Faruk Köse

Faruk Köse

Anıtkabir kültü

Anıtkabir kültü

Önceki yazıda (31.10.2012) devlet erkanının çalışmalarını âdet⠓rapor verircesine Anıtkabir’e arzetme”sine, “protokol gereği” belirli “ritüeller”e uyarak “Anıtkabir’e saygı, bağlılık, minnet, şükran... duyguları”nı sunup “ta’zim”de bulunmasına dikkat çekmiştim. Şimdi “kült” haline getirilen bu ritüellerin niteliklerine değinmek istiyorum.


“Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik”e göre, Anıtkabir’de ancak “M. Kemal’e saygı için” tören yapılabilir ve çelenk konulabilir. “Anıtkabir’in manevi varlığı”na yakışmayan her türlü tavır, hareket, söz, yazı ve davranış yasaktır.

“Anıtkabir kültü”nde “VAKİT”ler var.

“Belirlenen saatler” dışında gösteri yapılmaz. “24 saat önce”sinden bildirilen “çelenk koyma” ve “törenler”, “saat 09.00 ile günbatımı arası”nda yapılır. Çelenk koyma ve törenler için, “saatinden 5 dakika önce”, 10 Kasım’da ise 08.40’ta “tören alanı”nda hazır bulunulur. “Saygı duruşu” süresi 10 Kasım’da “2 dakika”, diğerlerinde “1 dakika”dır. “Tören sorumluları” ve “saygı nöbetçileri”, “tören saatinden 15 dakika önce” yerlerini alır.

“Anıtkabir kültü”nde “YASAK”lar ve “İZİN”ler var.

“İstiklal Marşı”ndan başka marş ve müzik çalınmaz. Gösteriler “protokol esasları”na uygun yapılır. “Çelenk koyma” ve “törenler”, Devlet Başkanı’ndan Garnizon Komutanı’na uzanan “izin silsilesi”ne bağlıdır. 10 Kasım hariç, törenlere “Tören Bölüğü” ve “Bando” katılmaz. “Mozole”ye törensiz çelenk konulmaz. Kabrin üzerine çıkılmaz. Basın platformu haricinde fotoğraf çekilmez. Tören saatlerinde “protokol dışı ziyaretler” sınırlandırılabilir. Tören olmaksızın toplu ve temsili “saygı ziyaretleri” yapılabilir.

“Anıtkabir kültü”nün “RÜKÛN”ları var.

Tören için “yetkili kurumdan istek”te bulunulur. Gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerinin katıldığı törenler “Mozole önü”nden, Protokol üyelerinin katıldığı törenler “Aslanlı Yol’un başı”ndan başlar. Gelen çelenklerin sadece protokolde en büyük kişi ya da kuruluşa ait olanı törenle yerine konur; diğerleri, törenden önce, törensiz olarak yerleştirilir. Törenler, “1, 2 ve 3 Numaralı Törenler” olarak sınıflandırılmıştır. “Hangi haller”de, “hangi tip törenler”in “ne şekilde” yapılacağına dair “tarife”; “tören ve kortej düzeni”ne ilişkin ayrıntılı “yönerge” hazırlanmıştır. Her tören tipi veya toplu ve temsili “saygı ziyaretleri” için ayrı bir “defter” tutulur. “Tören subayı”nın komutasındaki törenler “başlama noktasından” başlar; “ilgili defter” imzalanır; “çelenk”i subaylar taşır; “İstiklal Marşı” dinlenir. 10 Kasım’da 10 Subay tören süresince “saygı nöbeti” tutar.

“Anıtkabir kültü”nde “GÖZETMEN”ler var.

Bunlar “tören sorumluları” ve “saygı nöbetçileri”dir. Koordinasyonu “Anıtkabir Komutanlığı” sağlar.

Herhangi bir “kişi”nin ya da “sosyal grup”un ölülerini kutsaması, ululalaması; büyükleriyle veya önderleriyle onlar öldükten sonra da irtibatı sürdürmesi, onların dünyada tasarruf sahibi olduklarına inanması, bağlılığını devam ettirip hayatını onların bakışıyla yaşaması, gidip kabir başında yaptıklarına veya yapacaklarına dair ölülerine rapor sunup ta’zimde bulunması, bağlılık yemini etmesi vb. “inanç özgürlüğü”nün gereğidir. “İslam inancı” bakımından mahiyeti ne olursa olsun, bunu yapmak isteyenler bakımından bu bir “inanç hakkı”dır. Benim inancıma ters, ama yanlış, onların yanlışı ve kabul etmesek bile, kimseyi inançlarından dolayı tahkir etmeyiz.

Ancak...

Hiç kimsenin de, kendi inançlarını başkalarına “dayatma” hakkı yoktur.

Hiç kimsenin de başkalarını, kendi “kabir kültünün ritüellerine iştirake icbar” etme hakkı yoktur.

Hiç kimsenin de, bunu “devlet düzeni”nin esaslarına koyma, “devlet protokolü” haline getirip siyasi-idari-hukuki bir forma kavuşturarak sürdürme, bütün sosyal kümeleri, toplumsal bütünlüğü, “devletli hayat”a dair bütün unsurları bunu “icraya mecbur” kılma hakkı yoktur.

Hiç kimsenin de, bağlılığı “Kur’an”a olan müslümanları, “kendi kutsallarına bağlılık ritüelleri”ne “zorlama” hakkı yoktur.

Hiç kimsenin de, hem “müslüman” olduğunu söyleyip, hem de “İslam inancı”na uygun olup olmadığına bakmaksızın, kendilerine dayatılan “atalar ve kabir kültü”ne iştirak ederek “müslümanların kanaatlerini saptırma-yanıltma” hakkı yoktur.

Gelelim meselenin İslami yönüne... Geçen yazıda “hocaefendiler”e sorduğum sualleri yineliyorum.

Sözleriyle, yazılarıyla, sohbetleriyle, fetvalarıyla kanaatleri yönlendiren, ya da çalışmalarıyla ardından şahısları, grupları, kitleleri sürükleyen Muhterem Hocaefendiler!

Sosyal hayata, inançlara, ibadetlere, kulluğa ve insanların akıbetine dair görülen aksaklıklara karşı, re’sen harekete geçerek insanları aydınlatmak vazifeniz değil mi? Sizden fetva istiyorum. Ta ki Mahşer gününde “bize sorulmadı” demeyesiniz.

Anıtkabir’de icra edilen ritüeller, bu ritüellere iştirak etmek, Anıtkabir Özel Defteri’ne yazı yazmak ve yazılanların içeriği “İslam itikadı”na göre ne anlama gelir? Bunun “Tevhid” veya “Şirk”le, “İman” veya “Küfür”le, “İslam” veya “İsyan”la, “İlim” veya “Cehalet”le olan ilişkisi, bu terimler bakımından mahiyeti nedir? Bunu açıklamak sizin için vebal değil mi?

Bir devletin, “işleyişini kabre bağlama”sı, “kabir kültü ritüelleri”ni işleyişine dair protokol kurallarının başına koyması “makul” mü?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Faruk Köse Arşivi