Ahmet Türk

Ahmet Türk

Türkiye Suriye’yi Kaç Saatte Yok Eder ?!

Türkiye Suriye’yi Kaç Saatte Yok Eder ?!

Yıllar evvel milli güvenlik derslerinde, "Yunanistan’a saldırsak ne olur öğretmenim?" diye soran ergen bünyelere, "sabah saldırsak akşam yemeğini Atina’da yeriz" cevabı veren rütbelileri hatırlatan beyanatta bulunmuş Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış: "Bugün Türkiye'nin askeri gücü Suriye'yi birkaç saat içerisinde yok edecek noktadadır çok şükür.” Demiş! Ardından son zamanların hafifletici tabirlerinden biri olan “Ama bizim kardeş Suriye halkıyla hiç bir sorunumuz yok" demeyi de ihmal etmemiş!

Bir ülkeyi birkaç saatte yok edecek kudrete sahip olunamayacağını bırakın bir bakanın bilmeyeceğini, ‘Ministry of War TR’ veya ‘Civilization age of empires’ tarzı sanal savaş-strateji oyunların müdavimleri bile bilir. Bir ülkenin teknolojisinin geri ve ateş gücünün zayıf olmasının o ülkeyi değil bir kaç saatte bir kaç yılda bile yok edebileceğiniz anlamına gelmediğini herkes bilir. Böyle olsaydı Türkiye diye bir ülkemiz olmazdı!

En hafifi ile bu açıklama; başta Sayın Başbakan olmak üzere hükümette kimsenin AB sürecini umursamadığından dolayı sıkılan bir AB bakanının, vekil seçilme yaşının 18’e düşürülmesinin tartışıldığı bugünlerde, zekâsıyla münasip bir beyanı diye yorumlanıp geçiştirilebilir.

Ama geçiştirmeyelim biraz üstüne gidelim. Sayın Bakana ‘Suriye’yi kaç saatte yok ederiz’ gibi bir soru sorulmadığı halde bunun ile ilgili konuşmanın anlamı nedir? Yoksa başmüzakerecimiz Egemen Bağış, Hollandalı milletvekili Madlener’e ikidir ayar verirken, iç politik manevra alanını genişletip piar’ını arttırmak için hızını alamadı da bu yüzden mi Suriye meselesine el attı ?!

Hayır! Bunun tek bir açıklaması var: Mevcut Suriye politikaları sarpa sarıyor, evdeki hesap çarşıya uymuyor neticede süreç sulandırılıyor!

Niçin böyle oluyor? “Önemli-önemsiz” ya da “milli çıkar” ekseninde olsun-olmasın dış politikada birçok soruna el atıyor. Ama öncelikleri belirsiz ve netice odaklı olmayan yoğun diplomatik trafikler ve gündemler sergileyerek, görüntüler ve hissi tepkiler üzerinden dış politikada başarılı olduğu izlenimi yaratmaya çalışıyor. Ama neticeye bakıyorsunuz: Hep geri vites! Askeri harcamalarda dışa bağımlıyız. Abartıldığı kadar ekonomik gücümüz yok. Türkiye, ‘kendisinin ve bölgenin çıkarı için mi? Yoksa başka nedenlerle mi Suriye meselesinin tam ortasında?’ sorusuna net cevap veremiyor?

Bakıyorsunuz ABD ve AB isteksiz. Bu isteksizliklerinin nedeni sadece müdahalenin maliyeti ile alakalı yük değil, askeri anlamda da ciddi bir risk altına girmek istemiyor. Suriye iç savaşının Suriye’yi iyice dibe vurdurmasını ve küresel iktisadi dengelerin bozulmasıyla zararın ucunun kendilerini dokunmasına kadar sabrediyorlar.

Suriye’nin sahip olduğu Rus yapımı orta ve uzun menzilli hava savunma bataryası olan Buk-M2 ile Pechora 2M ve Pantsir-S Hava Savunma Sisteminin etkinliği ciddi bir caydırıcılık vazifesi üstleniyor. Düşünebiliyor musunuz? Ankara’dan kalkan bir uçağımızı etkisiz hale getirebilecek ve ABD yapımı Tomahawk türü kanatlı füzeleri de imha edebilecek sisteme sahip.

Geçtiğimiz günlerde CIA uzmanı Henri CIA uzmanı Barkey Radikal gazetesinde ilginç bir röportaj gerçekleştirdi. Türkiye’nin istese de Suriye’ye tek başına giremeyeceğini ifade eden Barkey bu tezini şöyle gerekçelendiriyordu: “Türkiye’nin derdi orada bir nevi uçuşa kapalı alan (no-fly zone), tampon bölge yaratması. Bunun için de sürekli Amerika’ya baskı yapıyor çünkü kendisi yapamaz. Biz, yani Amerika niye buna yanaşmıyoruz, onu anlatayım. Suriye’nin uçaksavar sistemi muazzam sofistike. Amerika’nın bile o sistemi sindirmesi için yüzlerce uçak kaldırması lazım. İsrail’e karşı geliştirildiği için Suriye’nin uçaksavar sistemi gerçekten tahmin ettiğinizin çok üstündedir. Bu işleri kimse oyun sanmasın.”

Yani Egemen Bağış’ın “birkaç saate Suriye’yi yok ederiz” tezini! ABD ve NATO dahi dillendiremiyor. Zaten böyle bir imkânları olsaydı böyle bir risk görselerdi Suriye’yi elli kez yerle bir ederlerdi.

Biz bir ABD, bir İngiltere, bir Almanya, bir İsrail, bir Rusya değiliz. Bu bölgede ustaca satranç oynayan İsrail Suriye’de ki iç savaşın Lübnan’a sıçramasının, İran ise iç savaşı uzatıp ömrünü uzatmanın peşinde… Bizim ise maalesef bunları ürkütecek ve endişelendirecek “karşı zarar potansiyelimiz” yok. Sadece bazı güçlerle çıkarlarımız örtüşünce yan yana fotoğraf verince çok iyi ve güçlü görünüyoruz. Yürüyüşümüz değişiyor, itibarımız acayip tavan yaptı havalarına giriyoruz.

Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye’de bu dünyada yerini almaya çalışıyor. İş bu, aktif denge politikasının ne olduğunu ve eğer uygulanıyorsa bize ne kazandırdığına dair semeresini henüz göremedik! Safların yeniden belirlendiği bu günlerde hala yeni güvenlik mimarilerinin bir sıçrama tahtası ve ileri karakolu olarak görünmeye devam ediyoruz!

Hadi beklenen oldu, iç savaş zalim Esed’i yok etti. Peki, Esed sonrası sürece ne kadar hazırlıklıyız? Esed sonrası süreçle alakalı hangi yol haritalarını takip edeceğiz? Kendi menfaat ve maslahatlarımız için bir oyun kurucu gibi hazırladığımız yol haritalarını mı? Yoksa ‘Aha size yol haritası buna uyun bir koyup üç alırsınız’ şeklinde başkalarının elimize tutuşturduğu yol haritaları mı?

Hülasa;

Daha önce de dedik ya; “Savaş, aynı zamanda oyun içinde oyun”dur. Olan oradaki Müslüman kardeşlerimize oluyor. Günümüz savaşlarına savaşan en az iki tarafın dışındakiler neden olur, kazanan yine o iki tarafın dışındakilerdir! Keşke bu işe bulaşmasaydık diyecek süreci yaşamayız inşaallah…

30 yıllık cinayet şebekesinin üssü Kandil’e müdahale söz konusu olduğunda hesap-kitap yapanlar ve ABD müsaadesi arayanlar, Suriye meselesinde de benzer hesap-kitap içine girmeliydiler!

Her şey bir tarafa şunu çok iyi biliyorum ki; Esed sonrası ortaya bir tepsi Suriye baklavası konsa, bırakın bir dilimini almayı, kırıntısına bile el süremeyiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
30 Yorum
Ahmet Türk Arşivi