Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Gündemin dışı”na çıkıp, “çevre”ye bir bakalım

“Gündemin dışı”na çıkıp, “çevre”ye bir bakalım

Bugün, gündemin dışına çıkmak istiyorum... Ama, dün öğleden sonra gelen habere de kayıtsız kalamayız...


Malûm; “Suriye’nin düşürdüğü” uçağımızın 13 gündür aranan pilotları Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy’un cesetlerinin deniz dibinde olduğu yönünde bir açıklama yapıldı... Pilotlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyorum.
Bu girizgâhtan sonra, “gündemin dışına” çıkabilirim... Yani; bugün “Suriye” yok, “PKK” yok, “Zana” yok, “CHP” yok.
Bunlar dışında her şey “gündem dışı” sayılacağı için de, “çevre sorunu”nu gündemin dışında görüyorum.
BELEDİYELERDEN ŞİKÂYETLER
Efendim, öncelikle şunu söyleyeyim...
Daha önce de yazdığım gibi; Tayyip Erdoğan’ı “Tayip Erdoğan” yapan, “belediyecilik anlayışı”na vurduğu “damga”dır!..
Tayyip Bey; göreve gelir gelmez “akmayan suları” akıtmaya, “kirli hava”yı dağıtmaya, “çevre”yi düzeltmeye, “çöp dağları”nı yeşertmeye başlamıştır!..
Dahasını da yapmıştır...
Bir tesisin “temel”ini attığı gün; o tesisin, “saat ve dakikasına” varıncaya kadar “açılış tarihi”ni de ilân etmiş ve açılışı “söz verdiği gün, söz verdiği saatte” yapmıştır!..
İşte o gün, bugündür ki;
Erdoğan, “sözünün eri adam” olarak bilinmiş ve herkes, onun “söz verdi mi, yapacağına” inanmıştır!..
AK Parti’nin 12 Haziran seçimlerinde “yüzde 50” oy almasının en önemli sebebi; bir “marka” haline gelen “Tayyip Erdoğan” ismine duyulan “güven”dir!..
Tayyip Erdoğan; yola çıktığı gün ifade ettiği gibi; hem “garibanların sesi”, hem de “kimsesizlerin kimi” olmuştur!..
Partisini “ideolojik temel”e oturtmamış, “hizmet odaklı” bir parti yapmıştır... “Halka buyuran” değil, “halkı doyuran” olmuştur!..
Uzun lâfın kısası;
AK Parti’yi “AK Parti” yapan nasıl Tayyip Erdoğan ise; Tayyip Erdoğan’ı da “Tayyip Erdoğan” yapan, “İstanbul Belediye Başkanlığı’ndaki başarıları”dır!..
“Belediye”ler öyle bir yerdir ki;
İnsanı “vezir” de eder,
“Rezil” de!..
Tabiî, sadece belediye başkanları “vezir” veya “rezil” olmazlar...
Onların bağlı bulunduğu “parti”ler de bundan etkilenirler...
AK Parti’ye karşı tavrı belli olan bir gazeteci olarak diyorum ki; “belediye”lerin çoğundan maalesef “pis kokular” geliyor.
Bazı belediyelerde “rüşvet” o kadar artmış ki, “zulüm” boyutlarına ulaşmış...
“100 lira”ya bitecek bir iş için “10 milyar” isteyen de varmış, “100 milyar” isteyen de!..
Bir de, bazı belediyelerde, “çete” denilen “gruplaşma”lar oluşmaya başlamış... Kimi “Karadeniz Çetesi” oluşturuyormuş, kimi “Kürt Çetesi!”
Tabiî, bunların; “eş, dost, akraba”lardan oluştuğunu söylemeye gerek yok!..
Belediyede “iş bitiren” bunlar!..
“Yolunu bulan” da bunlar!..
“Ezilen” ise vatandaşlar!..
BELEDİYE PERSONELİNE ZULÜM!
Pardon, sadece “vatandaş”lar değil, belediyelerde “sözleşmeli” olarak çalışan personel de eziliyor!..
Öyle çalışan tanıyorum ki;
“En az 20 yıldır” bu yolda mücadele veriyor... “Miting”ler düzenlemiş, sokakta “bayraklama” ve “afişleme” çalışmalarına katılmış nice insana, belediyede iş verilmiş ama aldığı para “700-800 lira” veya taş çatlasa “bin lira!”
O da, “iane” gibi!..
Adeta, şöyle deniliyor kendilerine;
“Al bu parayı, otur oturduğun yerde!.. Sesini de çıkarma!.. Haa, etliye-sütlüye de karışma!”
Onlar da karışmıyor zaten!..
“AK Parti’ye ihanet etmemek” için oturuyorlar oturdukları yerde!..
Oysa, bu adamlar, taşı sıksalar suyunu çıkarırlar... Ama, belediye başkanları onları değerlendirmiyor... Zaten değerlendirmeye de yüzleri yok!.. Belediye içine yuvalanmış “çete”ler malı götürürken, bu adamlara “bin lira” verip de, onlardan verim bekleyebilir misin?..
Korkarım ki;
Belediye başkanlarının “yol”dan çıkan bu tavırları yüzünden, önümüzdeki dönem bir çok belediye kaybedilebilir.
Sorun daha fazla büyümeden bu işe Tayyip Bey’in el atmasında yarar var diye düşünüyorum.
Zira;
Öfkeler patlamak üzere!..
SANKİ BUZ PİSTİ EKSİKTİ!
“Genel durumu” bu şekilde özetledikten sonra, gelelim Beylikdüzü Belediyesi’ne...
Efendim, Beylikdüzü Belediye Başkanı Yusuf Uzun, bir kitap bastırmış... 300 sayfalık kitap, “İstanbul’un Gülen Yüzü Beylikdüzü” adını taşıyor.
Kitaptan gerçekten istifade ettim.
Kitapta imzaları olan Başkan Yusuf Uzun ve Dr. Hakan Kaya’yı yürekten tebrik ediyorum...
Ama, bana gelen şikâyetler, “kitapta yazıldığının aksine” şeyler.
Dr. Hakan Kaya’nın, Beylikdüzü Belediyesi’ndeki görevlerinin yanı sıra, TÜRÇEK ve TEMA gibi “çevre örgütleri”nin de üyesi olduğunu hatırlatan vatandaşlar diyorlar ki;
“Beylikdüzü Belediyesi tarafından yaptırılan çamlık alandaki yürüyüş parkurunun, birilerine buz pisti yaptırması için kiraya verildiği ve bunun için de, bölgedeki 100’e yakın fıstık çamının söküldüğü doğru mudur?.. TEMA’cı Dr. Hakan Kaya, bu çam katliamına niye ses çıkarmamıştır?”
Açık ve net söyleyeyim;
O bölgeye dikilen ve şimdi söküldüğünü öğrendiğim “çam”lardan bir kaçını da ben dikmiştim.
Sırf bu yüzden;
Sayın Yusuf Uzun’dan cevap bekliyorum... Ve şunu soruyorum: Beylikdüzü’nün bütün boyaları boyandı da, sıra “fıstıki yeşil”e mi geldi?..
Bir “meydan”ı bile olmayan Beylikdüzü’ne, “buz pisti” yapılacak öyle mi?..
Ayranı yok içmeye!!!..
ÇALDAĞ’DA NELER OLUYOR?
Sözü “çevre”den açmışken, devam edelim ve şöyle bir Turgutlu’ya doğru uzanalım.
Efendim, biliyorsunuz...
11 Kasım 2010 tarihli Ayna’da, “Çaldağ faciası”nı gündeme getirmiş, “Gediz Ovası bir katliamın eşiğinde” demiştim...
Bunu demiştim, çünkü Turgutlu Çaldağ’da “nikel madeni” çıkarmak için kurulan tesisler, Gediz Ovası için “ikinci bir Hiroşima” olacak kadar tehlikeliydi.
Tesisin kurulması için, ilk önce “resmî rakam”lara göre 330 bin ağaç, buna “ağaç” sayılmayan “fidan”ları da eklerseniz, “yaklaşık 2 milyon ağaç” kesilecekti!..
Sonra, “Çaldağ oyulmaya” başlanacaktı!..
En önemlisi de;
Çaldağ’dan çıkarılan toprak, “milyonlarca ton sülfürik asit”le yıkanacaktı!..
İşin, daha da vahimi;
Bütün bu işlemler “açık hava”da yapılacak!..
Yani, “uzman”ların ifadesiyle; “dünyanın en büyük ve en verimli 7. tarım havzası” olan Gediz Ovası, tam bir “açık hava kimya işletmesi”ne dönüşecekti!..
Bu, ne demek?..
Şu demek: “Dağlarından yağ, ovalarından bal akan” topraklar, “taammüden işlenen bir cinayet”e kurban gidecek!..
Sizin anlayacağınız;
“Gediz Ovası’ndaki yeraltı suları tükenecek!.. Nikel madeni çıkarmak için kullanılacak sülfürik asit bütün bölgenin sularına karışacak ve milyonlarca insan kanserin pençesine düşecek!.. 15 yıl sonra İngiliz şirketin işi bitip gittiğinde; geride, bir otun bile bitmediği Hiroşima kalacak!”
Evet, 11 Kasım 2010’da bunları yazdım... Sonra, yazmakla da kalmadım, gittim “facia”yı yerinde gördüm...
5 Ağustos 2011 tarihinde de gördüklerimi yazdım, çektiğim fotoğrafları yayınladım...
“Yazıdan bir ay sonra” yani 16 Eylül’de bir haber geldi Turgutlu’dan ve Çaldağ’ın eteklerinde oturan köylülerden;
“Gözünüz aydın... Çaldağ’da nikel çıkartmak üzere ruhsat alan Sardes Nikel Madencilik A.Ş. satıldı!.. Katkılarınız için teşekkür ediyoruz.”
Doğrusu sevinmiştim.
Ancak, sevincim uzun sürmedi.
VTG DE NEREDEN ÇIKTI?
Bir ay kadar önce, yeni bir haber aldım... Gönderilen “mail”de; “Çaldağ’la ilgili gelişmelerden haberiniz var mı?” deniliyor ve Çaldağ’daki “nikel tesisleri”ni, “40 milyon dolar” ödeyerek VTG Holding’in devraldığı belirtiliyordu.
Nedir bu VTG Holding?..
Ve “kimler”den oluşmaktadır?..
Kısa bir araştırmadan sonra öğrendim ki; VTG Holding, “ortakların isimlerinin baş harfleri”nden oluşmaktadır.
Yani Vuslad Bayoğlu’nun V’si,
Tarık İmre’nin T’si,
Gökhan Kantarcıgil’in G’si...
Bu 3 arkadaş Güney Afrika’da “kömür” işine girmişler... Geçen yıl “2 milyon ton kömür” çıkarmışlar, bunu “yılda 10 milyon ton”a çıkarmak için çalışıyorlarmış!..
Dahası; yine Güney Afrika’da; “demir cevheri, platin ve krom” arama çalışmaları sürüyormuş!...
ŞİMDE DE ÇALDAĞ’I OYUYORLAR
Hürriyet’ten Vahap Munyar, VTG Holding yöneticileriyle yaptığı görüşmeyi, 21 Mart 2012’de şöyle aktarmış;
“VTG Holding Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Kantarcıgil, Türkiye’deki en önemli işlerinin şimdilik Manisa Turgutlu’daki Çaldağ Nikel Madeni olduğunu vurguladı:
- Projeyi European Nickhel’den (ENK) 40 milyon dolara devraldık. Bu projeyle yönetim kurulu üyemiz Cevat Er ilgileniyor.
Cevat Er, projeyi anlatmaya koyuldu:
- Çaldağ Projesi’ne 100 milyon dolar dolayında Ar-Ge yatırımı yapılmıştı. Toplamda 450 milyon doları bulacak yatırımla 2014 yılında nikel üretimine başlayacağız. 20 yılda 6 milyar dolarlık ekonomik katkı yaratacak proje 4 bin kişiye iş kapısı açacak. Projemiz TÜBİTAK tarafından da destekleniyor.
- ENK, bölgede madene karşı ortaya çıkan tepkilerden dolayı satıp çıkmayı seçti değil mi?
- Başka planları vardı sanıyoruz. O yüzden sattılar.
- Tepkilerden çekinmiyor musunuz?
- Yöre halkını ikna edebileceğimizi düşünüyoruz. VTG Holding olarak sürdürülebilir madencilikten yanayız. Çevreye gereken saygıyı sonuna kadar göstereceğiz.
- Projeyi devralan şirket konusunda ilk günlerde Cihan Kamer’in adı geçti. Bir ilginiz var mı?
Gökhan Kantarcıgil yanıtladı:
- Ben üniversiteyi bitirdikten sonra 1 yıl kadar Cihan Kamer’in şirketi Atasay’da çalıştım. Söylentiler belki de bu nedenle çıkmıştı. Ayrıca VTG Holding henüz fazla bilinmiyor. Bu da söylentilere yol açıyor olabilir.
Kantarcıgil, Türkiye’deki diğer projelerini sıraladı:
- VTG Kömür’le Muş, Denizli, Afyon, Ankara-Kazan ve Niğde’de linyit arıyoruz. Oremine Madencilik’le altın madeninde Balıkesir ve Gömeç’te ileri seviyede, Biga Yarımadası’nda ön arama, VTG Bakır ile de bakır arama çalışmalarımız sürüyor.”
VTG Holding yöneticileri; çevre halkını “ikna” etmek için; “yol” yaptıklarını, okullara “bilgisayar” dağıttıklarını, bazı öğrencilere “burs” sağladıklarını, çevre köylere “zeytin ve meyve ağacı” diktiklerini ve “Gediz Köprüsü”nü yaptıklarını söylüyorlar...
Peki ama, “Gediz Köprüsü”nü yapmak, Gediz Ovası’nı “ikinci Hiroşima” olmaktan kurtarır mı?...
Öyle ya;
“Dünyanın ikinci büyük sülfürik asit fabrikasını bir tarım havzasına yani Türkiye’nin en verimli, dünyanın yedinci büyük verimli tarım havzasının orta yerine kurmak, çatınıza yüz ton dinamit depolamak gibi bir şeydir... En ileri sülfürik asit üretim teknolojilerinde bile, binde üç kaçak vardır. 18 milyon ton sülfürik asitte binde üç, korkunç bir miktar.”
Uzun lafın kısası;
Bir “Egeli” olarak, Turgutlu’daki yemyeşil “Çaldağ”ın bir “yanardağ” gibi “kömür”e dönüşmesine karşıyım.
Bu “yeşillik” korunmalıdır.
ENK gibi, VTG de “nikel sevdası”ndan vazgeçmelidir. “Maden” her yerde bulunur ama Gediz gibi bir ova giderse, onu geri getirmek zordur.
Lütfen “çevre”ye saygı!..
İstanbul’da, Turgutlu’da ve her yerde!..



Başbağlar’a sessizlik
Bugün, “Başbağlar Katliamı”nın 19. yıldönümü... “Madımak Katliamı”ndan sadece 3 gün sonra Başbağlar Köyü’nü basan eli kanlı eşkıya, kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden “33 kişi”yi hunharca katletti, köyü de ateşe verip kaçtı...
Bunlar, büyük bir ihtimalle “taşeron” olan PKK’nın “piyon”ları DHKP-C’lilerdi.
Kaçtıktan sonra, elbette yakalandılar... Ne var ki; “CHP’li bir milletvekili”nin yoğun ve özel gayretleri sonucu serbest bırakıldılar...
Sonra, “katil” oldukları tesbit edildi ama, kaçan kaçmıştı...
Ara ki bulasın!.. Tam 19 yıldır kayıplar ve her nedense bir türlü bulunamıyorlar.
Mesele, bu da değil... Hemen her yıl, “2 Temmuz öncesi ve sonrası”nda kampanya başlatıp, “Madımak vahşeti”ni hatırlatanlar ve Sivas’a gidip “yürüyüş” yapanlar, her nedense “Başbağlar Katliamı”yla ilgili tek söz etmiyor.
Oysa, Madımak ve Başbağlar katliamları “aynı terazinin iki ayrı kefesi”dir!.. Her iki katliamı gerçekleştiren de, “elbise” değiştiren “aynı mihrak”tır!..
Bunu görmediğimiz sürece, daha çoook zırlarız!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi