Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Müslümanım, yedi yıldızlı otel müşterisiyim! 2

Müslümanım, yedi yıldızlı otel müşterisiyim! 2

Yedi yıldızlı otele hayali yolculuğumuz devam ediyor...

“Bilgin kadar konuş”, “Birikimin kadar konuş”, “Görgün kadar konuş”, “Kültürün kadar konuş” değil, “Paran kadar konuş” denilen bir ülkede “paralı adam” olmak çok önemlidir. Bir kere paralı adam oldunuz mu, sorun kalmaz: Bilimsel toplantılarda bile itibar görürsünüz. Çünkü projelerini hayata geçirmek isteyen bilim adamları da size, yani paranıza ihtiyaç duyarlar.

Yeteri kadar paranız varsa, hiç bilginiz olmasa da olur, görgünüz olmasa da olur!

Para her kusuru kapatır!

Bu otelde herkes bana, pardon cüzdanıma büyük itibar gösteriyor.

Reception’un içinde sırıtanlara adımı veriyorum. Hemen bilgisayarı tıklatıyorlar. Ben bu meretten hiç anlamam: Zaten gerek yok, muhasebecilerim, yardımcılarım ne güne duruyor?

Ama anlarmışım gibi izliyorum, bu da benim çok hoşuma gidiyor...

“Mış gibi” yapmakta uzman sayılırım, çünkü tüm hayatım “mış gibi” yaparak geçiyor...

“Severmiş gibi”, “sevinirmiş gibi”, “sevilirmiş gibi”, “acırmış gibi”, “hayırmış gibi”, “bilirmiş gibi”, “tanırmış gibi” yapa yapa uzmanlaştım.

Kayıt-kuyuttan sonra beni ve valizimi başka bir görevli teslim alıyor. Birlikte asansöre biniyoruz. Düğmeye basıyor, ne yüzüne bakıyorum, ne de halini-hatırını soruyorum. Bir ara eski alışkanlıkla (çünkü eskiden şoförün yanına oturur, gideceğimiz yere kadar ahbaplık ederdik) hal-hatır sormaya karar veriyorsam da hemen vazgeçiyorum: Bizim gibi zenginler, aşağı tabaka insanıyla konuşmazlar. Ayıptır... Herkes konumunu bilmeli!

Diyeceksiniz ki, “Allah katındaki değerimizin ‘takva’ ile ölçüldüğü” hükmünü ne yapacağım?..

Tabii ki bu âyete bütün kalbimle inanıyorum. İnanmayan Müslüman değil! Lâkin inanmakla yaşamak arasında fark var: Ne yani, paranın tadını çıkarmayacak mıyız?

Hem zaten “Bu kadar kusur kadı kızında da olur”!

Bana ayrılan “kral dairesi”ne doğru koridorda yürürken, hayretten küçük dilimi yutacak gibi oluyorum! Böyle görkem görmedim. Koridorlar bile gâvur sarayı standardında. Ne yalan söyleyeyim, bana bile fazla “muhteşem” görünüyor, ama sesimi çıkarmıyorum. Yahu bunun yanında Topkapı Sarayı tavuk kümesi gibi kalır! Vaktiyle padişah saraylarını lüks bulur yadırgardım. Şimdi boş veriyorum. Parasıyla değil mi? İnsan özel bir varlıktır ve her türlü güzelliği yaşamaya lâyıktır. Parasız olduğum dönemlerde görgüsüz de olduğum için yadırgarmışım demek ki. Artık yadırgamıyorum.

Daireme girmeden, eski alışkanlıkla ayakkabılarımı çıkarmaya davranıyorum. Derken böyle yerlerde ayakkabı çıkarılmadığını hatırlıyorum. Görevli durumu çakmasın diye bağcıklarımı bağlar gibi yapıyorum. Her türlü tantanaya alışkınmışım gibi içeri giriyorum.

Sonuçta bir çuval para vermişim, tadını çıkarmak hakkım!

Görevli odanın ısısının ne kadar olmasını istediğimi soruyor. Eski patronumdan öğrendiğimi söylüyorum:

“Makul düzeyde olsun.”

Klimanın ayarını yaptıktan sonra, buzdolabındaki envai çeşit yiyecek ve içecekleri sayıp döküyor. Ardından ilave bir şey isteyip istemediğimi, istemem halinde derhal getirileceğini söylüyor.

Başka ne isteyebilirim ki? Bir kuş sütü eksik... İstesem getirirler mi acaba?

“İyice doldurun işte” diyorum, kestirmeden.

“Bende para gani” demenin farklı ifadesidir bu, gariban ne kadar zengin biri olduğumu anlasın istiyorum.

Konu bazı dostlarımı çok kızdırsa da, beni çok sardı, devamı başka bir yazıda...




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi