Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Demokrasi şehidi!

Demokrasi şehidi!

Tanzimat sonrası maruz kaldığımız akıbetlerden birisi de şüphesiz Batıya ait olan terimlerle düşünmek ve de milli kişiliğimizi ifade edememe hastalığıdır...

Kafamız hasta, gönlümüz hasta...

Şekiller giderek bulansa da bir de ruh dünyamız karışmaya başladı.

Hadi Talat Aydemir’e “devrim şehidi” demek yakışır da, rahmetli Menderes ile arkadaşları neden “demokrasi şehidi” oluyormuş?

Birisi hurma tarlaları için dövüşür, birisi de Allah(c.c) için cihat ederse aynı şey midir?

Ne diyor Yüce Kuran’ımız? “Allah yolunda ölenlere(şehit düşenlere) ölü demeyiniz, onlar yaşarlar fakat siz görmezsiniz.”

NATO yolu değil, Allah(c.c) yolu...

Hak yolda mağduriyet gömleğini giyen birisine “demokrasi şehidi” demek ağır bir suçlama sayılır... Bu kişi Yunan olsa hadi neyse, Yunanca dökersin mezarına suyu, Müslüman olunca ebedi hayat Fatiha ile şahadet ister...

Şimdiki gençler “Bağdat Paktı”nı tarih kitaplarından okumuşlarsa bilirler, değilse nereden bilsinler. Nereden bilsinler ezanın 18 yıl tutsak kaldığını?..

Bağdat Paktı, İran, Irak, Pakistan, Türkiye gibi Müslüman devletleri içerisine alan bir oluşum. Menderes, “Bağdat Paktı inşallah İttihat-ı İslam’ın ilk ayağı olacaktır” deyince, bileti kesildi. Merhum Erbakan da D8’ler mağduru...

İşte bu nedenledir ki Menderes’e yapmadıkları işkenceler kalmadı.

Bir başbakan suçlu sandalyesinde edepsizce azarlanıyordu, aşağılanıyordu...

Doktorun birisi sigara tablasını sorunca, Menderes gömleğini açarak göğsündeki izmarit yanıklarını gösterdi: “İşte sigara tablası burası.”

Yıllar sonra onu yıkayan veya kefenini giydiren görevli yaşlı gardiyan bana aynı şeyi anlatmıştı. Demişti ki: ‘Rahmetlinin vücudu izmarit yanıkları ile doluydu.’

Suçu mu neydi? Sen hem bizim içimizden çıkarsın, hem de laiklik putuna nasıl ihanet edersin... İşte o laiklik... Sayın Başbakanımız, dil sürçmesi olsa gerek, zaman zaman “laiklik” ile “demokrasiyi” ufuk bir gaye imiş gibi ağzına alınca acılarımız sızlıyor.

Laiklikmiş, başlarına çalsınlar...

Demokrasi imiş, onların olsun...

Hani bizim 1000 yıllık geçmişimiz, imanımız, inancımız?

27 Mayıs darbesinin sokak hareketlerini yakından izleyenlerden birisiyim.

Her gün öğlenden sonra ya Kızılay veya Fen Fakültesi çevresinde olaylar olurdu.

Birkaç çapulcu oradan buradan toplanınca yaygara başlardı.

“Menderes istifa!..”

Bu köpeklerin karınları doydu, cepleri para gördü...

İşte bir akşam, Gençlik Parkı’nda Açıkhava gazinosuna gitmiştik.

O zamanlar tek eğlence yeri orasıydı.

Sahnede şarkılar söyleniyordu.

Genç bir şarkıcı bayan önce bir söyledi, arkasından birisi eline kağıt tutuşturduğunda “Çile Bülbülüm şarkısını söyleyemem” deyince, kıyametler koptu.

“Seni gidi Atatürk düşmanı...”

Genç bir yüzbaşı ayakta duracak hali yoktu, sahneye çıkarak şarkıcıyı saçından tuttuğu gibi tokatlıyordu. Yok kadın hakkıymış, yok sanatkarmış...

Darbecinin dediğini yapmadın mı dayağı yersin.

İşte o sahneyi ben de hiç unutamam.

Gazinocu korkusundan bir başka şarkıcıya “Çile Bülbülüm” şarkısını söyletti ama dinleyenlerde ne zevk kaldı ne de sefa, birer birer kayboldular...

İşte o yüzden gelin kendi deyimlerimizi kullanalım, demokrasi memokrasi ayakları onların olsun, bize fetih ruhu yeter...



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi