Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Darbe komisyonunda olsa idim, Demirel’e bunları sorardım

Darbe komisyonunda olsa idim, Demirel’e bunları sorardım

Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbeleri Araştırma Komisyonu, Güniz Sokak’ta Süleyman Demirel’le görüşecekmiş. Bu yazı yayınlandığında ilk görüşme yapılmış olacak. Doğrusu ben bu görüşmeden tam Cem Yılmaz’lık bir tablo çıkacağını düşünüyorum. Ben kendimi bir komisyon üyesi olarak görüyorum ve sayın Demirel’e soruyorum:
- Sayın Demirel, 27 Mayıs 1960 yılında Türkiye’deki bütün darbelerin anası olarak bilinen bir darbe yapılmış ve siz de darbe ile iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti’nin yerine kurulan Adalet Partisi’nin genel başkanı olarak siyaset sahnesine girmiştiniz. O günden beri de sürekli olarak “Her siyasetçi, siyaset yaparken daima hafızasında asılan Başbakan Adnan Menderes Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu hep hatırlayarak, yani darağaçlarının gölgesinde siyaset yaptılar” diyorsunuz. Askerler korkuyu siyasetçilerin genlerine işlemişlerdi. Ve en çok darbeye muhatap olan bir lidersiniz. 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980’de iki büyük yıkım yaşadınız, yani 27 Mayıs 1960 darbesi ile birlikte 3 darbe yaşamış bir siyasi hareketsiniz. 12 Eylül’de de 10 yılı aşkın siyasi yasaklı idiniz. Darbeden sonra sürgüne gönderildiğiniz Hamzaköy Askeri Tesislerine eşiniz Nazmiye Hanımı götürmek istememişsiniz. Bir söyleşinizde de “27 Mayıs 1960’ta sayın Adnan Menderes’e yapılan hakaretleri bildiğim için eşimin yanında aynı hakaretlere uğrarım diye endişe etmiştim” diyorsunuz. Ve yine 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin sebeplerini açıklarken de 12 Mart’ta ABD Büyükelçisi’nin evinize gelip haşhaş ekimini yasaklamanızı istediğini, sizin de “Benim ülkemde adını Afyon’dan alan bir il olduğunu, bu yasağı getirecek olan iktidarın siyaseten biteceğini söylediğiniz ve ABD Elçisine kapıyı gösterdiğiniz için darbe ile devrildiğinizi ve gelen Nihat Erim hükümetinin ilk işinin ülke genelinde haşhaş ekimini yasaklamak olduğunu söylüyorsunuz. 12 Eylül 1980’de de yine ABD patentli bir darbe olduğunu görüyoruz. Darbeyi bir opera izlerken haber alan ABD Başbakanına “Bizim çocuklar darbe yaptılar” denildiğini, askerlerin de bu darbeyi meşru kılabilmek uğruna birileri tarafından suni olarak çıkarılan kardeş kavgası ve terörün askerlere her türlü desteğin sağlanmasına rağmen bile bile önlenmediğini, darbeye haklılık kazandırmak ve bir kurtarıcı gibi gelmek için kullanıldığını söylüyorsunuz. Hatta Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına koşulsuz olarak alınmasına o günkü askeri yönetimin “evet” diyerek ABD’nin önünde biat tazelediğini de açıklıyorsunuz. Biliyorsunuz 27 Mayıs 1960 darbesi de ABD patentli idi. ABD darbecilere memur maaşlarını ödemek için yüklü miktarda para yardımı yapmıştı. Ordudan 6 bin subayın emekli edilirken ödenecek kıdem tazminatları da ABD tarafından hibe olarak verilmişti. Oysa Başbakan Adnan Menderes, aldığı kredileri, yani borçları ABD’nin istediği yerlere değil de ülkesinin sanayileşmesi için kullanınca kara listeye alınmış ve “Artık sana 1 dolar bile vermeyiz” denilmiş, ABD’den yüz geri edilmişti. O da “Siz vermezseniz ben de ülkemin ihtiyacı olan parayı gider Rusya’dan alırım” çıkışını yapmış, 16 Haziran 1960 için Rusya’dan randevu almıştı. Bu kafa tutuşun bedelini Yassıada’da aylarca işkence altında kalarak ödedi. Siz de böyle bir gelenekten geliyorsunuz. Neden bugüne kadar ABD patentli bu darbelere karşı ciddi bir duruş sergilemediniz? Her defasında şapkanızı alıp gittiniz. Ne 27 Mayıs 1960’ta haksız yere mahkûm edilen DP’lilere vaktinde af yasası çıkarabildiniz, ne de 12 Mart 1971’de evinize gizlice gelip, afyon ekimini yasaklamanız için sizi tehdit eden ABD elçisini millete şikayet ettiniz?..
Bakınız ABD’ye direnen ve asılan Adnan Menderes bugün yaşıyor, millet onları unutmadı. Siz hep korkak ve ürkek bir siyasetçi olmayı tercih ettiniz. Oysa siyasetçilerin “Bir bayramlık, bir de idamlık gömleği olduğu” gerçeğini hiç hatırlamadınız. Bu işin sonunda ABD’nin maşası askerlere tam anlamı ile biat ederek 28 Şubat’ta hayatınızın en kötü sınavını verdiniz. “Başörtülüler Suudi Arabistan’a gitsinler” sözünü bu dönemde telaffuz ettiniz. ABD’ye giderek onlara biat tazeleyen Çevik Bir, “Demokrasiye balans ayarı yaptık” derken en yüksek alkışı cumhurbaşkanı olarak sizden alıyordu. Artık başörtülü milletvekili Merve Kavakçı bir haindi ve linç edilmeliydi. Siz ise örtülü, şalvarlı nur yüzlü bir köylü kadını olan anneniz Ümmühan Demirel’in suretini bile ayaklar altına alarak Kavakçı’ya yapılan saldırıya alkış tuttunuz. Size bir emr-i hak vaki olduğunda imam, “Bu adamı nasıl bilirdiniz?” diye soracak. Cemaat acaba hangi tepkiyi verecek sayın Demirel, siz nasıl bir insansınız? Askeri darbeler için komisyonumuza söyleyecek tek kelimeniz ne olurdu acaba? Hatta “Askerler yaptıkları darbelerde kendi açılarından haklı idiler” sözü de size ait, “Demokrasi, sivillerin tabi olduğu iradeye askerlerin de tabi olduğu rejimin adıdır” tarifi de size ait. Siz hangisisiniz sayın Demirel? Hangisi?..


Abdürrahim Karakoç Hakk’a yürüdü

Akit gazetesinde 12 yıldır ilay-ı kelimetullah davasının tavizsiz savunuculuğunu yapan, “Hak Yol İslam Yazacağız” başta olmak üzere Türk Edebiyatına unutulmaz şiirler kazandıran Karakoç’a Allah’tan rahmet diliyorum. Kabrine ilk gecesinde de son gecesinde de nur yağsın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi