Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Toplumda cinnet hali yaygınlaşıyor mu?

Toplumda cinnet hali yaygınlaşıyor mu?

Gazetelere yansıyan haberleri bir haftalığına toplayıp bir araya getirsek sanıyorum ortaya kalınca bir cinayetler kitabı çıkar. Çünkü, hergün birden çok cinayet haberi okuyoruz. Bu cinayetlerin hemen tamamı da bir anlık öfkeye kapılarak işlenmiş cinayetler değil. Eğer gazeteler yalan yazmıyorsa eşini 15 kere bıçakladıktan sonra boynunu kesen bir insanın bu işi anlık bir öfkeye kapılarak yaptığını söylemek mümkün olabilir mi? Çünkü, öylesine öfke, öylesine kin dolu olmasanız karşınızdakine elinizdeki bıçağı 15-20 kere saplayın ondan sonra hiçbir şey olmamış gibi evin kömürlüğüne cesedi gömebilir misiniz? Ya da istediği haracı vermedi diye genç bir kadını defalarca bıçaklayarak sonrada başını gövdesinden ayırıp ve bir poşete koyarak onunla günlerce dolaşılabilir mi? Bunlar öyle bir anlık öfke ya da kızgınlıkla işlenmiş cinayetler olamaz. Bu bir cinnet halidir. Denebilir ki her toplumda bu tür olaylar zaman zaman olabilir, şuurunu kaybetmiş cinnet halinde bazı insanlar ortaya çıkabilir. Elbette buna bir diyeceğim yok. Sanıyorum 50 yıl kadar önce Ankara'da bir kesik baş cinayeti ortaya çıkmıştı da bu olay yıllar yılı Ankara'nın gündeminden çıkmamıştı. Hatta cinayetin işlendiği bölgeye ve oradaki otobüs durağına halk tarafından kesikbaş adı verilmişti.

Yani bu tür cinayetler toplumumuzda çok nadir meydana gelirdi. Aradan geçen zaman içinde toplumumuzda okuryazarlık oranı artmış, refah seviyesi yükselmiş olmasına rağmen vahşice işlenen cinayetler giderek artıyor. Böyle bir toplumda yaşıyor olmak da sanıyorum ayrıca insana eziyet veriyor, toplumun ruh sağılığını bozuyor.

Özellikle reddedilen ya da ayrılmak isteyen bayanlara yönelik saldırılar genellikle cinayetle sonuçlanıyor. Belli ki bazıları kendilerini reddedilemez sanıyorlar. Bu psikolojinin kaynağını araştırmak elbette uzmanların işi ama hemen her gün hanımlara yönelik cinayetlerin artıyor olması ve bu olaylara karşı bir takım tepkilerin oluşması da cinayetleri azaltmıyor aksine sanki giderek artmasına vesile oluyor.

Belli ki ilişkilerimizi hep çıkar ve öfke, nefret üzerine bina ediyoruz. Sanki yüreğimizde sevgi çiçeklerinin açmasına izin vermiyoruz. İstesek de bunu beceremiyoruz. Çünkü, adını sevgi koyduğumuz his gerçekte sevgi değil. Cinsel dürtülerin adını aşka ve sevgiye çevirince sebebini anlayamadığımız cinayetler karşımıza çıkıyor.

Bir zamanlar bir İstanbul gazetesinde çıkar haber dikkatimi çekmişti, bunu zaman zaman sohbet ortamlarında dile getirmişimdir. Haber Boğaz'da araba içinde aşk yaparken yakalandılar başlığı altında verilmişti. Araba içinde aşk yapmaktan bu haberi yazan ve yayınlayanın ne anladığını bilemem ama aşk yapılmaz yaşanır. Bu yaklaşım aşkın sekse indirgenmesinin sevgiyi yok ettiğini, giderek cinsel arzuların aşk ve sevgi olarak nitelendirilmeye başlandığının göstergesi değil midir?

Çünkü, şehvet duygusu insanın aklını devre dışı bırakabilir. Ama aşk ve sevgi sadece almayı değil, aldığından fazlasını verebilmeyi gerektirir. Ne var ki sadece almaya şartlandırılmış olan insanımız karşı cinsten hayır cevabı aldığında çıldırıyor. Çünkü, yavrularımızı toplumu toplum yapan ana değerlerden birinin sevgi olduğu telkinleri ile büyütmüyoruz. Ne kadar paran var o kadar değerlisin mantığının yaygınlaştığı bir toplumda bir kesim istediklerini sahip oldukları maddi güç ile bir başka kesimde pazı gücü ile elde etmeye çalışıyor. Neticede hayatımızda sevgiye ve aşka yer kalmıyor. Lügatımızda aşk ve sevgi elbette yerini koruyor ama içi boşaltılmış aşk ve sevgi sözcükleri bazılarını vahşi bir hayvana dönüştürebiliyor.

Bu arada insan sevgisi dilimizden düşmüyor olsa da özümsemediğimiz için sadece yaldızlı bir cümleden ileri gitmiyor. Halbuki yaratılmışı Yaratan'dan ötürü sevmek inancımızın gereğidir, hatta insan olmanın şartıdır. Ama, Yaratan'ı inkar etmeyi ilericilik, cinsel dürtüyü aşk olarak sunarak çocuklarınızı yetiştirirseniz ortaya işte bugünkü manzara çıkıyor.

Gelin özümüze, kendi kültür ve inanç temellerimizi yeniden keşfedelim ve biz olalım. Başkaları olmaya çalışmakla başkası olunamadığı gibi kendimiz olarak kalınmıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi