Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

CHP’den tarihe düşülen notlar

CHP’den tarihe düşülen notlar

Cumhuriyet Halk Partisi kuruluşunun 89. yılında gazetelere tam sayfa ilanlar vermiş.

Başlık şu: “Tarihe not düşüyoruz.” Oturmuş, masa başında bir sürü güzel şeyi alt alta sıralamışlar. İyi de eğer böyle kâğıt üstünde yazıp millete sunulan iyi vaatlerle iktidar olunsa şu anda 54 siyasi parti iktidara gelirdi. Mevcut siyasi hayatımızın vazgeçilmez unsuru olan 54 partimiz var ve her biri de üç aşağı beş yukarı oturup iyi bir şeyler çiziktirebilirler masa başında. Kendileri yazamıyorsa bir reklam ajansına da bu işi sipariş edebilirler. Peki şansları ne olur? Tabii ki sıfır. Siyasette en büyük handikap iktidara gelebilmektir. Yani milletten onay alamıyorsanız çabalarınız beyhudedir. Bütün bu partilerden daha da şanssız olanı ise CHP. Neden mi? Anadolu halkının çok güzel bir benzetmesi ile konuşalım, bu partinin geçmişi çakıldaklı. Ne müthiş bir deyim, geçmişi çakıldaklı! Şimdi CHP’nin gazetelere verdiği “Tarihe not düşüyoruz!” başlıklı yazıyı alıyoruz ve “O not öyle düşülmez, böyle düşülür!” diyoruz.

İşte benim CHP gibi masa başında değil, bizzat ninelerimin, dedelerimin yaşadığı ve benim de bir çocuk ve genç olarak yaşadığım; şahit olduğum zulümlerden kısa kısa maddeler halinde tarihe notlar düşüyorum. Bunlara bir de kılıf geçiriyorum, güya CHP bir nefis muhasebesi yapıyor ve geçmişi ile hesaplaşıyor:

● Biz cumhuriyetten bile eski bir partiyiz. Yalnız geçmişe dönüp baktığımızda hiç de parlak bir sicilimizin olmadığını itiraf ediyoruz. Partimizin adındaki halk kelimesi maalesef uygulamada ancak seçkin, mutlu bir azınlığı temsil etmektedir. Gerçek halk inkılapların sahibinin “Köylü bu milletin efendisidir!” diye yücelttiği, uygulamada ise “Ulan pis köylüler, siz kimsiniz, ancak vergi istediğimizde vergi verecek, oğlunuzu askere istediğimizde de onu gönderecek bir sürüsünüz” olarak gerçekleşmiştir. Bu yüzdendir ki bu halk bizden vebalı bir hastadan kaçar gibi kaçmaktadır. Bu gerçeği aynen kabul ediyor ve halkımızdan özür diliyoruz. Partimizin 6 ok olan simgesini ise halkın bağrına saplanan bir unsur olarak algılandığı için değiştiriyoruz.

● Dersim katliamı ise bizim insanlığa ve İslamlığa karşı işlediğimiz en büyük suçumuzdur. Orada mağaralara sığınmış insanları İngilizlerden aldığımız gazlarla fareler gibi zehirleyerek öldürdük. Anasını-babasını öldürdüğümüz binlerce çocuğu başka kapılara besleme olarak verdik. Bu yapılanlardan utanıyoruz. Bugün Dersim’in kayıp çocuklarını bulmak için bir komisyon kurup, geniş bir araştırma yapacağız.

● Bu milletin neleri ile oynamadık ki? En temel hakkı olan ibadet özgürlüğünü kısıtladık. Sizler istemediğiniz halde çağdaşlaşma adına dinin en büyük sembolü ezanı asli hüviyetinden uzaklaştırıp Türkçeleştirdik. İtiraz edenleri jandarma dipçiği ile ezdik. Tüm vakıf eserlerini ve camileri bile sattık. Kimi cami depo, kimisi bar-pavyon-meyhane oldu... Türk müziğini bile yasakladık derken utanıyoruz.

● Bir günde alfabeyi değiştirip tüm ülkeyi cahil ve tüm kütüphaneleri sadece birer kâğıt deposu haline getirdik. İmparatorluk bakiyesi bir Türkiye on milyonlarca arşiv belgesini kilo ile Bulgarlara satarken biz iş yaptığımız zannı ile mutluyduk.

● İktidarımız döneminde intiharlar ve ruh sağlığı bozularak delirenler artarken biz devrimler pekişiyor diye seviniyorduk. Oysa toplumu ayakta tutan aile kurumu çatırdıyordu.

● İstiklâl Mahkemeleri’nde sırf şapka giymedi diye asılan binlerce insanın ve Rize’de şapka giymemekte direnen halka sahilden bomba yağdırmanın hangi insani gerekçesi olabilir?

● Muhalifleri susturmak için Menemen olaylarını tezgâhladık. Onca suçsuz insanı ipe gönderdik. Orgeneral Mustafa Muğlalı adeta bizim keskin bir kılıcımız gibi istediğimiz her yeri kesiyordu. İran sınırında suçsuz yere kurşuna dizilen 33 köylümüzün katili de bizim adımıza icra-ı faaliyette bulunan Muğlalı Paşa idi. Doğuda “Boraltan Köprüsü”nde Rus zulmünden kaçan 145 Azeri kardeşimizi kurşuna dizileceklerini bile bile geri vermenin ve köprünün öbür yanında feryatlar içinde kurşuna dizilmelerinin acısını bugün daha iyi duyuyoruz.

● İktidarımızda Türkiye’yi bize dalkavukluk yapmayan tüm yazar ve sanatçılar için bir cehenneme çevirdik. Nazım Hikmet gibi kaçanlar kurtuluyor, kaçamayan Sabahattin Ali gibiler de o yolda öldürülüyordu.

● Kurulan iki siyasi parti de halkın coşkun ilgisine mazhar olunca ikisini de tehditle kapattırıp siyasi arenayı dikensiz gül bahçesine çevirmeyi ülke idare etmek yanlışlığına düştük.

● 1950’de beyaz devrimle bizden iktidarı devralan Demokrat Parti’ye karşı yürüttüğümüz ustaca altını oyma faaliyeti sonucu 1960’ta darbe yaptırıp, halkın bize sandıkta vermediğini silah zoru ile aldık ve halkın oyları ile seçilen Başbakan Adnan Menderes’i, bakanları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu idam sehpasına gönderdik. Sessiz ve derinden yaptığımız bu ihaneti halkımız hiçbir zaman affetmedi. Bütün bu süreçler için binlerce defa özür diliyoruz.

● Her 10 yılda bir yapılan darbelerin gizli destekçisi idi. En son 28 Şubatçılara açık destek verdik. Demokrasi, halk bizim istediklerimize oy veriyorsa iyi sistemdi, değilse yıkılmalı ve halk demokrasisinin ne olduğunu öğreninceye kadar demokrasi askıya alınmalıydı.

Nasıl, yüreğiniz kanıyor değil mi? “Tarihe Düşülen Notları” burada kesiyoruz. Zira tarihin daha fazla kirletilmesine yüreğim dayanmıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, sizin yüreğiniz nasırlaşmamışsa eminim orası da kanayacak!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi