Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Hasenu'l-Bennâ ve İhvan

Hasenu'l-Bennâ ve İhvan

Eçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günlerinde, Ankara'da, Kocatepe Kültür Merkezinde, uluslararası Hasenu'l-Bennâ ve İhvan (Müslüman Kardeşler) sempozyumu yapıldı.

Sempozyumu düzenleyen iki dernek "Medeniyet ve Genç Birikim" dernekleri. Arkalarında büyük sermaye ve önemli mali destek bulunmayan bu iki derneğin fedâkâr mensuplarını, her bakımdan başarılı olan bu faaliyetlerinden dolayı tebrik etmek bir borçtur.

Sempozyuma, Malezya'dan Fas'a kadar uzanan İslam ülkelerinden onlarca ilim ve düşünce adamı ile akademisyen katıldı. Yedi oturumda sunulan yirmi beş tebliğde şehid Hasenu'l-Bennâ ile onun kuduğu ve hala canlılığını koruyan, etkisini sürdüren, zaman zaman gündemi ağırlıklı olarak dolduran "el-İhvânu'l-muslimûn: Müslüman Kardeşler" cemaati farklı yönlerden ele alındı, önemli bilgiler sunuldu, değerlendirmeler yapıldı. Bu vesile ile merhum ve İhvan hakkında birkaç satır yazacağım.

Hasenu'l-Bennâ (1906-1949), kesin olarak sıradan biri değil; karizmatik ve karizmasını, abartılı propagandaya değil, fazilet ve faaliyetine borçlu olan bir islâmî hareket önderi. Daha öğrenci iken (22 yaşında) müslümanların derdini dert edinmiş, alimler ve şeyhlerle görüşmüş, onların bu konuda ya dertli veya faal olmadıklarını, olmayacaklarını görünce halka yönelerek teşkilatlanma yoluna girmiş, içinde bulunduğu şartlar ve müslümanların maruz kaldıkları zulümler ile problemler öyle gerektirdiği için sırayla "ferdi, aileyi ve cemiyeti" eğitim yoluyla ıslahı da, programının engellerini etkisiz hale getirmek için siyaseti de faaiyet alanına sokmuştur. Onun kitleleri etkileyen yönü, iyi bir hatip olmasına rağmen sözlerinden ziyade örnek davranışıdır. Geceleri herkes uyuduktan sonra uzun süre ibadet eden, yırtık çorapla dolaşan, şehid olduğunda evinin kirasından borcu bulunan, 43 yıllık kısacık bir ömrün içine büyük işler sığdıran bir önder. Bir örnek vermek gerekirse; davasını anlatmak ve taraftar kazanmak için Mısır'da bulunan -büyük küçük şehirler dışında- dört bin köyün 3000'ine gitti ve buralarda halka konuşmalar yaptı. Ayrıca haftalık, onbeş günlük ve aylık altı dergi ve gazete çıkardı.

Şehid hakkında yazılacak çok şey var, bir süre sonra çıkacak olan bir kitabımda ben de onun hayatı, düşüncesi ve eserlerini yazdım. Bu yazıyı, sömürgecilerin ve makam düşkünlüğünün esiri olan yöneticilerin şehide, yakınlarına ve bu arada babasına neler ettiklerini naklederek noktalayacağım:

Devletin tetikçileri tarafından kurşunlandı, yaralı olarak hastahaneye kaldırıldı, fakat tedavisine imkan verilmediği için kan kaybından şehid oldu.

Taziye için baba evine gelenler tutuklandılar, şehid için Kur'an okumak ve cenaze namazı kılmak yasaklandı. Şehidin naşı, önünde ve arkasında birçok silahlı polisi taşıyan arabalarla çevrili bir araç ile evine götürüldü. Evin etrafı sarıldı, insanlar istese bile gelmelerine imkan bırakılmadı. Şehidin babası büyük alim ve salih insan Ahmed el-Bennâ'ya polis, vefat haberini anında ulaştırdığı için altmış yaşını aşmış bulunan babanın adeta beli büküldü, sabaha kadar "Ya rabbi, adaletine sığınıyorum, oğlumu şehid ettiler" diye inleyerek namaz vaktini bekledi. Evde yalnızdı, diğer aile efradı tutuklanmışlardı. Babaya ölüm haberi verildiğinde saat bir idi. "Eğer yalnız başına namazını kılar ve saat dokuzda defnederse eve getireceklerini aksi halde kendilerinin götürüp gömeceklerini" söylediler. O da son bir defa oğlunun yüzüne bakabilmek için buna razı oldu. Baba Ahmed Abdurrahman el-Bennâ bundan sonra olanları şöyle anlatıyor: Cenazeyi sabah namazına yakın, kimseye göstermeden getirdiler, defne hazırlama işini gören kimselere bile izin vermedikleri için çocuğumu kendim hazırladım, tabuta yerleştirdim, ancak tek başıma taşıma imkanım yoktu. Polisten yardım istedim, kabul etmediler, taşıyacak birkaç kişiye izin vermelerini teklif ettim onu da reddettiler ve "sen ve kadınlar taşıyın" dediler. Sokaklar tenha idi, kadınların omuzlarında cenaze taşındı, Kaysûn camiine geldiğimizde kimseler yoktu, camiin görevlilerini bile oradan uzaklaştırmışlardı. Çocuğumun cenaze namazını kılmak üzere önüne durduğum zaman gözlerimden yaşlar boşandı; bunlar yaş değil, insanlara rahmeti ulaşsın diye Rabbime yönelmiş niyazımdı. Namazdan sonra onu İmam Şafiî kabristanına taşıdık, defnettik ve ağlayarak evimize döndük.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi