Mehtap Yılmaz

Mehtap Yılmaz

“Çevik Biir!”

“Çevik Biir!”

En sevdiğim manşet bu oldu! Aldığım istihbarata göre; sahibi Mustafa Kurdaş’mış! Bravo Milli Gazete’ye! Bir süreç bir manşete ancak bu kadar sığdırılır? Bir çift sözle ancak bu kadar güzel ders verilir birilerine!

Evet, işte nihayet vakit geldi! Artık kendini bu toplumun ilahları yerine koyan bir kısım ordu mensubuna, halka karşı yaptıklarının hesabı biiirr bir sorulacak! Yaptıkları kötülükler, yanlarına kâr kalmayacak! Yaşları büyütülerek asılan çocukların ruhları huzur bulsun! Bir sağdan, bir soldan asarak kendilerince adaleti sağladığını söyleyen Kenan Evren kuklası ve efendileri, ipe gönderdikleri o çocukların ahlarının yanlarına kalmadığını anlayacak! Toplumu laboratuvar fareleri gibi “sosyolojik denek”lere indirgeyen bu “sahip”ler, adalet karşısında standart insan olmanın nasıl belalı bir şey olduğunun farkına varacak!

Toplum kurtulacak! Kendilerini halkın üzerinde hikmetinden sual olunamaz tanrılar gibi gören bu firavunların sonu geldi!

Bu yüzden, bana göre darbecilerden hesap sorulması bir yanıyla kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi... Klostrofobik bir alanda pencerenin açılıvermesi gibi yüzünüze aniden! Boğulma noktasında içinize çektiğiniz bir nefes! Evet, toplumca itildiğimiz bu boğulma noktasında ruhumuza üflenen bir hayat soluğu...

Diğer bir yanıyla da sevenleri, çoluk çocukları için çok hüzünleniyorum. Ana, baba, oğul ve eş bağlamında düşününce, içimdeki kız çocuğu babasına sarılıp gözyaşı döküyor! Bilirim, bir kadının eşi cezaevine girerken ardından bakması nasıl bir yıkılıştır... Bir babanın elsiz hissetmesi nedir bilirim. İşte bu yüzden yüreğimi burkuyor... Çevik Bir’i, bir annenin evladı olarak düşününce... Bilirim sevmek nasıl bir şeydir, anlarım! Topluma zarar vermiş biri dahi olsa yakını, her haliyle bir tanedir. Terk edemez insan! Suçlasa da sevebilir yine de! Çünkü mazereti vardır. Annedir, babadır, eştir, kardeştir, evlattır...

Biliyorum kızanlarınız olacak ama ben yine dümdüz söyleyeyim, Muro’nun şu meşhur repliğindeki gibi; “Lanet olsun içimdeki bu insan sevgisine”.

Korkak Olmak Ve Olmamak!

Askerlikte Asıl Mesele Bu!

Allah var! Çevik Bir, Kenan Evren’den çok daha cesur çıktı! Mustafa Bakıcı kaçağından da daha yürekli bir asker! Çünkü çocuk katili Evren Paşa gibi koluna kırık süsü verip, ifadeden kaçıp saklanmadı! (Gerçi bu numarasını yememiştik ya! Neyse...) Korkak davranmadı! Andıç davasının sanığı Mustafa Bakıcı gibi ordunun Hard-Disc’ini aşırıp firara yüz tutmadı! Kuzey Irak üstünden kaçıp, Rusların ayaklarına kapanmadı! Ordunun şerefini iki paralık yapmadı! Erkeklik onuruna, ürkerek kara çalmadı! Kaypak değil, yiğit davrandı! Öteki korkaklara örnek olsun!

Pırtık!

ODTÜ’den, 12 Eylül öncesi olaylara karıştığı için atılmış dediler... Çok ağır işkenceler görmüş genç yaşında! Bedeni değil ama aklı, demir parmaklıkların ardında işkenceciler eliyle gömülmüş! Zindandan çıkmış ama yalnızca bedeni... Çünkü o, şimdi deli...

Konya’da, Meram Köprüsü civarında değerli meslektaşım Melahat Ürkmez’le dolaşırken karşılaştık. Lakabı Pırtık... Aslında solcu bir gençten arta kalan enkaz demek lazım, o kadar yıkık!

Şimdi bu adamın akıbetinin Deniz Gezmiş’ten ne farkı var? Uğradığı bedele bakılırsa daha feci, daha hüzün verici bir son değil mi yaşamak zorunda bırakıldığı? Ey nekrofili solcular niye yalnız bu adam? Niye kimsesiz, evsiz? Kemal Kılıçdaroğlu.. Ölülerinize sahip çıktığınız kadar yaşayanlarınızı da alsanıza kanatlarınızın altına? Belli ki dava arkadaşlarınıza vefanız bu kadar!

Bu yüzden ümit kestim sizden! Sayın Başbakan’dan rica edeceğim! CHP’nin terk ettiği devlet mağduru bu evsiz vatandaşa sahip çıksın! O da şiddete maruz kalmış bir çocuk! Hayatı devlet eliyle mahvedilmiş bir çocuk... Ona yardım edin! Gençliğini elinden çalanlara inat, sıcak bir yatağı, bir kap çorbası olsun!

Abi...

Ata Atasoy, kırkdört yaşındaydı kalp krizi sonucu öldüğünde. Ağabey duygusunu iliklerimize kadar hissettiren adam! Kardeş acısını bana öğreten... Ardından 60 yaşında kaybettiğim Mehmet Mutlu... Çocukluğumdan öldüğü güne dek, baba-abi karışık, iki duyguyla da sevdiğim abim... Allah ikisine de rahmet etsin...

Hasan Karakaya ağabey, kalp krizi geçirdi dedikleri vakit içimdeki iki yas bir arada nüksetti içimde. Bünyem kaldırmadı. “Hastane önünde incir ağacı” bunalımına sürüklendim yeniden...

İşte bu yüzden diyorum ki; hazır değilim! Behçet Necatigil’in ifadesine örtünüyorum bu yüzden: “Bıkmışım ölümlerden / ölmeyin benden önce...” Kaybettiğim ağabeylerin şahsında bulduğum abim ölmesin! Sağlıkla, mutlulukla uzun yıllar yaşasın!

Yaşayacak buna inanıyorum! Bu yüzden ağlamıyorum! Başbakan’ın sözünü dinleyip dumansız hava sahasına da kavuştu ya! Daha çok yaşayacak, ağabeylik yapacak! Buna inanıyor, dua ediyorum!




Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehtap Yılmaz Arşivi