Serdar Arseven

Serdar Arseven

Ecevit, Bahçeli, Yılmaz ve Sezer!..

Ecevit, Bahçeli, Yılmaz ve Sezer!..

Hatırlayın... Henüz bugünkü ölçüde muktedir olmadığı günlerde, Hamas’la kurduğu “çekingen” temaslardan dolayı nasıl da yaylım ateşine tutulurdu AK Parti.

Bir o günlere bakın bir de bugünlere...

Hamas liderlerinden İsmail Haniye, AK Parti grubuna geldiğinde yer yerinden oynuyor...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan alkış tufanı arasında gruba gelen Haniye ile birlik ve beraberlik görüntüleri veriyor...

Daha düne kadar Hamas’la her teması “teröre destek” olarak nitelendiren CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile üç aşağı beş yukarı aynı çizgideki MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, Hamas önde gelenini “kabul” ediyor!..

Yer yerinden oynamıyor ve hatta yaprak bile kımıldamıyor.

•

Demek ki çok şeyler değişti Türkiye’de...

Simgesel olarak “Ergenekon davası” ile ifade edilen sürecin gelinen bu noktasında, bütün yapıların kendilerini gözden geçirmek ve “yeni duruma göre” pozisyon almak durumunda kaldıklarını görüyoruz.

CHP’den MHP’ye kadar... Hepsinin!..

•

AK Parti’yi, çözüme kavuşturamadığı bazı meselelerden dolayı nasıl “uyardığımız” bilinir...

Gerektiğinde tepki gösterebilmek kadar yiğidin hakkını teslim de “namus” meselesi...

Türkiye’nin geleneksel olarak en fazla mal sattığı ekonomilerin daraldıkça daraldığı bir süreçte, Cumhuriyet tarihinin ihracat rekorunu kırmamız kimin marifeti?..

Ya da şöyle diyelim:

“Ne oldu da böyle oldu?..”

Ve şu soruyu da ekleyelim:

“Bu dönemde iktidarda olan AK Parti değil de, CHP-MHP koalisyonu olsaydı, karşımızdaki tablonun hali nice olurdu?..”

•

Neresinden bakarsanız bakın; Türkiye’nin bu yapıya ihtiyacı var...

İHKİB yani İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin Başkanı Hikmet Tanrıverdi’ye “Ne oldu da ihracat patladı?” diye sorduğunuzda alacağınız karşılık “durumun özeti”dir aslında. Tek cümleyle: “Dokuz yıl boyunca ayağımız yere değmedi ki!..”

Bu ne demek?..

Şu demek: Başbakan ve ekibi dokuz yıl boyunca, dünyanın her tarafına “işadamı” götürdü.

İhracat yaptığımız kaynakların tabanını genişletti. Bugün tam 282 ülkeye ihracat yapıyoruz...

Düne kadar ihmal ettiğimiz bütün pazarlar, önümüze serildi.

Az mı; İran, ihracat yaptığımız ülkeler arasında dokuzuncu sırada yer alıyor...

Güney Afrika pazarlarına harıl harıl mal satıyoruz...

ABD ve AB pazarlarındaki daralmayı, “yeni açılımlar” sayesinde kapatmakla kalmıyor...

İhracatı bir önceki yıla göre yüzde 18.2’lik artışla 134 milyar dolara yükseltiyoruz...

Şöyle bir geriye dönün... Ve Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemleri hatırlayın...

Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli üçlüsü...

Cumhurbaşkanı da Ahmet Necdet Sezer!..

Bu “dörtlü” ile nasıl bir “hamle” sözkonusu olabilirdi?.. Düpedüz “Statüko”yu temsil eden, durağan, donuk, katı, çözüme kapalı, jakoben, tüketici, itici... O günleri hep beraber yaşadık; ne kayıplar, ne kayıplar...

•

İfrat -tefrit meselesine dikkat etmemiz gerekiyor...

Bir: AK Parti’nin de eksiklikleri var.. Ve AK Parti’de ancak ‘yapıcı eleştirilerle’ mesafe kat edebilir.

İki: Türkiye siyasetinin içinde bulunduğumuz tablo içinde AK Parti’den başka bir “yolu” yok.

•

Tam 35 vatandaşımızın hayatına mal olan “son tezgahın” ardından, Hükümetle, “hata”sını izah çabasında olan “Askeri” karşı karşıya getirmeye çalışan... Kutuplaştırmaya, bölmeye, bölüştürmeye gayret eden bir takım “odakları” izliyorsunuz...

Asker’in “Kasten adam öldürdüğünü” söylemekle, affedilmez bir “HATA” yaptığını söylemek arasında çok büyük fark var...

Bir başka savrulma noktası...

“Sanki camide öldürüldüler... Adamlar, kaçakçılık yapıyormuş, ne yani devlet göz mü yumacaktı!” yaklaşımı ile “Kaçakçı da olsalar bombalanmaları yanlıştı!” yaklaşımı arasındaki farka da dikkat etmek lazım.

Yine...

Bir “HATA”yı bahane ederek, operasyonların sona ermesini talep etmekle, “Operasyonlar devam etsin ama terörle mücadelede suç da işlenmesin!” demek arasındaki farkı da gözden kaçırmayalım...

Birileri, ülkeyi değil kendini düşünüyor... Başka birileri de aklıyla değil hisleriyle hareket ediyor...

•

Aklın yolu bir: Kin, nefret, düşmanlık, husûmet üreten her türlü söylemden uzak kalacağız...

“Değişimin devam etmesi için” gayret göstereceğiz...

Kendimiz için değil, torunlarımız için!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi