Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Kul hakkı, bereket ve kopyacı Kemal

Kul hakkı, bereket ve kopyacı Kemal

Hazret konuşuyor:
- AK Parti’nin kökü bereketsiz. Bunlar bereketin ne olduğunu bilmezler. Bunlar kul hakkı yemeyi âdet haline getirmişlerdir. Kul hakkı yemek haramdır!
Ben de televizyonun karşısında hayran hayran seyrediyorum. Bu Kılıçdaroğlu müthiş bir adam, pişkinlik var, stand up’çılık var, dün söylediğini bugün inkâr etmek gani. Hangi lakabı yakıştırsan ona uyuyor hazret.
Yanar döner, Don Kişot, Çarkçı Kemal, şimdi de kopyacı Kemal!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan onun için ne demişse iki ay sonra aynı sözleri bu defa alıyor muhatabına yükleniyor. İşin tuhafı millet bunları unutuyor zannediyor. Bakın şu işe en son yaptığı bereket edebiyatına. Oysa Erdoğan, aylardır “Bunların kökü bereketsiz!” diye yükleniyor. Kılıçdaroğlu da kendisinin ıstılahları olmadığı, köksüz bir parti olduğu için Başbakan’ın ıstılahlarını kullanıyor. Tabii bu arada farkında olmadan kendi kalesine gol atıyor. Mesela kul hakkından, helâl lokmadan, haramdan bahsediyor. Hemen yanıbaşındaki Çankaya Belediyesi’ne dönse ve Başkan’ın, CHP’li müteahhitleri kastederek:
- Yamyamları bir türlü doyuramıyorum, her gün yeni bir taleple geliyorlar, sözünü CHP milletvekili ve parti meclisi üyesi İhsan Özkes’e dönüp sorsa:
- Sayın müftü, bu yamyamlık ne anlama geliyor, İslam’daki cezası nedir, helâl lokma ve haram lokma insana ne getirir, ne götürür?
Bu sorulara alacağı cevaplarla partisini yeniden dizayn edebilir. Tabii bu arada sayın müftü milletvekiline “SSK” gibi bir kurumu batırmanın da kul değil, milyonlarca kulun hakkını yemek olup olmadığını da sorabilir. Eminim Özkes, bir müftü gibi değil, CHP parti meclisi üyesi olarak hoşa gidecek bir fetva verecektir.
Eee, “al gözüm-ver gözüm!”
Sayın Özkes, böyle yapsa sizin pencerenizden yanlış yapmış sayılabilir mi? Bakınız siz de nabza göre şerbet veriyorsunuz. Kutsal Doğum Haftası etkinliklerinde mübarek bir parti lideri tablosu çizerek dinleyenleri şaşkına çeviriyorsunuz, daha sözleriniz hafızalardan silinmeden de Meclis’te Kur’an-ı Kerim ve Siyer’in (Hz. Peygamberimizin hayatı) okullarda seçmeli ders olarak okutulmasına karşı oy kullanıyorsunuz ve kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğinizi açıklıyorsunuz.
Seçimler geldiği zaman hangi parti bereketli, hangisi bereketsiz bu halk kararını sandıkta veriyor.
% 50 alan mı bereketli, % 20 alan mı daha bereketli? Haklısınız, bu hesabı bile yapamazsınız, hesabınız kuvvetli olsa SSK’yı batırmazdınız.


Dert + dert + dert = CHP

Yunan Parlamentosu’nda yeni seçilen 3 Türk milletvekili Kur’an üzerine yemin edince bir başka parti olayı protesto etmiş. Etmiş etmesine de Bülent Ecevit gibi biri sahneye fırlayıp:
- Bu üç milletvekiline haddini bildiriniz, burası devlete meydan okuma yeri değildir, dememiş. Yunanlı olduğu halde bunu dememiş. Türk-Yunan dostluk şiirini yazan Bülent Ecevit, Merve Kavakçı’ya Yunanistan Parlamentosu’ndaki Yunanlı milletvekillerinin Kur’an üzerine yemin edenlere gösterdiği tepki dozunun çok üzerinde saldırmıştı adeta.
Neredeyse Kavakçı’yı parçalayıp ilahlara kurban edeceklerdi. Hatta bugün bizde seçilen bir milletvekili Yunan Parlamentosu’ndaki gibi çıkıp doğru bir milletvekili olacağına Kur’an üzerine yemin etse, Allah korusun yer yerinden oynar. Bunu yapacak parti ve milletvekili hemen lince tabi tutulur. O, partiden ihraç edilmezse partisine kapatma davası açılır ve hukuk hemen işletilerek o parti anında kapatılır. Ne yaman çelişki değil mi? Avrupa parlamentolarında da İncil üzerine yemin edilir ve bu çok tabii bir olaydır, siyasi depremler filan yaşanmaz, laiklik elden gidiyor diye kimse feryad-u figan etmez.
Şimdi dönüyoruz 1950’li yıllara. Türkiye’de beyaz devrim olmuş ve Demokrat Parti iktidara gelmiş. O güne kadar halka kan kusturan Cumhuriyet Halk Partisi tarihin çöplüğüne atılmış. Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Yunanistan’a bir geziye çıkıyor. Ve bu gezi öncesinde Yunanistan’daki Türkler heyecan içinde. Sonradan bu heyecan hüsrana dönecektir. Zira o güne kadar Yunanistan’daki Türklerin alfabesi Osmanlıca, kıyafetleri de Osmanlılar dönemindeki gibidir. Yani devrimler oraya uğramamıştır. Bu durumu öğrenen Celal Bayar, Yunan hükümetinden acele olarak Türkiye’deki devrimlerin orada da yapılmasını talep eder. Yunanlılar da bu isteği geri çevirmez ve alfabe değişikliği başta olmak üzere kılık-kıyafet devrimleri oradaki Türklere de uygulanmaya başlarlar. İtiraz edecek olurlarsa “Bu Türkiye’nin isteğidir” diye susturulurlar.
Ne tuhaf değil mi?
Geçenlerde Samanyolu’nun ünlü gezgini Saim Orhan dünyayı dolaşırken yolu bir Yunan adası olan Rodos’a düşmüş. Oradaki tarihi mekânları dolaşıyor. Ve bir caminin kapısından içeri adım atıyor. Her yerde pırıl pırıl tertemiz sandalyeler, şaşırıyoruz birden. Saim Orhan birazdan merakımızı gideriyor, meğer bu cami şu anda nikâh salonu olarak kullanılıyormuş. Birden aklımıza CHP döneminin Türkiye’si geliveriyor. Ahır olarak, bar-pavyon-depo olarak kullanılan camiler! Yunanlılar bile bunlardan daha vicdanlı çıkmış, nikâh salonu olarak kullanılıyor Rodos’taki o cami. Biz Müslüman olarak şüphesiz bu uygulamadan da rahatsızlık duyuyoruz. Ve Rodos’taki nikâh salonu gibi, İstanbul Beyoğlu’nda hâlâ CHP tarafından satılmış ve şu anda meyhane olarak kullanılan (İstiklâl Meyhanesi) pek çok caminin asıl fonksiyonuna sahip olması için fiili dualar da başta olmak üzere her türlü gayreti göstermeyi boynumuza borç olarak görüyoruz.
Allah, bu milleti yeniden kasırga gibi üzerimizde esecek bir CHP iktidarından korusun. Eskisi gibi olmasa da şekil değiştirmiş olarak yine zulümlerine devam edeceklerinden hiç şüphemiz yok. Zira CHP’nin genlerinde milletin inançları ile kavga etmek var.
Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bunlar. Yaşadık ve yazıyoruz. Üzerinden asırlar geçse de dededen toruna bunları anlatacağız. Çünkü CHP dönemi asla unutulmayacak kara bir dönemdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi