Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Zulumde Kenan Evren'i aratmayan siyaset simsarları

Zulumde Kenan Evren'i aratmayan siyaset simsarları

Dünyaca ünlü mizah yazarları bir yerde toplanmışlar. Türkiye’den de Aziz Nesin katılımcı imiş. Bir yazar Nesin’e dönerek; “Siz” demiş, “Aslında büyük bir mizah yazarı değilsiniz. Ben sizin ülkenize geldim, o kadar çok garip şey var ki, siz bunları sadece tesbit ediyorsunuz.”

Şimdi dönüyoruz, son günlerde yaptığımız 12 Eylül 1980 darbesi hesaplaşmasına. Gerçek müdahillere bir diyeceğimiz yok. İşkence görenler, sakat kalanlar, çocuğu idam edilenler, hâlâ yakınları 12 Eylül 1980’den beri kayıp olanlar, babasız, anasız büyümüş 12 Eylül yetimleri koskoca bir yara oluşturuyor bünyemizde, 30 yıldır sürekli kanayan ve asla kapanmayan bir yara. Bir de darbenin iki yüzlü müdahilleri var ki benim davranışlarını tuhaf, hatta utanmazlık olarak nitelendirdiğim bu taife. Hangisinden başlayalım dersiniz. İsterseniz önce en çok 12 Eylül zulmünden nasibini almış ve hiç sesi çıkmayan bir tabandan ve onun uzantısı olan siyasi partiden başlayalım. Saadet Partisi’nden bahsediyorum elbette. Biliyorsunuz Milli Görüş Hareketi’nin organize ettiği Konya’da yapılan “Kudüs mitingi” 12 Eylül darbecilerinin en önemli ihtilal gerekçelerinden idi. Ve ihtilalden sonra Kudüs mitingi dolayısıyla kimler içeri alındılar, işkence tezgahlarından geçirildiler, kaç gencimiz orada şehir ceryanının tadı ile tanıştı? Bugün ne hikmettir bilinmez Milli Görüş hareketinin önde gelenlerinin neredeyse tamamı askerci kesildi. Yoksa 12 Eylül işe mi yaramıştı darbecilerin penceresinden? Pek çoğu 28 Şubat’ı savunuyor bugün, oysa 28 Şubat’ın da mağduru yine bu kadrolardı. Anlamakta güçlük çekiyorum. Daha önce bu köşede Şevket Kazan’ın 28 Şubat’ı anlatan kitabının arkasındaki son sözü yayınlamıştım ve dudaklarım uçuklamıştı adeta. Hazret, 28 Şubat’ı yapanların kendi açılarından haklı olduklarını söylüyor ve “İyi niyetle yaptıklarına inanmak istiyorum” diye bitiriyordu satırlarını. Fesübhanallah! İşin acı tarafı ormanı kesen baltanın sapı bizden. Sayın Oğuzhan Asiltürk de bu minval üzre sözler sarfedince insanın yüreği kanıyor. AK Parti’ye vur da ne yönden vurursan vur! “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” düsturu. Peki nerde kaldı İslâm kardeşliği? Siyaset insanın gözünü bu kadar mı kör eder? Ardından Erdoğan’ın eski yol arkadaşlarından Mukadder Başeğmez’e bakıyoruz, o da bugün HAS Parti’de siyaset yapıyor ve katıldığı bir televizyon programında bir anlamda 12 Eylül ve 28 Şubat’la hesaplaşmanın anlamsızlığını vurguluyor. “Sanki bugünkü iktidar aynı şeyleri yapmıyor mu, bu da aynı haksızlıkların ters yönden yapılması değil mi?” demeye getiriyor. Tabii muhatabı Gültekin Avcı’dan da gereken cevabı alıyor. Bazen özeleştiri yapıyorum, geçmişe dönüp bakıyorum ve 30 yıl bir fedaisi olarak çalıştığım Milli Görüş hareketinin “Bir çürük ipliğe hayal dizmek mi?” olduğu noktasına geliyorum. Sonra da aynı tabandan çıkan ve AK Parti adında yeni bir gökdelen inşa eden Erdoğan ve arkadaşlarına bakıp teselli buluyorum.

Yazarken bile kalemimin zorlandığı bu satırlardan sonra ikinci müdahil grup geliyor, CHP ve MHP. Onlar için ne denebilir ki? CHP zaten her konuda külüstür bir araba gibi. İkide bir de stop ediyor. Onlar hakkında ne yazılabilir ki? Kılıçdaroğlu her an ortaya fırlayıp “Erkekseniz 12 Eylülcülerle beni de yargılayın, hatta asın!” gibi Malkoçoğlu tavırlar sergileyebiliyor. Geçirdiği her kurultaydan sonra duvarları çatlayan, deprem evlerine dönüşen bu partinin kapısına şöyle bir levha asıp, onların defterini kapatalım. “Dikkat, bu binada ağır hasar vardır, her an çökebilir, içeri girmeyin, mühürlüyoruz!”

Gelelim MHP’ye. Biliyorsunuz 12 Eylül’ün çete başı Evren’in yargılanmasına başlandığı gün, tevafuk olarak Alparslan Türkeş’in 15. ölüm yıldönümü idi. Ben binlerce ülkücü genci sakat bırakan, hayatlarını karartan bir zulüm idaresine hesap sorulmasının yolunu açan referanduma ‘hayır’ diyen bir yönetimin, 12 Eylül’e hangi vicdanla müdahil olduğunu ve Türkeş’in mezarına hangi yüzde gittiklerini doğrusu merak ediyorum. Televizyonda mezarlık ziyaretini seyrederken irkildim. Sanki Türkeş mezarından fırlayacak ve “Utanmadan nasıl geldiniz?” diyecekti. Ben eski bir ülkücüyüm. Ülkücüler kendi göbeklerini kendileri keserler, MHP’nin korumasına ihtiyaçları yoktur. Ne olur, o pırıl pırıl gençleri, acılarıyla, bedenlerinde taşıdıkları işkence izleri ile rahat bırakın.

Gelelim, koca(!) Süleyman’a. Muhterem, “Ben 12 Eylül’le hesaplaştım” buyurmuş. Onun hesabını haftaya göreceğiz. Ölmeden onun daha çoook göreceği var, ilahi adalet var, kolay mı bu dünyadan çıkış? Bizim büyüklerimiz hep derdi ki “Siz onun atisine bakın!” Atinizi 75 milyon görecek, zira:

Alma mazlumun ahını

Çıkar aheste aheste!

Şüphesiz sizden de çıkacak!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi