Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Barbarlığı nerede aramalı?

Barbarlığı nerede aramalı?

Lozan görüşmeleri sırasında Venizelos, Lord Curzon'dan Edirne'nin Yunanistan'a verilmesini istemiş. Ünlü Türk düşmanı da şöyle demek zorunda kalmış: "Verelim, fakat Selimiye'yi ne yapacağız? Yıksak bize barbar derler, Selimiye ve Edirne'yi size versek zalim derler. Söyle, zalim mi olalım, barbar mı?"

Muhterem ağabeyim Mehmet Niyazi Özdemir'den bu rivayeti kaç defa dinledik, kaç defa okuduk kimbilir.

En son geçen hafta Salih Tuna'nın programına konuk olduğunda anlatmıştı.

Selimiye Camii, Koca Sinan'ın Edirne'ye vurduğu muhteşem bir mühür.

İnsanoğlunun 'taş'la yazdığı şiirin, varabileceği en yüksek nokta.

Kısaca 'zirve' diyoruz.

O zirveyi aşma sevdasıyla yola çıkanların, Selimiye'ye yaklaştıkları fakat aşmayı bırakın yakalayamadıkları herkesin malûmu.

* * *

Türkçe'nin en has şairlerinden Ali Akbaş, "Erenler Divanı" şiirinde şöyle söyler:

"Gördüm ki, her şehrin bir sahibi var/ Her sahibin bir naibi var/ Hacı Bayram, Hacı Bektaş/ Adım adım, taş taş/ Mülkü tapulamışlar"

Tapu, her zaman bir kâğıttan ibaret değildir.

Daha esaslı olan, o eserlerdir.

Selimiye olmasaydı, Edirne Lozan'da elimizden uçardı.

Nitekim terk etmek zorunda kaldığımız balkan şehirlerindeki eserlerimizin çok büyük bir kısmı yıkılıp yok edildi.

Vaktiyle çoğu cami olmak üzere üç yüz civarında eser bulunan bir şehirde, bugün bakıyoruz sadece iki üç tane kalmış.

Barbarlığı nerede aramak gerek?

* * *

Bir yolculuk sırasında söz ve saz üstadı Mehmet Ragıp Karcı, bir şehre yaklaşırken oranın sahibinden izin istemek gerektiğini ve kendisinin her zaman bir Fatiha okuduğunu söylemişti.

İstanbul'da Eyüp Sultan, Ankara'da Hacı Bayram, Bursa'da Emir Sultan...

Çok etkilenmiştim.

O günden sonra tavsiyesine uymaya gayret gösterdim.

Tabii, bunun için iki şey gerekiyor.

Önce yaklaştığınız şehirde bulunan ulu zatın kim olduğunu bilmek, sonra da öyle bir niyet taşımak.

* * *

Koca Sinan, kendisi için mezar yeri olarak "ustalık eserim" dediği Selimiye değil, İstanbul'da Süleymaniye Camiini tercih etmiş; avlu dışında mütevazı bir yer seçmiş.

Yüzyıllar geçtikten sonra Mimar Sinan Türk müydü, değil miydi tartışması yapılınca, mezarı kazıldı.

* * *

Prof. Dr. Selçuk Mülayim sebebini ve nasıl olduğunu anlatıyor:

"Batıda o dönemde şöyle bir kanı var: Beyaz ırktan olmayan hiç kimse uygarlık tarihinde yüksek noktalara ulaşamaz. Avrupa ülkelerinde o günlerde dünyanın en büyük mimarı olarak kabul edilen Mimar Sinan sizden değil iddiası vardı. Mimar Sinan'ı Macar, Ulah, Sırp ve Avusturyalı gibi Avrupa'da bir yerlere bağlıyorlardı.

1935'te Türk Tarihini Araştırma Kurumu üyeleleri Hasan Ferit Çambel, Atatürk'ün manevi kızı Afet İnan ve Şevket Aziz Kansu, Süleymaniye külliyesine gelip Sinan'ın mezarını kazmaya başlıyor.

Kafatasını buluyorlar. Antropolog Kansu fırçasıyla kafatasını temizliyor. Pergeli ve ölçüm aletleriyle ölçüyor. Kafatasının brakisefal olduğunu anlıyor. Ve arkadaşlar Sinan Türk'tür diyor."

Sonrasında kafatasının yerine konulmadığını ve halen yerinin bilinmediğini ekleyelim.

* * *

Kayıtlara göre dedesinin isminin Yusuf Doğan, babasının Abdullah Mennan olduğunu bildiğimiz Sinan'ı farklı yerlere bağlama gayretinin arkasında neler yattığını tahmin etmek zor değil.

Ayrıntısını Mehmet Niyazi Bey'den öğrenmek mümkün.

Yunanlılar Edirne'yi istiyor, alabilseler ertesi gün de İstanbul'a niyetlenirler.

Güneydoğu için çizilen haritaları biliyoruz...

Ermeniler Doğu illerimize talip. Önce özür, sonra tazminat, arkasından toprak neredeyse formül haline getirilmiş. Sarkozi de o değirmene su taşımakla meşgul.

Biz zaman değişti, artık 21. yüzyıldayız, bu devirde öyle şeyler olmaz sanıyoruz ve daima "kimsenin toprağında gözümüz olmadığını" söylüyoruz.

Doğru, kimsenin toprağında gözümüz yok ama birçoklarının bizim toprağımızda gözü var.

Onlara ne diyelim?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi