Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Kaplıca sıcaklığında bir Anadolu yolculuğu

Kaplıca sıcaklığında bir Anadolu yolculuğu

Eskiden Anadolu’nun kalbine yolculuk Haydarpaşa’dan başlarmış. Bunun içinde şair, “yolculuk başladı Haydarpaşa’dan” diye başlamış şiirine. En güvenilir yolculuk kara trenle yapılırmış. Gurbete kara trenle gelinir, yine başlık parası biriktirilip yavukluya kara trenle kavuşulurmuş. Anadolu yolları ise toz-topraktan geçilmezmiş. Ben çocukluğumda toz kümelerinin bir sis bulutu gibi üstümüze çöktüğü zamanlarda yaşadım.

Bugün o günleri anlattığımızda inanmak zor geliyor insana. Şaka gibi, Türkiye nereden nereye geldi. Bugün Pazar, eşim ve kızımla Anadolu yollarına düşüyoruz. Efendim televizyon reklamlarında usta oyuncu Şener Şen’in başarıyla oynadığı bir reklam filmi ile gündeme gelen “Mümkünlü” kasabasına doğru Topkapı-Cevizlibağ’dan yola düşüyoruz. Asıl adı Sakarya ilinin Taraklı kasabası, reklamlardaki adı ile Mümkünlü’de yeni bir kaplıca kompleksi yapılıyormuş.

Biz de pek çok meraklı gibi yeni yapılmakta olan Taraklı Termal Tesislerini yerinde göreceğiz.

Şansımız bu ya, bir sis bulutu içinde 2.5 saatlik bir yolculuktan sonra çam ağaçları arasında itikafa çekilmiş bir kasabaya ulaşıyoruz.

Bu tesbiti sadece bu kalem yapmıyor. Dünyada en sakin 184 bölge işaretlenmiş ve Taraklı bu listenin içinde yer alan bir kasabamız. Sanki kuşlar sessiz uçuyor, rüzgâr sessiz esiyor sular bile şırıltısız çağlıyor burada. Önce girişte sondajla çıkarılan kaplıca suyunu görüyoruz. Bu su üç km. ötedeki kaplıca kompleksine özel borularla taşınacakmış.

Efendim kaplıca deyince bir parantez açalım. Biliyorsunuz bilim adamları dünyanın çekirdeğin de devamlı yanan bir ateş kütlesinin olduğunu söylüyor.

Bu ateş kütlesinin bize ağır bir faturası var. Nedir o? Depremler! Yeraltında bu ateşle oluşan gazlar, dışarı çıkmak için yerkabuğunu belli yerlerde zorlayıp yer sarsıntıları olarak ortaya çıkıyor ve bir felaket olarak deprem gerçeğini yaşıyoruz. Peki depremleri meydana getiren şartların hiç mi faydası yok! Olmaz mı, tabiatta hep bir külfet-nimet dengesi var ve bu defa nimet olarak kaplıcaları ve onların bize sunduğu imkanlara kavuşuyoruz.

Yer altında o ateş topu ile ısınan sular, kâinattaki çeşitli madenleri de eriterek yeryüzüne çıkarıyor ve bir ikram olarak bize sunuluyor. İçindeki maden çeşitlerine göre de çeşitli hastalıklara şifa oluyorlar.

Efendim, eskiden boşa akıp giden pınar sularımız ve nehirlerimiz için “Fırat akar, Türkler bakar” derlerdi. Nehirlerimizin üzerine yapılan yüzlerce barajla bu sözü aşağı yukarı çürüttük. Pınar sularımızı da Turgut Özal’ın keşfi ile bir damlasını bile boşa vermeden şişeliyor ve önce insanımızın, sonra da komşu ülkelerin hizmetine sunuyoruz. Sıra geldiii kaplıcalara – Anadolu kaplıca zengini, 1200’ün üzerinde kaplıcamız var.

Birçoğu derme-çatma binalarda hizmet veren bu kaplıcalar artık çağın şartlarına uygun büyük sağlık komplekslerine dönüştürülüyor ve devremülk pazarlama sistemi ile de Anadolu insanının en sağlıklı ve uygun koşullarda hizmetine sunuluyor. İşte Taraklı da böyle bir çabanın ürünü. Kaplıca alanında ilk tanışmadan sonra hemen bitişiğindeki Taraklı’ya konuk oluyoruz. Rüya gibi bir kasaba. Tarihi Osmanlı’ya dayanıyor. Konaklar hâlâ Osmanlı konakları. Ahşap ve orijinal mimari ilk yapıldığı gün gibi korunmuş. İnsanları sessiz ve sakin.

Adeta dört bir yanını çevirmiş olan dağlar arasında 100 yıl önceden unutulup kalmış bir kasaba. Çimento ve demir hâlâ burada yabancı bir inşaat malzemesi. Ahşabın güzelliği her sokağa hakim.

Nüfus mu 4000 civarında. Dört bir yanınızı kuşatan dağlardaki çam ağaçları, adeta yüzünüze oksijen üflüyor. İstanbul’da egzos dumanı solumaktan sararmış yüzlerimize yeniden kan geliyor, hissediyor ve gençleşiyorsunuz. Bu iklime hiç olmazsa yılda bir defa insanların ihtiyacı var diye düşünüyorum. Mihmandarımız Taraklı’dan tekrar kaplıca alanına dönüş çağrısı yaptığında doğrusu anamızdan ayrılır gibi zorlanıyoruz. Burası yaşanacak bir yer...

Ve tekrar kaplıca alanındayız. Görevliler Taraklı Termal Tesislerini en ince ayrıntılarına kadar anlatıyorlar. Ve misafirlerinden de “Nasıl bir kaplıca istersiniz?” sorusunun cevabını kayıt altına almak istiyorlar. İşte benim orada yazmadığım ve dönüşte ruhuma ilham olan bazı püf noktaları.

Üsküdar’ın hâlâ hafızalarımızda yaşayan bir belediye başkanı vardır, Yılmaz Bayat! Efendim, başarılı hizmetleri yanında onu “marka adam” haline getiren vasfı Ramazan çadırları fikrinin ilk uygulayıcısı olması idi. Bugün her Ramazan’da ülkemizde 300’ün üzerinde Ramazan çadırı kuruluyor. Allahu alem Yılmaz Bayat’ın her çadırdan ve orada kurulan iftar sofralarından sevap hanesine prim yazılıyor. Ben bu kaplıcanın böyle bir hayra kapı açmasını diliyorum. Nasıl mı? Empati yapalım. Ayda 600-700 lira emekli maaşı alan bir karı-kocasınız.

Belediyelerin yardımı ile geçiniyorsunuz; erzakınız oradan geliyor ve sizin de kaplıcanın sunduğu sağlık hizmetine fazlası ile ihtiyacınız var. Ama kazancınızla bu bir hayal, hakkınız yok mu? Var. İşte benim hayalim burada bir çözüm sunuyor. Birincisi belediyeler envanterinde görünen bu fakirleri belli sayılarda bu devremülklere gönderebilir. Kaplıca sahipleri de onlara daha uygun şartlar sağlayabilirler. İkinci yol, “sepette ekmek” modeli. Bugün pek çok fırında uygulanan bu modelde fırından ekmek alan müşteriler bir-kaç ekmek daha alıp poşete koyup, orada bir çengele asıyor ve ihtiyacı olan dullar, yetimler, garipler de sessizce gelip oradan ekmeğini alıyorlar.

Alan vereni görmüyor, veren de alanı. Sadaka taşları bir yardımlaşma modelimizdir. Hangi Avrupa ülkesinde ya da Amerika ülkesinde vardır böyle bir yardımlaşma modeli. Allah aşkına söyleyin böyle bir gönül zenginliğine hangi hazine değer biçebilir. Bizi ayakta tutan şey, ana maya budur. Bugün 125 ülkede kurban kesip dağıtabiliyorsak, tek dişi kalmış canavarların istilasına uğramış Somali’yi sevgimizle kucaklayabilmişsek biz dünyanın en zengin ülkesiyiz. Çünkü paranın satın alamayacağı şeylere sahibiz. Gelelim yine kaplıcaya. Bir kardeşimiz 15 günlük devremülk almış. 10 gün kalsa da 5 gününü de bir ihtiyaç sahibine ikram etse ne olur?

İnanın diğer 5 gününüzün eksikliğini Allah nuruyla tamamlar. Bizi değerli kılan bu inancımızdır. Taraklı Termal’in sahiplerinden ve bugüne kadar kurulmuş olan diğer kaplıca komplekslerinin sahiplerinden bu hizmete öncü olmalarını diliyorum. Kim bilir akıllara böyle bir yolu düşürdüğüm için ben de kazanırım. Büyük ikramiye sizin olsun, bu yolun kırıntılarına bile Allah derim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi