Faruk Köse

Faruk Köse

Nedir bu laiklik sevdasının esrarı?

Nedir bu laiklik sevdasının esrarı?

Siz de tuhaf gelişmeler yaşandığına dair bir hisse kapılıyor musunuz? Bana öyle geliyor da...



Üstelik “bizim Müslümanlar” bu tuhaflıkların baş aktörleri.
Dün reddettiklerimizi bugün savunmaya, dün karşı çıktıklarımıza bugün sahiplenmeye, dün karşısında yer aldıklarımızın bugün yanında olmaya, dün imha etmek istediklerimizi bugün ihya etmeye, dün yıkmaya çalıştıklarımızı bugün daha güçlü biçimde inşâ etmeye... çalışıyoruz ya, bu durum nevrimi döndürüyor.
Bizim Müslümanları bir “laiklik sevdası” sardı ki, sormayın. Sormayın dedim ama, sormuşsunuz gibi konuya dalmadan edemeyeceğim. Ne yapayım, bence iş çok ciddi.
Biliyorsunuz, “Arap Baharı” tabir edilen projenin gerçekleştiği ülkelerden Mısır’da ilk “demokratik” seçimler yapıldı. Hasan el-Benna gibi hayatı boyunca İslam Şeriatının hakimiyeti için çalışmış ve sonunda şehadet mertebesine ulaşmış bir zatın kurduğu İhvan-ı Müslimin, bu seçimlerde yüzde 47 oy alarak iktidara geldi. “Gayemiz Allah, önderimiz Rasulullah, düsturumuz Kur’an, yolumuz cihad, en yüce emelimiz Allah yolunda şehid olmak” diyen Hasan el-Benna’nın mirasının üzerine konanlar, demokratikleştirilerek sisteme entegre edildi ve tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, bitip tükenmek üzere olan sistem, Müslüman Kardeşlerin “emin eller”ine teslim edildi.
Seçimi kazanan İhvan-ı Müslimin’in temsilcileri, sandıktan çıkar çıkmaz soluğu Ankara’da alıyor ve AKP’yi ziyaret ediyor. Sebep, AK Parti’nin tecrübelerinden istifade etmek. Şimdi bu ziyaretin basında yer alan haberinin başlığına dikkatinizi çekmek istiyorum: “AK Parti’den Mısır hükümetine laiklik dersi.”
Hani derler ya, buyur burdan yak diye, o hesap... Hayatı boyunca laikliğe karşı durmuş Erbakan’ın talebeleri, hayatı boyunca Şeriat için çalışmış Hasan el-Benna’nın talebelerine laikliği anlatıyor, öneriyor; laikliği, “herkesin dini düşüncesine saygı gösterme ve özgürce yaşayabilmelerinin teminatı” olarak gördüklerini söylüyorlar.
Şimdi, Müslümanların içinden çıkan bir kadronun, Müslümanların teveccühü ve desteğiyle iktidara geldikten sonra, yine o Müslümanların yıllardır muzdarip olduğu ve karşı çıktığı laikliğe kendi mekânında sahip çıkması bir yana, başka ülkelere de empoze etmeye kalkışmasının sizce de tuhaf bir yanı yok mu?
AKP’nin bu “laiklik söylemi”, Arap Baharının başından itibaren arz-ı endam eyliyor. Biliyorsunuz, Başbakan Erdoğan, en son Mısır ziyaretinde “laiklik” vurgusu yapmış, Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye etmiş, laikliğin din düşmanlığı olmadığını söylemiş, ‘Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır’ demiş, ‘laiklik kesinlikle ateizm değildir’ diyerek laiklik ideolojisini temize çıkarmıştı.
Bu sözler öylesine söylenmiş değildi elbette. Nitekim, Başbakanın gezisinin Tunus ve Libya ayağında da aynı minval üzere, “laiklik mesajları” verilmişti de biz, Erdoğan’ın sözleriyle, bir Müslümanın, laik bir devleti başarılı bir şekilde yönetebileceğini, kişinin değil devletin laik olacağını, laik bir devletin her inanç grubuna eşit mesafede ve hepsinin güvencesi olduğunu öğrenmiştik!
Bundan sonra bir laiklik tartışması yaşandı ki sormayın. Meğer bu laiklik denen şeyin “Fransız tipi” veya “Kemalist laiklik” tipi gibi kötü-katı tipleri de varmış, “Anglo-Sakson tipi” gibi daha iyi-yumuşak tipleri de... Bir de Başbakanın tanımladığı ve yukarıda okuduğunuz “yeni ve güzel laiklik tipi” varmış; “özgürlükçü laiklik” tipiymiş bu. Bu çok iyiymiş. Hatta, İslam devletinden de iyi... Bunu söyleyenler de çıkmadı mı basında?
Şimdi de 29 Ocak tarihli bizim Yeni Akit’te çıkan bir habere dikkatinizi çekmek istiyorum. Başlığı “Fransız usulü laikliğe hayır” şeklindeki haberi okuduğunuzda, bu ülkede bizim Müslümanların hangi noktaya kadar vardığını ayan beyan görüyoruz. “Özgürlük platformu üyeleri” yine meydanlara çıkmışlar ve “Fransa’dan ithal edilen ve Türkiye’ye mahsus olduğu ileri sürülen laiklik ideolojisinin, fitne ve fesadın yayılmasına sebep olduğu malûmdur. Son günlerde Fransız mallarının boykot edilmesini teklif eden medya aydınları, öncelikle Fransız aydınlanma kültürüne dayanan laikliğe boykotu gündeme getirmelidirler” demişler.
Güzel. Şimdi, Başbakanın Afrika’da söylediği, iktidar partisinin kendisini ziyaret eden Mısır heyetine tavsiye ettiği, sivil toplum kuruluşlarımızın da meydanlarda kötü tipine karşı çıkarak, -sanki varmış gibi- iyi tipine taraftar olmayı zımnen kabul ettiği şu “laiklik”, demek ki “bizim Müslümanlar”ın yeni söylemlerinin süslü kelimesi oluvermiş. Nereden nereye, değil mi?
Peki, bu arada, bir Müslümanın, laiklik inancına sahip olabileceğini düşünmenin, ya da yeni tanımlamayla, kişilerin değil de devletin laik olabileceğini söyleyerek bunu kabul edip, yeter ki kişisel durumumuza müdahale etmeyin, varsın devlet laik oluversin, ama Fransız tipi olmasın demenin acaba İslam inancında yeri nedir? Bunu soran, sorgulayan, yarın Mahşer gününde hesap vereceğini bilip de bu söylemin hesabını nasıl vereceğini hesap eden var mı acaba?
Bir de, laikliğin o kadar da kötü olmadığını, hatta iyi yanları bile olabileceğini, artık laiklik ile barış içinde bir arada yaşamak gerektiğini empoze etmeye çalışanlara şunu soruyorum: Sizin o özgürlükçü laikliğinizde, ben İslam’ın siyasi-idari, sosyal-kültürel, hukuki-adli, iktisadi, tedrisi, itikadi, ameli ve benzeri hükümlerini yaşayabilecek miyim, yaşayamayacak mıyım? Yaşayamayacaksam, böyle bir laiklik tipi İslam’ı imha anlamını taşımaz mı? O halde, nedir bu laiklik sevdasının esrarı?
Konuya devam edeceğiz inşaallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi