Bu komutanları kim öldürdü?

Bu komutanları kim öldürdü?

Türkiye geçmişle hesaplaşmada çok önemli adımlar atıyor. 12 Eylül darbecileri, 90'lardaki faili meçhul cinayetler, 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtıra süreci artık yargı önüne çıkıyor. İtiraflar, açıklamalar birbirini izliyor.
"12 Eylül darbecilerini yargılayamazsınız" deyip umutsuzluk yaratanlara rağmen, gelinen bu nokta hiç de fena sayılmaz.
90'lı yıllarda Başbakan Tansu Çiller'le ilişkisini "Tak diye emrediyor, şak diye yapıyorum diye niteleyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'in, kendi döneminde jandarma kuvvet komutanı olan Eşref Bitlis'in uçağının düşürülmesiyle ilgili verdiği bilgiler de çarpıcı."
Kazada pilotaj hatasına rastlamadıklarını, üretici firmanın tehdidiyle de "uçak hatasını" araştırmadıklarını söylüyor.
Daha ne gerçekler ortaya çıkacak göreceğiz.
Özellikle de o yıllarda öldürülen komutanlar olayı giderek netleşiyor.
Çünkü aydın suikastlarında Kürt işadamlarına yönelik faili meçhul cinayetlerde kafaları karıştırmak kolaydı ama art arda gelen üst düzey komutanların öldürülmesini kimse izah edemedi, edemeyecek de...
Alın Albay Kazım Çillioğlu'nun intihar yalanını... Neredeyse tüm devlet kadrosu o cinayetin intihar olduğunu söyledi. Ama bugün işkenceden öldürüldüğü netleşti. Oğlu Gökhan Çillioğlu'nun mücadelesiyle bu noktaya gelindi.
Aslında tuğgeneraller Temel Cingöz ve Bahtiyar Aydın da, albaylar Kazım Çillioğlu ve Rıdvan Özden de aynı karanlık gücün kurbanıydı. Ve öyle uzakta değil, bizzat TSK'nın içindeydiler.
O dönem Jandarma İstihbarat Astsubayı olarak görev yapan ve cesur açıklamalarıyla dikkatleri çeken Hüseyin Oğuz, son yazdığı "Karanlık Güçler, Çeteler ve Faili Meçhuller" isimli kitabında bu süreci bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Türkiye o karanlık günlerle yüzleşiyor. Dün Diyarbakır'da olacaktım ama rahatsızlığım nedeniyle gidemedim. Orada Albay Cemal Temizöz davasının 33'üncü duruşması yapıldı. Ortak savunmaları ilginç:
"Biz ne yaptıysak devlet adına yaptık. Biz burada niçin yargılanıyoruz. Devlete karşı suç işlemedik."
Bu tabloya bakınca gidişat umut veriyor ama hâlâ kaygı yaratan gelişmeler de var.

Kürt işadamları kaygılı
Alın, İçişleri Komisyonu'nun hazırlayıp Meclis Başkanlığı'na sunduğu "Terörün Finansmanının Önlenmesi Tasarısı"yla, İstanbul'da Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen toplantıda Güneydoğu'ya ilişkin alınan kararları...
Henüz netleşmiş değil ama bu gelişme Güneydoğulu işadamları tarafından kaygıyla karşılandı.
Nasıl karşılanmasın ki... Elbette her devlet, terörün kaynaklarını kesmek için mücadele eder. Ama ortada "sergi açmaktan" suç üreten bir terörle mücadele yasası varken, bölgede zar zor iş alanları açan ve ayakta kalmaya çalışan "iş dünyasına" güven vermek mümkün mü?
Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNSİAD) Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu, bu kararların kaygı yarattığını belirterek şöyle diyor:
"Bu konuda bizim görüşümüz alınmadı. Zaten zor koşullarda ayakta durmaya çalışıyoruz. Kırsal alanda yol, baraj ve madencilik yapanların örgütle yüz yüze gelmeme olasılığı çok düşük. Bu durumda kimin kimi, hangi gerekçeyle şikâyet edeceği hiç belli olmaz. Bölgede yatırım yapma arzusunu ciddi biçimde azaltacak bir durum."
Türkiye ilginç bir ülke, bir yanda eski dosyalar açılıyor, bir yanda eski genelkurmay başkanları tutuklanıp yargı önüne çıkartılıyor ama aynı Türkiye'nin Uludere'sinde 34 kişi bombalarla katledilebiliyor.
Ne yapılması gerektiği o kadar açık ki... Sorgulanabilir, hesap veren kurumlar ve evrensel standartlarda bir hukuk.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi