Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Masabaşı Atatürkçülerinin ağlama duvarı Ulusal Kanal

Masabaşı Atatürkçülerinin ağlama duvarı Ulusal Kanal

Ulusal Kanal’ı bilirsiniz, Doğu Perinçek’in kanalı çok sesliliğin ve çok renkliliğin bir örneği olarak her gün ona da takılırım. Ne var, ne yok... Gece 23 suları. Bir de ne göreyim Türkiye’nin nesli tükenmeye yüz tutmuş, masabaşı Atatürkçüleri resm-i geçidi.

Gazeteci Rafet Ballı moderatörlüğünde bir açık oturum ÖDP, MHP ve BDP haricindeki tüm Atatürkçüler arz-ı endam etmişler. En başta yıllarca Başbakan Adnan Menderes’in Yassıada’da avukatlığını yaptığını söyleyerek asılan bir başbakanın manevi mirasını yiyen Hüsamettin Cindoruk boy gösteriyor. Hazret en son Demokrat Türkiye Partisi’ni bitkisel hayata sokmuş ve defin işlemlerini gerçekleştirmişti. Şimdi de işi “Cumhuriyetimizi çaldı” dediği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çelme takmak. Program boyunca “Tayyip Erdoğan, İslâm Cumhuriyetini ilan etti, Atatürkçülük bitti” diyerek gayet de samimi bir şekilde timsah gözyaşları döküyor. Herkes bir bayrak altında toplanmalı ve Atatürk bu iktidarın elinden kurtarılmalı! Öylesine rahat ki hazret; Atatürk sanki babası ve iktidardan acele kurtarılmalı.

Ardından sıra CHP’nin bir zamanlar yıldız futbolcularından olan Ali Topuz’a geliyor. O da aynı noktalara vurgu yapıyor. Tek hedef Atatürk’ü kurtarmak! Sonra İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever alıyor sazı eline ve acı acı vuruyor sazın tellerine. Gerekirse yeni bir oluşum. CHP Mersin Milletvekili İsa Gök bu yarışta olmaz mı hiç. O da Atatürk için timsah gözyaşları dökme yarışına katılıyor. İyi hoş da Erdoğan, % 50 oy almış ve ardında millet iradesi var. İş dönüp dolaşıyor hep geliyor Erdoğan’ın milleti nasıl ikna ettiğine. Biz neden milletten oy alamıyoruz? Nedir bu Atatürkçülerin perişan hali? Boşa koyuyorlar dolmuyor, doluya koyuyorlar almıyor. Bu arada Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan sıkı bir Nutuk çekiyor, Atatürk nasıl kurtulur? Aslında kurtarmak istedikleri kendileri. Düşünsenize orada Atatürkçü olduğunu söyleyen İşçi Partisi var, yani Doğu Perinçek’in genel başkanı olduğu. Sayın Perinçek’in iki dönem önce bastırdığı bir seçim broşürü masamın üzerinde duruyor. Bu broşür bir bakanlar kurulu listesi. Başbakan Doğu Perinçek, altında biyografisi yer alıyor. Ve yirmi küsur da bakan yer almış broşürde. Yine biyografileri yayınlanmış. Yani hazret daha seçimlere girmeden hükmen iktidar ve Bakanlar Kurulu listesini yayınlıyor. Cem Yılmazlık bir durum söz konusu. Bugün de milleti ikna edemediği için demokrasi dışı yollara tevessül etmekten yargılanıyor. Kendisini kurtaramayan Perinçek, Atatürk’ü kurtarmaya soyunuyor. Ardından CHP milletvekili İsa Gök aynı ateşle yanıyor. Ama şapkasını önüne koyup, bu CHP neden her seçimde patinaj yapıyor sorusuna cevap arayacağına Ulusal Kanal’da timsah gözyaşları döküyor. Sonra Ataol Behramoğlu, sahneye çıkıyor kemalist değil, ama Atatürkçü olduğunun altını çiziyor ve bir ders de ondan dinliyoruz. İki de şiirini paylaşıyor seyirci ile. Ve Ümit Kocasakal, İstanbul Barosu Başkanı olarak programa yaylım ateşi açarak giriyor. Aydınlara ciddi eleştiriler yöneltiyor, gardırop Atatürkçülerinin altından giriyor, üstünden çıkıyor. Program boyunca “Ben” diye girdiği iddialı tavırları sonunda Ataol Behramoğlu’nu kızdırıyor ve karşılıklı bir müsademe yaşanıyor ekranda. Kocasakal, bütün başörtülülerin Atatürk düşmanı olarak algılanmasının son derece yanlış olduğunu söylüyor. Tabii orada olan hazirun ona “o zaman İstanbul Barosu’nda başörtülü avukatlara duruşmalara katılma izni verilmiyor, bu zulüm neden?” sorusu sorulmuyor. Oysa Kocasakal program boyunca Cumhuriyet döneminde genleri değiştirilmiş, hormonlu aydınlardan bahsederek diğer konuklarda biraz alerji oluşturuyor.

Programın bir diğer sürpriz konuğu da emekli orgeneral Tuncer Kılınç. Bir dönemin ünlü Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri olan Kılınç da Atatürkçülük etrafında birleşilmesinin önemine vurgu yapıyor. Herkes Atatürkçülük etrafında birleşsin” fikrinde mutabık, ama hangi Atatürk? Çünkü konuştukça herkesin bir başka Atatürk’ü olduğu anlaşılıyor ve programa telefonla katılan Ufuk Söylemez de “Atatürkçülüğü nasıl ayağa kaldırırız” sorusuna cevap arıyor, ağlıyor, sızlıyor ve tüm Atatürkçüleri 10 Kasım da Anıtkabir’e çağırıyor.

Hasıl-ı kelam, tüm katılımcılar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı % 50 oyun sırrını bir türlü çözemeden ve Atatürkçülüğü de bir türlü kurtaramadan hıçkırıklar içinde programı bitiriyorlar. Cumhuriyetin 90. yılında milletle bağlarını koparmış, ayrı dillerde konuşan masabaşı Atatürkçülerinin hal-i pür melaline bakıp tarihe not düşmek niyeti ile bu yazıyı kaleme alıyorum.

Aslında bence temel sorun şu, “Atatürk bu masabaşı ve Anıtkabir Atatürkçülerinin elinden nasıl kurtulur?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi