehcir bile başlı başına korkunç bir olaydır. Yüzbinlerce insan yerinden-yurdundan ediliyor. “Efendim, ama onlar da ihanet etti”. Tamam işte! O zaman ihanet belgeleriyle birlikte uygulamaya ilişkin detayların belgesini de açıklayacaksınız ve konuyu belgelerin üzerinden tartışacaksınız.

Hep böyle olur: Önce arşivler tarihçilere ve halka kapatılır, belgeler saklanır, “her şey doğal sürecinde yaşanmış gibi” yapılır. Ancak bıçak kemiğe dayandıktan sonra (Dersim olayları gibi) belgelerden söz edilmeye başlanır, ama artık inandırıcı olmaz.

Bu milletten çok şey saklandı. Daha İstiklâl Savaşı’mızın gerçek hikâyesine bile ulaşmış değiliz. İstiklâl Mahkemeleri hâlâ kapalı kutu... Bize büyük yalanlar söylendi. Uydurma bir tarih dayatıldı. Kendinizi ve kendi halkınızı belki bir süre kandırabilirsiniz, ama dünyayı kandıramazsınız! Üstelik gerçekleri sakladığınız ölçüde, başkaları yalanlarına taraftar bulurlar. Belgeler vaktiyle açıklansaydı, bu iş başımıza gelmeyebilirdi.

Kaldı ki hiçbir şey 1915 olaylarıyla sınırlı değil. Cumhuriyet tarihi boyunca azınlıklarla sair etnisiteye mensup kitlelerin dışlandığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ders kitaplarında Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Abazalar, Arnavutlar, v.s. inkâr edildi. “Türkiye Türklerindir” dendi. İlkokul çocukları her sabah “Ne mutlu Türk’üm diyene” diye bağırtıldı. “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye ant verildi. Bunlar aşırı milliyetçi (hatta ırkçı) yaklaşımlar. Modern dünya her türlü ırkçılığı red üzerine kuruludur. Zira ırkçılığın derin acılarını yaşamıştır.

Rumlar, Ermeniler, Yahudiler Süryaniler, Aleviler, İttihadcı/ Kemalist kadroların yönetimindeki ülkemizde çok büyük sıkıntılar yaşadılar. Yasadışı vergilerle bunaltıldılar. Ödeyemeyenler toplama kamplarına alındı. Yetmişlik dedeler, vergi borcuna mahsuben, devlet işinde çalışmak zorunda kaldı. Azınlıkların mallarına el kondu. Horlandılar, aşağıladılar, 6-7 Eylül olaylarında dükkânları, evleri yağmalandı. Ülkeden kaçmaya zorlandılar. Aslına bakarsanız bu da bir “tehcir”...

Özellikle yakın tarihimizde acemilikler var, yanlışlar var, hatalar var; artık bu paradigma değişmeli. Sayın Başbakan, “Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı, farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu... Bunların üzerinde durarak bir düşünmek lazım... Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” demekte çok haklı.

Yeni yaklaşım bu sözlerin üzerine inşa edilebilir. Aksi halde biz övünürüz, Sarkozy gibiler de yapacağını yapar.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi