Mehmet Koçak

Mehmet Koçak

Savaş karşıtıyım ancak

Savaş karşıtıyım ancak

Suriye’deki direnişi destekliyorum...Savaş; yıkım, göç, zarar ve insan kaybı demektir. Savaşı kışkırtan taraf değil savaşın önlenmesi için gayret eden olmalıyız. Savaşlarda yakılıp yıkılanları bin bir cefa sonucu tekrar yerine getirmek mümkün olsa da insan kaybını tekrar geri getirmek ise mümkün değil. Savaşlar sebebi ile ocaklar sönüyor, çocuklar kimsesiz yetim büyüyor, bazı insanlar ömrünün sonuna kadar sakat kalıyor.

İnsanlık tarihi boyunca medeniyetler savaşlarda ağır bedeller ödemiştir. Halen dünyanın birçok yerinde çatışmalar, işgaller ve onlara karşı direnenler arasındaki savaşları sürmektedir. Aslında savaşın kazananı yoktur... İki taraf için de savaş yıkım, ölüm ve zoraki göç demektir... Otuz iki yılık gazetecilik hayatımın 17 yılı savaş bölgelerinde geçti. Savaşın ne demek olduğunu, insanlığa verdiği zararları ve de savaşanların ruh halini çok iyi bilirim. Bu sebeple, savaş muhabirliğinden gelen bir gazeteci olarak ben de “savaş karşıtı” olanlardan biriyim. Savaş; yapılacak bir şey kalmamışsa son çare olarak meşrudur. Bu sebeple her ne kadar savaş karşıtı olsam da Suriye’deki halk direnişini destekliyorum.
Her fani için yaşam hakkı esastır. Kimse yok yere canından olmak istemez. Ancak uğruna seve seve can verilecek savaşılacak kutsal değerler de vardır. Bu değerler; bağımsızlık, insan hak ve özgürlükleri, namus ve onurun korunması ile milli ve manevi değerlerin yaşanması ve yaşatılmasıdır.
Baba Hafız Esed’in 13 Kasım 1970’te bir darbeyle Suriye’de iktidarı ele geçirmesiyle Suriye halkı bu değerleri yaşama ve yaşatma hakkından mahrum bırakılmıştır. Geçen süreç içinde binlerce Suriyeli öldürülmüş, kayıp ya da hâlâ zindanlarda işkence çekmektedir.
Bugün ise 1982 yılında Hama şehrini kuşatıp havadan ve karadan bombalayarak 30 bin sivilin ölmesine sebep olan katil babasının izini süren oğul Beşşar Esed’in; Suriye halkı tarafından, baskı ve işkenceler ile keyfi tutuklamaları protesto etmek ve insani haklara kavuşmak amacıyla yapılan gösterileri şiddet kullanarak bastırması ve devamında çocuk, kadın ve yaşlı demeden bir kıyım başlatması kaosu ve isyanı beraberinde getirmiştir.
Babasının kanlı izini süren katil Beşşar Esed’in iç savaşa sürüklediği Suriye’de son durum şöyle; Suriye’de tutuklu bulunan 80 bin kişinin akıbetinden haber alınamıyor. Ölen sivil sayısı 20 bini aşmış durumda. Öldürülen çocuk sayısı 1370 olarak tesbit edilmiş. Yaralı sayısı on binlerle ifade ediliyor.
Bu ahval karşısında Suriye’de halk bir ikilem içindedir. Birileri “Bu iş bitmiştir, ok yaydan çıktı ve zafere kadar savaşı sürdüreceğiz” derken diğer bir kesim “Biz de değişimden yanayız ancak ya Esed ve Baas rejimi yıkılmazsa ne olur? Hepimizi yok ederler” şeklinde ifadelerle korkularını dile getiriyor. Ve hâlâ zalimlerle ve onların kurduğu despotçu rejimlerle karşı karşıya gelmekten kaçınma yoluna gidiyor.
Suriyeliler gelinen noktadan sonra artık sızlanmayı, tereddüdü, “ya başaramazsak” gibi ruh halini terk etmelidir. Şu bir gerçek; cesaretle sorumluluk almadan ve de bedeller ödemeden ne ülke ne de bu ülkenin insanları kurtulabilir. Bu gerçekler doğrultusunda tek çarenin direniş olduğu anlayışı her geçen gün kitlesel kabul bulmaktadır.
Son gelişmelere bakıldığında Suriye halkının artık yalan yanlış propagandaların ve de korkuların tesirinden kurtulmaya başladığı görülmektedir.
Baas rejimi tarafından yürütülen devlet terörüne karşı ülke genelinde başlatılan direniş yaygınlaştıkça tarafsız kalma şansı ister istemez ortadan kalkacaktır. Suriye halkı, “Ya mevcut durumu kabullenip zalimlere teslim olmayı ya da zafere inanıp zilletten kurtulma adına direnişe destek vermeli. Üçüncü bir yol ve seçenek ise yoktur...” Çünkü Suriye halkı; babadan oğula geçen diktatörün dayatması olan Baas rejimi ile bu safhadan sonra artık ortak bir yaşam kurulamayacağını çok iyi biliyor. Suriye’deki sorunlar sadece bir kesimin sorunu değildir. Sorun tüm Suriye halkınındır.
Kaldı ki dünya ülkeleri de Beşşar Esed’in karalayarak direnişçileri “Terörist haydutlar” olarak değil “Özgürlük için zalim diktatöre karşı mücadele eden direnişçiler” olarak kabullenmektedir.
DİRENİŞ SÜRERSE BEŞŞAR KAÇAR...
Suriye’de Beşşar Esed güçleri tarafından şehirler, kasabalar ve köyler kuşatılıyor. Köylüler zorla evlere toplanarak bombalanıyor. Direnişe katılan tüm sivil yerleşim bölgeleri yakıp yıkılıyor.
Bölgede dolaşan BM gözlemcilerinin raporlarında “sokaklara saçılan ceset kokusu çalışmalarımızı zorlaştırıyor. İç savaş tüm şiddetiyle sürdüğü için cesetler toplanıp defnetilemiyor. Çocuk ve kadınlarla yaşlılara ait cesetler çoğunlukta. Suriye ordusuna ait uçak ve helikopterlerin havadan, tanklarla yerden şehir ve kasabalar sürekli bombalanıyor. İnsanlar yerlerinden yurtlarından zorla alınıp bilmedikleri yerlere sürgün ediliyor. Bir kısım siviller ise ülke dışına kaçmaya mecbur ediliyorlar.
Direniş bölgelerinde Suriye ordusunun eline geçen sivil insanlar Beşşar Esed’in askerleri tarafından ya linç ediliyor ya da bir eve toplanıp bombalanmak suretiyle öldürülüyorlar. Cesetler üzerinde gezinen askerler zafer naraları atıyorlar” ifadeleri ile durum özetleniyor.
Bu zulmün son bulması için ve Beşşar Esed’in ülkeyi terk edip Baas rejiminin son bulması için tek çare direnişin güçlenmesidir.
Bu onurlu direniş, insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan herkes tarafından desteklenmelidir. Aksi halde insanlık onuru değil insanlık onurunu ayaklar altına alanlar kazanır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Koçak Arşivi