Onlar ve biz 68’i birlikte yaşadık…
O kuşağın sol kanadındaki en belirgin vasıflar Mustafa Kemal düşmanlığı üzerine kurulmuştu. Sevgi konusunda Mao ile Lenin önde gelirdi.
Şimdi ise aynı simaları sermayenin tetikçileri olarak işbaşında görüyoruz.
Her gün ayrı bir senaryo…
Altından bir başka 28 Şubatların kokuları gelmeye başladı.
Fatih Altaylı, 28 Şubat harekâtında emeği geçenlerden…
Sincan Vakıası'nda kullandığı üslûbunda dili kemiksiz, sarf ettiği katmerli sözleri de sorumsuz, seviyesiz:
“Tipi bozuk adam, binlerce haysiyetsizin toplandığı salonda, ne konuşuyorsun alçak.”
Konuşmacı alçak, salona toplanan Sincan halkı seviyesiz!
Sincan Belediye Başkanı ise Cumhuriyet düşmanı!
İsrail’in Filistin halkına karşı uyguladığı soykırımını kınamak isteyen bir avuç topluluk, irtica palavrasını ayağa kaldırdı. Peşinden Ordu göreve…
Şimdilerde aynı Altaylı, Teke Tek programına davet ettiği misafirlerine fitili takıyor, Star TV’den Uğur Dündar ateşliyor.
Arkasından yıldırım hızıyla Yaşar Nuri çağrılıyor ekrana…
İşi biliyor çılgın Türkler…
Yaşar Nuri, her zamanki üslûp ve de taktığını kullanarak ortamı gerdikçe geriyor. Güya örtülüler türban denilen rahibe kıyafetinde direndikleri için ülkeyi papazlaştıracaklarmış…
O yüzden vurun kahpeye!
Diğeri de benim atalarıma çılgın Türkler demez mi?..
özakman’ın babası çılgın olabilir, ama benimkiler asla öyle değildi. Amcam, Erzurum dağlarında bu vatan için severek şehit oldu, diğer amcam da seferber kayıbı…
çanakkale çılgınların/delilerin savaştığı yer olamazdı. Şahadet vardı işin sonunda. ölümsüzlüğü tatmak isteyenlerin bir destanıydı orası.
çılgınlık da ne kelime, bu yakıştırmayı alın da başınıza çalın.
Hani ortamı gereceğiz ya, bu sefer de Maraş’ın kurtuluşuna bir parmak karalama.
“Efendim işte bakın, bu merasimde Mustafa Kemal’in bir tane olsun adı söylenmemiş…”
Uğur Dündar marifeti derler buna:
Her sabah aç karnına, yatmadan önce de birer kaşık!..
Tarife dışı uçuşlar hava trafiğine ebediyen kapalı…
Uçmak isteyenlere işte Uğur Dündar tarifesi:
Haksızlık görsen de mecbursun sevmeye!
Düşünün ki; bu ülkede her şeyinizle yaşıyorsunuz, ama sadece ve sadece örtünüz yüzünden eğitim hakkı elinizden alınıyor, çalışma hürriyetiniz engelleniyor… Ekranlarda, gazete manşetlerinde aşağılanıyor, dışlanıyorsunuz. üstelik başörtülü okumak istediniz diye 6 ay da hapis cezası. Nezaret hapsi, psikolojik baskılar sonucu karnınızdaki bebeğiniz de düşüyor. çaresizlikten Kanada vatandaşı olmak zorunda kalıyorsunuz.
Ve orada başörtülü olarak eğitim almanıza karışmıyorlar…
Bu bir utanç verici skandal değil de nedir?
üstelik bu zulmü yapanlar faturayı Mustafa Kemal’in şahsına kesiyorlar.
Olayın kahramanı Nuray Canan Bezirgan ne desin şimdi?
Nuray, bir of çekip yaralı içini dökecek de, öncelikle sağını solunu korkulu gözlerle bir kolaçan ediyor.
“Başıma bir iş gelmeyecekse anlatayım…”
Anlat anlat heyecanlı oluyor, Altaylı amcan dinlesin ki; tartışma başlasın…
Hayatının karartılmasına sebep olan Mustafa Kemal’se, onu sevmiyormuş..
Daha önce de söylettiler ya, Müslüman halka daha çok hürriyet tanıyan Humeyni’yi seviyormuş.
Şimdi tamam, aranan kan bulunmuştur…
Siz şimdi bu karşılıklı söylemi bir de evinizdeki öz çocuğunuzda deneyin, ona önce okkalı bir tokat yerleştirin, sonra da sorun:
“çocuk, beni seviyor musun?”
Severim mi diyecek…
Hadi diğerleri neyse de, bir akademisyen olan Yaşar Nuri de mi psikolojiden çakmaz.
Kaldı ki insanın en doğal hakkı sevip sevmemek değil midir?
Soruyu bir de eskinin Marksistleri, bugünün sermaye tetikçilerine soralım:
Mustafa Kemal’i Lenin’den Mao’dan daha mı çok seviyordunuz?..
Madem öyle, Nazım Hikmet için de bir şeyler söyleyin…
Şimdi bu soruya Yaşar Nuri mertçe cevap versin bakalım.. Nazım Hikmet, o günkü sistemin baskılarına dayanamayarak Rusya’ya sığındığı için vatan haini midir, yoksa vatan şairi mi?.. Anlatsın da niyetini anlayalım…
Yoksa bulmuşlar mazlumları; gelen vuruyor, giden vuruyor.