Faruk Köse

Faruk Köse

İslam aleminin büyük sınavı

İslam aleminin büyük sınavı

Müslüman, yüreğinin derinliklerinden gelen sağlam, kopmaz, sarsılmaz “inanç bağı”yla “dinine bağlı”dır. Müslümanın hayatı, İslam’ı hayatına ve bütün hayata hakim kılmanın “mücadele”siyle geçer. Bu mücadelede rehberi Kur’an’dır, örneği ve önderi Rasulullah’tır.
Özellikle son “film manipülasyonu” vesilesiyle bir kez daha anlaşıldı ki, İslam alemi büyük bir sınavdan geçi(rili)yor. Müslümanlardan olmayan, “birileri”, bazan kendileri, bazan da müslümanların arasına yerleştirdikleri “suret-i haktan gözüken ayartılmış destekçiler”i aracılığıyla İslam alemini sınıyor.

Kimler bunlar? Müslümanları kullanmak, sömürmek, “İslam anlayışı”nı yozlaştırmak, “İslam coğrafyası”nı talan etmek isteyen “küresel emperyalist habis güçler...”
Müslüman, bu “şer güçleri”nin tuzağına düşmez. “Sınanma”ya değil, “sınama”ya talip olur. “Batıla karşı hakkın yanında” durur; “hakka karşı batılın tetikçiliği”ni yapan güçler karşısında “Hakk”ın onurunu korumakla mükellef olduğunu bilir. Bu mükellefiyet “uyanık” kalmayı, “bilgili” ve “bilinçli” olmayı, “akletme”yi ve “faal olma”yı gerektirir. “Akleden müslüman”, kimin kendini nasıl bir sınava tâbî tuttuğunun farkındadır.

Müslümanların, içine düştükleri sınavdaki ciddi suallerin hakkından gelmeleri gerekiyor. İşte bu çetin sınavın zorlu suallerinden bazıları:
“İslami duyarlılık adına yapılan eylemler”e “şuursuzluk” mu hakim olacak; yoksa bilinçli, hedefi belirli, hazırlığı tamam, yerinde, plânlı-programlı ve stratejik hareket mi esas alınacak?
“Emperyalist güçlerin müslümanları sınaması”na, yönlendirmesine izin mi verilecek? Ya da müslümanlar, dolduruşa gelmemek adına “asli tutumlar”ından vazgeçip kabuğuna mı çekilecek?

İslam alemi “kontrolünü öfkesine mi verecek”, yoksa “öfkesini kontrol edip” soğukkanlılığını korumak suretiyle “İslam’ın hakimiyeti” ve “müslümanların izzeti” için “taktik ataklar” mı geliştirecek?
“Batı kamuoyu” ve “hıristiyan dünyası”nın müslümanlara karşı “bilinçsiz ve bilgisiz öfke seli”ne kapılıp körü körüne düşmanlık beslemesine mi yol açılacak; yoksa gerektiğinde düşmanı “düşman olarak karşılama”ya da hazırlıklı olarak, tepkinin esasta “neye” ve “niye” olduğunu anlatmak suretiyle, Batı’nın “müslümanların kırmızı çizgileri”ni anlamasına mı çalışılacak?
“Bilinçi bir tebliğ” ile “hazırlıklı bir cihad” veya gerektiğinde “cihada hazırlık” mı yapılacak, yoksa “kontrolsüz ve duygusal öfke selinin belirsiz istikametlere doğru sürüklediği kör döğüşü kulvarları”na mı sapılacak?
İslam alemi, tezgâhlanan “medeniyetler çatışması”nın “karanlık dehlizler”ine elindeki rakibine oranla “zayıf imkânlar”la ve “plansız” olarak girip, kendi maddi ve manevi “kaynaklar”ını, tarihi süreç içinde elde ettiği “birikimler”ini, yetişmiş “insan potansiyeli”ni heba mı edecek; yoksa “esas medeniyet” olan “İslam medeniyeti”ni hakim kılmak, o medeniyetin ışıklarından bütün insanlığın istifade etmesini sağlamak için, hiçbir zaman “kırmızı çizgilerini çiğnetmeden”, asla “hakkı batıla da karıştırmadan”, kesinlikle “şeref ve haysiyetini ayaklar altına aldırmadan” stratejik ataklar mı yapacak?
“Sevginin temsilcileri” mi, “nefretin neferleri” mi olunacak?

Müslümanlar, başlarındaki idarecilerin toplumun “inanç esasları”nı, “şeref ve haysiyet”ini savunmaktan aciz olduklarını görebilecekler mi? Görüp de “müslümanların kimlik ve kişilik değerleri”ne bağlı ve ona uygun olarak icraatta bulunacak “dirayetli idareciler”e kavuşmak için “esaslı bir reform”a, “köklü bir inkılab”a mı yönelecekler; yoksa “öfkenin getirdiği saldırganlık”la dejarz olup, “vaziyetin idare edilmesi”ne göz mü yumacaklar?
Müslümanlar, gösterdikleri “tepkinin kanalize edilmesi” suretiyle kalplerine “Kur’an’a ve Sünnet’e bağlı olmayan bir din algısı” yerleştirilerek “İslam’ın ılımlılaştırılması”, edilgenleştirilmesi, emperyalist küfür odaklarının güçleri karşısında “boyun eğdirilme”si, hak ile batılın karıştırılarak “İslam’ın yeniden tanımlanması”, varlık gösteremeyen, “hakimiyet iddiası taşımayan silik bir nitelik”e büründürülmesi çabalarına payanda mı olacaklar; yoksa “vahyin mana ve mefhumu”na aykırı ne varsa, kendi içlerinde de olsa ayıklayıp kenara mı koyacaklar?
“Sadece bir adım sonrası”na kilitlenmiş hesapsız bir ilerleyiş mi sürdürülecek; yoksa katedilmek istenen “yolun tamamı” ve varılmak istenen “nihai hedef” gözetilerek, geride bırakılan mesafenin arkadan “ayak bağı” olmaması, ilerleyişe engel teşkil etmemesi mi sağlanacak?

İslam alemindeki “dağınıklık”a, “başıboşluk”a, “otorite boşluğu”na, “zaafiyet”lere, “organizasyonsuzluk”lara, “örgütsüzlük”lere, “itaat mercileri”nin teşkil edilmemesine.... bakıp, bu eksiklikler ivedilikle telafi mi edilecek; yoksa “akışına bırakıp sürüklenme”ye devam mı edilecek?
Müslümanlar “siyasi tercihler”ini veya “çıkar ilişkileri”ni “dini gereklilikler”in önünde mi tutacak; yoksa dini gereklilikleri siyasi tercihlerinin veya çıkar ilişkilerinin önüne mi geçirecek?

Tatmin “Tevhid”de mi aranacak, yoksa “dünyevileşme”ye devam edilerek İslam, hayata hakim olmayan, yaşanmayan bir “içsel tatmin aracı” olarak mı algılanacak?
Bakalım bu büyük sınavı nasıl atlatacağız. Herkes kendi muhasebesini kendi iç dünyasında yapıversin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi