Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Üç aylar ve mübarek geceler

Üç aylar ve mübarek geceler

“Bilinçli Müslüman” olup varlığımızı sorgulamak ve yaradılış hikmetine doğru büyük bir adım atmak için üç aylardan âlâ fırsat mı olur, sevgili dostlarım?

Üç aylar varsa, mübarek geceler hâlâ coşkuyla kutlanıyorsa, “bilinçlenme” konusunda umut var demektir.

Çünkü “Müslüman” olarak fazla sessizleşip duyarsızlaştık. Çok fazla kendimize kapattık kendimizi, “ikbal” ve “istikbal” ile fazla haşir-neşiriz.

Nezaketten, nezafetten, nezahetten, estetikten; kısacası insan ruhunu gerçek anlamda Müslümanlaştıran kaygı ve duygulardan uzaklaşıp, sessizleştik.

Şunu artık kavramalıyız ki, sessizlik sorumsuzluğu, sorumsuzluk duyarsızlığı, duyarsızlık nemelâzımcılığı, nemelâzımcılık cahilliği, cahillik ise zulüm ve baskıyı dâvet eder...

“Bir millet, cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti (hamiyet sahiplerini) dahi müstebit eder” diyor ve uyarıyor, Bediüzzaman...

Çünkü yöneticiler, memleketi, milletin taleplerine ve tepkilerine göre yönetirler... Millet cahilse, cehaletinden ve bilinçsizliğinden dolayı hakkını-hukukunu savunmuyorsa, “Gidene ağam, gelene paşam” diyor ve müthiş bir “nemelazımcılık” içinde yapılan her şeyi ya sessizce sineye çekiyor, ya da alkışlıyorsa, yöneticiler zaman içinde keyfiliğe kayıp diktatörleşirler.

İslâm dünyasına önce bu açıdan bir bakın, sonra dönüp “kulluk sistemi”ne bir göz atın: “Kulluk” sisteminin Allah’dan başkasına teslimiyeti öngörmediğini bilerek, beşerin keyfiliğine karşı direnişi de kapsadığını artık bilmek zorundayız.

İşte bu “bilgi” ve “bilinç” düzeyi gerektirir... Ve içinde bulunduğumuz üç aylar bu düzeyi yakalama çabası içine girmek için de müthiş bir fırsattır.

“Nasıl olacak?” demeyin, geçmişte olmuştu, pekâlâ yine olabilir: Yeter ki, “bedensel” ibadeti “beyinsel” faaliyetle buluşturalım. Zaten “beyinsel” faaliyetle buluşmayan “bedensel” ibadetlerin “şekil”den öteye geçmesi mümkün değildir.

Hocalarımız bin senedir mübarek gecelerle yapacaklarımızı sayıyor... Her biri farklı kelimelerle namaz kılmamızı, oruç tutmamızı, tövbe etmemizi, hacca gitmemizi, zekât vermemizi, Allah’ı ve Peygamber’i bol bol anmamızı öneriyor...

Bunlar çok güzel öneriler. Ancak özel günlerde farklı detaylar üzerine de kafa patlatmalıyız...

Sormalıyız kendimize: Neden bir avuç İsrail, bir buçuk milyar Müslüman’ı susta durduruyor?..

Neden üç yüz seneden beri hiçbir buluşun ve keşfin üstünde hiçbir Müslüman’ın imzası bulunmuyor?..

Neden dünya milletlerinin önderi ve örneği iken, en geri sıralara düştük?..

İslam dünyası neden istikrarsız ve neden İslam dünyasını çapaçul diktatörler yönetiyor?..

Neden bütün tepkimiz, tepki duyduğumuz milletlerin ürettiği mamul maddelere ambargo koymaktan ibaret kalıyor da ondan iyisini üretmek üzere bir çabaya giremiyoruz?..

Neden dünya çapında karikatüristimiz, ressamımız, gazetecimiz, şairimiz, siyasetçimiz, bilim adamımız yok?..

Üç aylar ikliminde, özellikle de mübarek gecelerde bu konular üzerine kafa yorabilir, kabiliyetimiz ölçüsünde görevler üstlenebiliriz.

En azından böyle tasalarımızın olması gerekiyor...

Aksi taktirde “Müslüman dindar”lar “kemiyet” (sayıca) olarak artarken, “keyfiyet” (nitelik) olarak azalmaya devam edecekler.

Bendeniz Regaip Gecesi boyunca kara kara bunları düşündüm...

Sanırım üç aylar boyunca da kafamı tırmalayan benzer suallere cevap bulmaya çalışacağım.

Ve “Müslüman birey” olarak, Müslümanları “kurun-u vusta”da (ortaçağ) tevkif eden (durduran) engelleri kendimce aşmanın formüllerini üretmeyi deneyeceğim.

Mübarek olsun, efendim.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi