Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Aile içi şiddeti önlemenin çaresi on günlük kurs mu?

Aile içi şiddeti önlemenin çaresi on günlük kurs mu?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’den, evlenecek olanlara, on günlük kurs önerisi geldi... Maksat: Aile içi şiddetin önlenmesi...

Şiddet var mı? Hem de nasıl!

Hale bakın: Bir “anne” (böylesine “anne” demek bile caiz değil ya neyse), doğurduğu gayr-i meşru evlâdını sobada yakıp ısınabiliyor...

Bir evlât (böyle “evlât” olmaz olsun) lime lime doğradığı annesini buzdolabına koyup aynı evde hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edebiliyor... Bir başkası öldürdüğü annesini altına sakladığı kanepede uyuyabiliyor...

Bir koca sokak ortasında karısını evire-çevire dövebiliyor... Başka bir koca, karısını bıçaklıyor, diğeri ensesinden vuruyor... Töre cinayetleri de cabası!

Sadece gazetelere geçen, televizyonlara yansıyan örnekler bile korkunç! Bir de basına yansımayanlar var ki, hep birlikte düşünüldüğü zaman, şiddetin nerelere geldiğini ürpererek görebiliyorsunuz.

Peki, bu tablolar asgari düzeye nasıl inecek? On günlük kursla bu işin üstesinden gelinebilir mi?

Tabii ki hayır! Sayın Bakan’ın da böyle bir iddiası olduğunu sanmıyorum. Ama evlilik sorumluluğu almadan önce, evlilik müessesi konusunda birkaç şey öğrenmenin de kimseye zararı olmaz... Hiç yoktan iyidir.

Düşünün ki, en basit mesleği icra etmenin bile bir “çıraklık” dönemi var; ama aile kurmak gibi, çok ciddi bir adımın hiçbir ön hazırlığı yok. Tüm hazırlıklar “eşya”ya yönelik: Ev, araba, çeyiz, gelinlik, vb...

“Gençler evliliğe gerçekten hazır mı?” diye merak eden yok. “Gerçekten birbirlerini seviyorlar mı?” diye sorgulayan yok. Oysa insan o yaşta “aşk”la “merak”ı karıştırabilir. “Arzu”yu “aşk” zannedebilir.

Böylece, henüz yirmili yaşların başında (evlilikler bizim ülkede hâlâ çok genç yaşta gerçekleşiyor) bulunan iki genç, hiç bir ruhsal hazırlık evresinden geçirilmeden birleşip “aile” oluyorlar. Yeni ev açıp “birlikte yaşama”ya başlıyorlar.

Şu “birlikte yaşama” ifadesini bilerek kullanıyorum. Zira “evlilik” başka, “birlikte yaşamak” başkadır. Pek çok evlilikler “birlikte yaşama”ya dönüştü.

Evliliğin “olmazsa olmaz”ı saydığım muhabbetten (sevgi ve bilgi katkılı sohbet) eser yok. Çiftler konuşmuyor, dertleşmiyor, nişanlılık dönemindeki gibi mesajlaşmıyorlar. Her şey birikiyor ve çıkan küçücük bir tartışma, deneyimsizlikle birleşip şiddete dönüşebiliyor, hatta boşanmayla sonuçlanabiliyor.

Kurs bunu çözmez: Şiddeti öncelikle devletten kaldırmak lâzım!

Karakolda dayak, askerde dayak, Meclis’te kavga, televizyonda kavga, medyada kavga olduğu müddetçe aile içi şiddet devam eder gider.

Zaten her şey ailede başlar. Ailesinde şiddet olan her çocuk da “şiddete eğilimli” olarak büyür.

Eski toplumsal yapımızda “şiddet” yok, “merhamet” vardır. Bu da ailede öğrenilmektedir.

Fransız yazar ve gezgin Dr. A. Brayer, çocuk yetiştirme zincirinin ilk halkasını keşfediyor, diyor ki: “Çocuklar arasında küfürleşme ve yumruklaşma görülmez...” dedikten sonra, İslâm terbiye sistematiğine vurgu yapıp şöyle diyor:

“Bunlar (çocuklar) İslâm terbiyesiyle ıslah edildikleri için, kendi aralarında sakin sakin oynayıp eğlenirler.”

Bu sistemi tabiatıyla önce anne baba hazmetmeli, anlatarak değil, yaşayıp paylaşarak çocuklarına aktarmalıdırlar...

İngiliz Sefiri Sir James Porter (on yedinci yüzyıl) ise, Osmanlı ailesindeki sevgi ve dayanışma ruhundan gıpta ile bahsediyor: “Osmanlılarda çocukların analarıyla babalarına karşı besledikleri sevgi ve hürmet, özellikle takdire değer. İstanbul’da tabiatın yüzünü kızartacak derecede çığırından çıkmış evlâtlar az görülür...”

Son cümleyi İngiliz yazar Thornton söylesin: “Türklerin ahlâkı, çocuklukta, iyilik telkini alarak değil, toplumda kötü örnek görmeyerek gelişir...”

Sanırım “çekirdek aile” kavramı bize pahalıya patladı: Eski terbiye sistemimizden öğrenecek çok şeyimiz var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi