Serdar Arseven

Serdar Arseven

Üzgünüz: Verdiğimiz rahatsızlık geçici değil kalıcı olacak!..

Üzgünüz: Verdiğimiz rahatsızlık geçici değil kalıcı olacak!..

öncelikle…
Aydın Doğan ve Oktay Ekşi adlı zatların “Ankara büromuzu” bastırıp…
Buzdolabımıza, televizyonlarımıza, vantilatörlerimize değil de…
O anda haberlerimizi, makalelerimizi yazmakta olduğumuz bilgisayarlarımıza el koydurmalarından sonra…
Bizleri arayarak, “üzüntülerini” ve “menfur” baskına ilişkin tepkilerini dile getiren; bu arada “bilgisayar bağışında bulunmayı” teklif eden bütün okurlara, sivil toplum temsilcilerine, siyasilere…
Ve tabii…
Bu olayda gayet net tavır koyan, “hassas meslektaşlara…”
Velhasılı cümle dostlara binlerce teşekkür!..
Gelen teklifleri;
“Allah sizden razı olsun. Bilgisayar bağışlarınızı kabul edemeyiz. Zira, bugün kabul edecek olsak; yarın Aydın Doğan’ın, Oktay Ekşi’nin gönderdikleri adamlar, onları da alacak elimizden!.. Sizin kaynaklarınızın O’nun Bu’nun şarap, havyar masraflarını karşılamakta kullanılmasına vesile olamayız” diyerek geri çevirmeseydik…
Ankara büromuza sığdıramayacağımız sayıda bilgisayarımız olurdu!..
İşte bu bize büyük güç veriyor!..
Heyecan veriyor!..
İnsanın içinden; daha fazlasını, çok daha fazlasını yapmak geliyor!..
Ve millet karşıtlarını çok daha fazla acıtmak!..
Bakın; düzenlediğim basın toplantısında da ifade ettim;
Aydın Doğan ile Oktay Ekşi’nin Vakit’in Ankara Bürosunu bastırıp, “bilgisayarlarımıza” el koydurmaları, “mesaj” mahiyetinde bir eylemdir…
Niçin öyledir?..
Basit…
Bir kere;
Hürriyet denilen gazetenin merkezi Ankara’da değil, İstanbul’da…
Vakit’in merkezi de öyle…
üstelik, Doğan ile Oktay Ekşi’nin “Vakit’e dava açmasını” sağlayan (‘Sebep olan’ demiyorum, ‘sağlayan’ diyorum!.. Bilinçli tercih!) haber de İstanbul mahreçli…
Yani…
Baskın yapılacaksa eğer, şehir “İstanbul” olmalı değil mi?..
Hayır, öyle yapmıyorlar!...
özellikle, son zamanlardaki haberleriyle “hedef haline gelen” Ankara büromuzu basıyorlar!..
Anlamlı değil mi?..
Hedefi “nokta” olarak tespit edip…
Oraya çalışıyorlar!..
Ve sonra…
İlle de bir şeylere el koymak istiyorlarsa, mesela son teknoloji buzdolabımıza el koyabilirlerdi değil mi?..
Hayır onu yapmıyorlar…
“Ederi” çok daha az olduğu halde, bilgisayarlarımıza el koyuyorlar!..
Şüphesiz,
Aydın Doğan 4, Oktay Ekşi de 3 bin liraya muhtaç değil!..
Onlar için, iki kadeh şarap parası…
Ya da medya merkezlerindeki, malikanelerindeki “finolarının” bir haftalık “mama” bedeli!..
Hayır, burada önemli olan “para” filan değil…
Mesaj veriyorlar, çok açık…
“Bize bakın” diyorlar;
“çok ileri gittiniz!..
“Fazlasıyla can sıktınız!..”
Ve “Laikçi düzenin hassas medya için çizdiği sınırları çok aştınız!..”
“Bu seferlik bilgisayarlarınızı alıyoruz!..”
Daha ileri gidecek olursanız…”
(!!!)
Evet, bu “mesajı” veriyorlar!..
Yoksa…
Her yönüyle İstanbul’u ilgilendiren bir olay için Ankara’ya yönelmelerini…
Daha değerli “mallar” varken, “haber, yazı için” kullanılanlara el koymalarını…
Ve dahası…
Ellerinde, bilgisayarları “yediemin”e teslim ederek “yerinde bırakma” imkanları varken, kaldırıp götürmelerini neyle izah edeceksiniz!..

Şimdi ne olacak?..
Bilgisayarlarımızı götürdüler;
Ve dün de “sattırdılar” diye, haber yapmayacak mıyız?...
Bildiklerimizi yazmayacak mıyız?..
Bu işleri yürütürken, her türlü maddi hesabı bir tarafa bıraktığımızı göremeyenler, bunu anlayamayanlar…
Dünya hayatını “birtakım basit çıkar ilişkilerinden ibaret görenler” elbette, yılacağımızı, vazgeçeceğimizi zannederler!..
Hayır efendim;
Vereceğimiz rahatsızlık geçici olmayacak!..
Devam edeceğiz, Allah’ın izniyle!..
Son zamanlarda Vakit’e yönelik tavırlara bir göz atın:
Anayasa Mahkemesi’nin “Meclis’in varlığını anlamsız hale getiren” iptal kararını eleştiren yüzlerce yazar var!..
Lâkin; yalnızca Vakit’in yazarları hakkında adli tâkibat başlatılıyor!..
Hayır, daha fazlası olmasın…
Elbette hiç kimseye; düşüncesini, tepkisini ifade ettiği için dava açılmasın…
Açılmasın da…
Sadece Vakit yazarlarının böyle bir uygulamaya muhatap olması manidar değil mi?..
İşte; CHP’liler…
Tarihlerinin en ağır mağlubiyetini yaşatan Vakit’e nasıl da hücum ediyorlar!…
CHP’liler ve homoseksüeller!..
“Eş zamanlama”yla bizlere dava açıyor, tehdit ediyorlar!..
İsimsiz, cisimsiz “Ağlama Duvarı” haberinden sonra da Siyonizm’in uzantısı olan odakların hedefine yerleşti Vakit!..
Ve son olarak da…
İşte, “haberlerimizi, makalelerimizi” yazmakta kullandığımız bilgisayarlarımızı kaybettik!..
Bu yazıyı da, bürodan uzaklarda bir yerlerde yazıyorum!..
Ne yapayım; büroda kalsam, yine gelecekler!..
Ve…
“Diz üstü” bilgisayarımı da götürecekler!..
Neler yaşıyoruz, bu memlekette!..
Neler yaşıyoruz;
“Satmadık” diye!..
Ve Şükürler olsun;
üç kuruşluk dünya menfaati için bünyesinden çıktıkları camiayı satmaya, onun bunun “köpekliğini” yapmaya tevessül etmedik diye!..
Şükürler olsun!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi