Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Anne rahmindeki bir ceninin günlüğü

Anne rahmindeki bir ceninin günlüğü

Kürtaj tartışmaları devam ediyor... Ve maalesef birileri; bu meseleyi “ideolojik zemin”e çekmek istiyor ve bir anlamda “kaleyi kaybetmemek” için canhıraş bir gayret sarfediyor.

Olayı, “alt tarafı bir cenin” deyip hafife almak isteyenler olduğu gibi, “bilmem nereme dokundurtmam” deyip, edepsizliği ele alanlar ve iyice çirkefleşenler de var...

Derken;

Günlerdir “niye konuşmuyor?” denilen Diyanet de konuştu ve tartışmalara, “kapsamlı bir açıklama” ile katıldı.

CENİNİN HAYAT HAKKI

Malûm, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez; Sapanca Güral Otel’de düzenlenen İl Müftüleri Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, birkaç gündür yüzlerce vatandaşın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kürtaj konusunda neden bir açıklama yapmadığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nun kararlarını neden toplumla paylaşmadığı şeklinde serzenişlerde bulunduğunu ifade ederek, özetle dedi ki;

¥ “Anne karnındaki ceninin de kendisine ait hayat hakkı vardır. Ne annesinin ne de babasının, onun üzerinde mülkiyet hakkı olmadığı gibi, onun hayatı üzerinde vazgeçme, sonlandırma yetkisi de yoktur.”

¥ “Sadece Diyanet değil, sadece Müslüman din bilginleri değil, bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler kürtajın, bir insan yaşamına son vermek olduğunu, anne rahminde varlığını tamamlamış insanoğlunun yaşam hakkının da dokunulmaz olduğunu haykırmaya devam edecektir.”

¥ “Kürtaj meselesinin, sadece bir kadın meselesi olarak ele alınması büyük bir haksızlık olur. Zira tarih boyunca bu meselenin en büyük sorumlusu, en büyük müsebbibi erkekler olmuştur. Bunun en büyük ıstırabını çekenler, mazlum ve mağdur olanlar da hep kadınlar olmuştur.”

CENİN DE BİR İNSAN!

Prof. Mehmet Görmez;

“Kürtajda gün sınırlaması mı olacak, yoksa tamamen mi yasaklanacak?” benzeri sorulara da ilginç bir cevap verdi...

Hani; “Cenin 10 haftalıkken mi, 14 haftalıkken mi alınacak?”

Kısacası, “cenin”in, ne zaman “insan” sayılması gerektiği tartışmaları vardı ya, Sayın Görmez, dün dedi ki;

“Bilim adamları, biyologlar, embriyologlar, jinekologlar, genetik uzmanları, bize anne rahminde döllenme ile birlikte biyolojik bir bireyin, bir insanın oluştuğunu kesin, bilimsel verilere dayanarak söyledikleri müddetçe sadece Diyanet değil, sadece Müslüman ilim adamları değil, bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler ve bütün tabii hukuk sistemleri, bu biyolojik varlığın bir insan olduğunu ve meşru bir mazeret olmadıkça, bu masum, günahsız, savunmasız varlığın tıpkı doğmuş, dünyaya gelmiş, yetişmiş bir insan gibi yaşama hakkına sahip olduğunu, bu varlığın da yaşama hakkının dokunulmaz olduğunu söylemeye devam edeceklerdir

Aynı şekilde bilim adamları, biyologlar, embriyologlar, jinekologlar, genetik uzmanları bize kesin, bilimsel verilere dayanarak döllenmiş yumurta hücresinin anneden bağımsız bir insan olduğunu, her ikisinin de iki ayrı genetik sisteme sahip olduğunu, her ikisinin de iki ayrı kalbi, iki ayrı kan dolaşımı sistemi olduğunu, anneye bağlılığın sadece beslenme, oksijen ve vücut gücüyle olduğunu söyledikleri müddetçe sadece Diyanet ve Müslüman din bilginleri değil, bütün ilahi dinler, bütün ahlaki sistemler, kürtajın bir insan yaşamına son vermek olduğunu, anne rahminde varlığını tamamlamış insanoğlunun yaşam hakkının da dokunulmaz olduğunu haykırmaya devam edecektir.”

Sayın Görmez, özetle diyor ki;

Erkekten çıkan “sperm” ile annenin “yumurta”sı döllendiği, yani ana rahmine düştüğü anda, artık “insan” oluşmaya başlamıştır!.. Onu “kürtaj”la, veya herhangi bir yöntemle öldürmek, “cinayet”tir, hem de, “taammüden cinayet”tir!..

Onun, evet “alt tarafı bir cenin”dir ama üst tarafı “insan”dır!..

Ha anne kucağındaki bebeği öldürmüşsün, ha anne karnındaki bebeği!..

Hiç farketmez!..

Cinayet her yerde “cinayet”tir!..

Katil, her yerde “katil”dir!..

CENİNİN GÜNLÜĞÜ

Bunu, böylece ifade ettikten sonra, şimdi size, “bir ceninin günlüğü”nü aktarmak istiyorum.

Hemen belirteyim;

Yazının bundan sonrası bana ait değil... Arkadaşlarım, “İnternette bir yazı dolaşıyor” dediler ve aşağıdaki yazıyı getirdiler.

Ben, hiçbir şey söylemiyorum...

Sizleri, “bir ceninin günlüğü” ile baş başa bırakıyorum... Buyrun, okuyun;

¥ 5 Ekim: Bugün var edildim.

Buradayım.

Varım.

Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor.

Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm.

Ama ne de olsa, ben benim.

Varım ya!

Bu bana yetiyor.

Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum... Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim.

¥ 19 Ekim: Biraz büyüdüm.

Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum.

Annem beni çok sevecek.

Annem için güzel bir sürpriz olacağım.

23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum.

Bu “el”in dokunduğu yerler dudağım-damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek.

Herhalde önce “Anne!” diyeceğim.

Anne duyuyor musun beni?

Seninle konuşacağım.

Sana güleceğim.

Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim...

Nasıl olur?

Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya... Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim?

Ah bir konuşabilsem!

¥ 27 Ekim: Bugün pek mutluyum.

İçimde tatlı bir kıpırtı başladı.

Artık bir kalbim var. Kalbim atmaya başladı. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi!

Duyuyor musun anne?

¥ 2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım, bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim.

Şu ayaklarım da tamamlansın da, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz.

Belki birlikte okula gideriz.

¥ 12 Kasım: Ah evet...

Bunlar, bunlar ne kadar sevimli ve küçük şeyler. Aman Allah’ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım.

Anneciğim, orada mısın?

Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum.

¥ 20 Kasım: Oh, nihayet..

Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi..

Yaşasın!

Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti.

Sevinmiyor musun anneciğim?

Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım...

ONLARA SÜRPRİZ YAPACAĞIM

¥ 25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız

olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım..

¥ 10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var...

Anneme benziyorum galiba...

¥ 13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum.

Yaşıyorum ve varım.

Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış.. Onu çok merak

ediyorum.. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim.

Tanışacağız....

Mutlu olacağız.

Gülüşeceğiz..

¥ 24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum.

Sesin ne kadar tatlı...

Hiç duymadığım bir şey bu...

Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım.

Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim.

Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim?

Sen de beni özlüyorsundur mutlaka...

Beni koklayacaksın..

Çok seveceksin, değil mi?

ANNE, YÜZÜMÜ PARÇALIYORLAR!

¥ 28 Aralık:

Anne burada bir şeyler oluyor.

Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle...

Sen acı çekiyor gibisin.

Kalp seslerin değişti...

Sustun.

Benimle niye konuşmuyorsun anne?

Anne...

Anne...

Anneciğim...

Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar...

Anne bir şeyler yap...

Anne... Kolumu çekiyorlar anne...

Canım yanıyor anne...

Anne...

Ayaklarımı parçalıyor bu şey anne...

Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne...

Anne kalbimi parçalıyorlar...

Anneciğim...

Anne...

Anne...

An...

..................

Ah!

Kürtajınız tamamlandı hanımefendi.

Geçmiş olsun!..







Laiklik ve din!

Malûm, bir kural vardır... “Gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikler” isen, “gömleğin yakaları”ndan biri “kalk gidelim” der, öteki; “Halt etme, otur oturduğun yerde” der!.. Sadece “yaka”lar değil elbet, diğer düğmeler de “Hanya”ya veya “Konya”ya bakarlar!..

Demek ki; “ilk düğme”yi doğru ilikleyeceksin!.. Ve tabii, doğru sonuca varmak istiyorsan da, “tesbit”i doğru yapacaksın!..

Mesela, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.Mehmet Görmez’in kürtajla ilgili açıklamaları üzerine demiş ki;

“Türkiye laik bir ülkedir. Laik bir ülkede hukukun kaynağı; insanların, toplumun ihtiyaçlarıdır. Hukuku dini kurallara göre düzenlemeye kalkarsanız, insanlığın varmış olduğu bu aşamayı inkar etmiş olursunuz.”

Bunu söyleyen adama sorarlar: “Diyanet’i kuran CHP’dir... O zaman Türkiye laik bir ülke değil miydi?”

Bay Hamzaçebi, bu soruya cevap veremez... Çünkü, “ilk düğme”yi yanlış iliklemiştir...

Bir yanlışlık daha: “Laik bir ülkede dinin kuralları sökmez” ise, birileri de ortaya çıkar ve der ki; “Müslüman bir toplumda laikliğin kuralları sökmez!”

O zaman, buyrun ayıklayın pirincin taşını!..





Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi