Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Başbuğ ve Denktaş... Kör ölür, badem gözlü olur!

Başbuğ ve Denktaş... Kör ölür, badem gözlü olur!

Hani; “Kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur” diye bir atasözümüz vardır ya, geçen hafta bunların canlı örneklerini gördük...

Halen “tutuklu” bulunan Genelkurmay eski Başkanı Org. İlker Başbuğ ve Cuma akşamı ölen KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş hakkında öyle “yayın”lar yapıldı, öyle “program”lar düzenlendi ki; her ikisi de, kamuoyuna neredeyse birer “kahraman” ve birer “vatansever” gibi sunuldu.

KAMPANYANIN 3 AMACI

İlker Başbuğ’la ilgili, “kampanya”ya dönüştürülen yayınları biliyorsunuz... Öyle bir “aklama-paklama” kampanyası yürütüldü ki; “yandaş” denilen gazeteler bile “kullanıldı!” İlker Başbuğ’un, aslında bir “Ergenekon düşmanı” olduğundan tutun da, “Ergenekoncuların onu öldürmek için suikast düzenlediği” bile iddia edildi...

Kimi gazeteler de;

İnsanların “merhamet” duygularına hitap eden “dramatize” haberler yaptılar!..

Peki; “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek!.. Terör örgütü kurmak ve yönetmek”le suçlanan bir insanı, “sivil yargı”nın elinden kurtarıp, “Yüce Divan”da ve de “tutuksuz” yargılatmak isteyenlerin amacı neydi?..

¥ Birinci amaç: Org. Başbuğ, eğer “sivil mahkeme”de yargılanır ve hele de “suçlu” bulunup “hüküm” giyerse; rütbesi “orgeneral”likten “er”liğe düşer...

Yani, artık;

“Orgeneral” değil, “ergeneral” olur!..

Bu da, “bütün haklarını kaybetmesi” anlamına gelir ki, gerçekten onun için bir “yıkım” olur!.. İşte, unu önlemeye çalışıyorlar!..

¥ İkinci amaç: Org. İlker Başbuğ, sivil mahkemede “sıradan bir subay” olarak değil de, Yüce Divan’da “görev suçu”ndan dolayı yargılanırsa, “darbeye teşebbüs” de “görev suçu”na gireceği için, “bütün darbeciler” rahatlayacak, Ergenekon’dan yargılanan “darbesever siviller”in de hareket kabiliyetleri artacak!.. Bunu sağlamaya çalışıyorlar.

¥ Üçüncü amaç: Başbuğ, “darbeye teşebbüs”ten değil de, eğer “görev suçu”ndan dolayı yargılanırsa, bu bütün “Ergenekon yargılamaları”na “emsal” teşkil eder ve Silivri Cezaevi’nde “Ergenekon tutuklusu” kalmaz. Sizin anlayacağınız;

Başbuğ’u “Yüce Divan’da yargılatma” çabası, “birinci adım”dır... “İkinci adım”da ise “Silivri’yi boşaltma” stratejisi vardır!..

Ne demiştik;

“Kör ölür badem gözlü olur, Kel ölür sırma saçlı olur!”

Görev yaptığı dönemde “İnternet Andıcı ve İrtica ile Mücadele Eylem Plânı” hazırlatmakla suçlanan bir komutanın, bugün “kahraman” gibi takdim edilmesinin tek sebebi, onu “Silivri’den kurtarmak”tır!.. Ancak, “yalan”lar üzerine inşa edilen “plân”ların tutma şansı yoktur... Bu plân da tutmayacaktır...

Çünkü;

Başbuğ’la ilgili kampanyada kullanılan “argüman”ların tamamı “yalan”dır!.. Tıpkı, Başbuğ’a “İzmir’de suikast” teşebbüsünde bulunulduğu yalanı gibi!..

DENKTAŞ VE KIBRIS

Biliyorsunuz, Cuma akşamı ölen KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da “kahraman” ilân edildi... Gazetelerdeki “tam sayfa haberler”de ve televizyonlardaki programlarda, onun ne büyük bir “vatansever” ve “mücahit” olduğuna dair ifadeler kullanıldı...

Bu “güzelleme”lerde Denktaş’ın bir “mason” olmasının bir rolü var mıydı, yok muydu, elbette bilmiyoruz... Ama, “Kıbrıs’ın ne hâle geldiğini” yine “Denktaş’ın ağzından” aktarmak istiyoruz.

Tarih 9 Nisan 2004...

Rauf Denktaş, Star TV’de Hulki Cevizoğlu’nun sorularını cevaplandırmaktadır... “Bugünkü KKTC’nin ne durumda olduğunu” Denktaş aynen şu sözlerle “itiraf” eder:

¥ “Kıbrıs’ta vatan kavramı değişti!.. İnsanlar, biraz global bakıyor millî kavramlara!” ¥ Geçenlerde 14-15 yaşlarında bir kız çocuğu gördüm... Boynunda Haç vardı... “Sen Müslüman değil misin?.. Hilâl as, yıldız as boynuna!” dedim... Ben, “Müslüman değil misin?” diye sorunca, ne dedi biliyor musunuz: “Galiba Müslümanım!”

¥ “Suçu kendimizde görüyoruz... Onlara dinî bilgi vermemişiz!.. Vatan ve din duygusu aşılamamışız onlara!.. Galiba geç kalmışız!..

Bunun vebali hepimizin!”

¥ “Bazı öğretmenler var ki; öğrencilerine, ‘Türkiye’nin ne yüzü, ne parası!’ diye aşılıyorlar!.. Bunları duyduk, ama bir şey yapamadık!.. Galiba geç kalmışız!”

Evet, 9 Nisan 2004’te aynen bunları söyledi Denktaş; “Geç kalmışız!.. Bir şey yapamadık!.. Bu vebal hepimizin!”

KUR’AN-I KERİM’İN YAZARI KİM?!?

Şöyle soranlar olabilir: “Ölünün arkasından neden konuşuyorsunuz?.. Bugün, bunları yazmanın sırası mı?”

Hemen söyleyelim:

“Denktaş’ın sağlığında” da yazdık bunları... Hem de; bedenen “sağlıklı”, siyaseten “güçlü” olduğu günlerde dedik ki; Sen kalkar “Kur’an kursları”nı kapatırsan, “İmam Hatip Liseleri”nin açılmasına izin vermezsen, “şehit mezarları”nın başında bir “Fatiha” okumaz ve “cami”ye de zaten uğramazsan; sonunda olacağı budur!.. Kalkmış, “Halka bu duyguları veremedik” diyorsun!.. Allah aşkına söyle; Senin kendi ruhunda o “duygu”lar var mı ki, halka vereceksin?..

O günlerde İsmet Berkan’ın dediği gibi; “Habire Seda Sayan-Mehmet Ali Erbil fotoğrafları çekerek, kumarhane insanlarının arasında el çırpıp, şarkı söylerken, gayet mutlu görünen” bu Denktaş’ın, şimdi “ağlamaya” hakkı yok!..

Sızlanmaya da, şikâyete de hakkı yok!..

Çünkü, bu “tablo”nun, bu “kokuşma”nın, bu “çözülme”nin tek sorumlusu kendisi ve ekibidir!.. Kıbrıs halkı; “millî ve manevî” kavramlardan o kadar koparılmış, “din”e öyle yabancılaştırılmıştır ki; “irtica yuvası” olarak gammazlanan bir evi basan Kıbrıs polisi, evdeki “dinî kitap”ların üzerlerinde “yazar”ların ismini görüp, “Kur’an-ı Kerim”in üzerinde yazar ismi göremeyince, ev sahibini tekmeleyip, bağırarak sormuştur; “Söyle ulan!..

Bu kitabın yazarı kim?!?”

Denktaş ise ağlıyor:

“Dinî bilgi verememişiz!”

“Galiba geç kalmışız!”

“Bunun vebali hepimizin!”

Denktaş, öyle bir “Kıbrıs” kurdu ki;

Göreve getirdiği “polis”ler bile;

“Kur’an-ı Kerim’in yazarı”(!)nı sordular.

Bu mu “kahraman” Denktaş,

Bu mu “mücahit” Denktaş?!?..

Ama, dedik ya;

“Kör ölür badem gözlü, Kel ölür sırma saçlı olur!”

34 KÖYLÜYÜ KİM BOMBALATTI?

Geçen haftanın önemli olaylarından biri de, Akit’in önceki gün, yani 14 Ocak Cumartesi günü gündeme getirdiği “34 köylüyü PKK bombalattı” başlıklı haberdi.

Muhabirimiz Murat Alan, Şırnak Uludere’de 28 Aralık akşamı yaşanan “bombardıman”la ilgili “çarpıcı bir belge”ye ulaşmış ve biz, bu “belgeli haber”in, çok konuşulacağını zannetmiştik.

Öyle ya;

Bombardıman olmuş “saat 21.37”de...

Ama PKK’lılar, bu olaydan “4,5 saat önce” yani “saat 17.05”te, birbirlerine mesaj çekmişler; “Türk uçakları Uludere’de Kürt köylüleri vurdu: 20’den fazla ölü var!”

Peki, “21.37’de gerçekleşecek” bir olay, “henüz gerçekleşmeden” yani henüz “bombardıman” başlamadan, nasıl bilinir ki, saat 17.05’te “propaganda bombardımanı” başlatılıyor?..

Ortada bir “tezgâh” mı var?..

Yoksa; köylüleri “kaçağa” gönderen, sonra da “terörist” diye “ihbar” edip, bombalanmalarını sağlayan PKK mıydı?..

Dedik ya; “bu haberin çok konuşulacağını” zannetmiştik... Ama, itiraf edelim ki; “Onlarca internet sitesi ve birkaç televizyon kanalı” dışında habere ilgi gösteren olmadı... Hele “siyasîler” tam bir sessizliğe büründü... Bunda, “6 ili felç eden elektrik kesintisi”nin bir rolü oldu mu, bilemiyoruz... Ya da, üzerlerine “kar”lar yağdı da, altında “mahsur” mu kaldılar?..

Oysa, bir BDP’li ortaya çıkıp, pekal⠓Yalan” diyebilirdi... “Bu bir senaryo” diyebilirdi... Ama, demediler!.. Kimbilir, belki de “yoğun kar yağışı”ndan dolayı “Kandil’le temas” kuramadılar!..

Ya da; “Akit’in gündeme gelmesini” istemediler!.. Oysa; “paket paket alıp dağıttıkları malûm gazete” bu haberi gündeme getirmiş olsaydı, herhalde “demeç bombardımanı”na başlarlardı!..

Biz, “BDP tarafı”nda olmadığımız için, herhalde “yok saymak” işlerine geldi!..

Kim bilir, belki de; “Akit’in haberi, malûmun ilânı” şeklinde düşündüler!.. Sonuç itibariyle;

Görmediler, görmek istemediler!..

Onlar görmese de;

“PKK tezgâhı”nı, hem de “belge”siyle gözler önüne seren muhabirimiz Murat Alan’ı tebrik ediyoruz.

Dileriz ki; Akit’in haberini bugün “görmezden” gelenler, ileride ortaya çıkacak yeni bilgi ve belgeler karşısında gözlerini faltaşı gibi açmak zorunda kalmazlar.

Çünkü biz; Bugün, Denktaş’a “kahraman” muamelesi çekenlerin, geçmişte onu “Türkiye’nin sırtında bir kambur” olarak gördüğünü de unutmuş değiliz!..

Tıpkı, Başbuğ’a; “boru”dan ve “kâğıt parçası”ndan dolayı “yüklendikleri” günleri unutmadığımız gibi!.. Selâm ve saygılarımızla...


===============

BİM’in ilanı Akit’te niye yoktu?

Biliyorsunuz, her Perşembe günü Akit’te ve tüm ulusal gazetelerde “BİM’in ilânı” yayınlanır... Okurlar da; “ürün”lerden, “fiyat”lardan ve “kampanya”lardan haberdar olurlar.

Ne var ki; geçen Perşembe günü; Akit’te “BİM’in ilânı”nı göremeyen okurlarımız, özellikle de hanım okurlarımız, Akit’i adeta “telefon yağmuru”na tutup, “BİM’in ilânı diğer gazetelerde var, Akit’te niye yok?.. Aranızda bir problem mi var?” diye sordular...

“Hayır” dedik; “Bir problem yok!” ama yine de; BİM’in reklam işlerini organize eden “ajans”la temasa geçip, bir “ayrımcılık” yapılıp yapılmadığını öğrenmek istedik... Ajans yetkilileri, “Hayır” dediler; “Bir ayrımcılık yok... İlân, bir iletişim kopukluğu dolayısıyla size gönderilemedi... Bundan böyle normal akış devam edecek.” Ajansın bu açıklamasına elbette “itibar” ediyor ve işte sizlerle paylaşıyoruz... Umuyoruz, bundan böyle bir “iletişim kopukluğu” yaşanmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi