Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Mazeret mi, çözüm mü?

Mazeret mi, çözüm mü?

Mağlubiyetlerinize “mazeret” arıyorsanız, kolayca bulabilirsiniz...

Ama bin mazeretin bile bir başarı etmediğini hiçbir zaman unutmayın.

Üniversite sınavında başarısız olan bir delikanlı, sınava girdiği okulun şartlarının elverişsiz olduğunu, dışarıdan klakson sesleri geldiğini, bu yüzden sınavı kazanamadığını söylemiş ve kendisine hak vermemi istemişti...

Sormuştum:

“Seninle aynı şartlarda sınava giren tek kişi bile kazanmışsa, bu sen olmalıydın.”

Biliyoruz ki, aynı şartlarda üniversite sınavlarına giren on binlerce genç, sınavı kazanıp bir üniversiteye yerleşmeyi başardı...

Başaramayanlar ise ağlayıp geziyor ve kendinde araması gereken “suç”u, kendinden başka herkeste arıyor:

“Yerim dardı... Yenim dardı... Gürültü vardı... Zaten Anadolu kasabalarındaki liselerden mezun olanların hali budur... Babamın imkanları sınırlıydı...”

Kazanan yoluna devam eder. Kazanamayan ağlayarak mazeret arar...

Ama bin mazeret, bir başarının yerini tutmaz!

Hiç kimse, başarısızlığına mazeret, yada kılıf arayan birini başarılı olanlar gibi hatırlamaz.

Başaramayanlar unutulur, hafızada başaranlar yaşar.

Bunu bile bile çoğumuz yapamadıklarımızı imkânsızlıklara bağlarız...

Meselâ, İbrahim Tatlıses’e (şifalar diliyorum) göre, okuyamamasının sebebi, “Urfa’da Oxford bulunmaması”dır!

Oysa aynı Urfa’da “Müzik Akademisi” de yoktur, ama İbrahim Tatlıses pekalâ iyi bir türkücü olmayı başarabilmiştir.

Başarılarımız isteklerimizle ve çabalarımızla ilgilidir: Tarih sadece, “Tek kişi başaracaksa bile o ben olacağım” diyebilenleri yazar.

Fatih Sultan Mehmed örneğine bakar mısınız?..

İstanbul’u fethetmesinin mümkün olmadığını, kendisinden daha yeterli, daha tecrübeli padişahların bile fethedemediğini, zaten elinde surları yıkacak kuvvette top bulunmadığını söyleyen deneyimli sadrazamı Çandarlı Halil Paşa’ya bir soru sordu:

“Bir gün surları yıkacak kuvvette top yapılacak mı?”

“Elbette” dedi Sadrazam, “bir gün yapılır.”

Sultan İkinci Mehmed şöyle kükredi: “O gün bugündür koca vezir, o gün gelmiş, ama sen farkında değilsin!”

Kısacası, problemi çözdüğümüz gün, “problem çözme günü”dür!

Yoksa “Ne beyan-ı hale cür’et, ne figana takatim var/ Ne recayı vasla gayret, ne firaka kudretim var” diye yakınır gideriz...



Madem ki, Fatih’i örnek aldık bugün, devam edelim. Dediler ki ona, “Bizans’ı fethedemezsin, çünkü fethedebilmen için donanmayı Haliç’e indirmen lâzım, oysa Haliç’in ağzı kalın zincirlerle kapatılmış durumda...”

Sultan İkinci Mehmed dedi ki: “Gerekirse gemileri uçururum!..”

“Mümkün değil,” dediler.

“Ya da karadan yürütürüm” dedi...

Savaş gemilerini karadan yürütüp Haliç’e indirdi.

Ve Bizans’ı fethetti.

“Şartlar”a sığınsaydı, “mazeret” arasaydı, “Fatih” olmayacak ve yüz yıllar sonra bile sevgiyle, minnetle, şükranla anılmayacaktı.



Şükranla anılmak isteyen “şartlar”a sığınmaz.

“Mazeret” üretmez...

Hele de siyasette, bu saatten sonra “mazeret” üreten, “mağduriyet” üretir!







Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi