Faruk Köse

Faruk Köse

Türkiye Cumhuriyeti ve namus meselesi

Türkiye Cumhuriyeti ve namus meselesi

Başbakan Erdoğan’ın, Ankara Kızılcahamam’da düzenlenen “AK Parti 19. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı”nın açılışında yaptığı konuşmasındaki bir cümlenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.


“Türkiye Cumhuriyeti bizim namusumuzdur, onurumuzdur, haysiyetimizdir.”

Başbakan’ın sözlerinin zihnimde neler uyandırdığına geçmeden önce, anahtar kelimeye, “namus” kavramına dair birkaç tanımsal söz edelim.

Türk Dil Kurumu “namus”u, “bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet” ve “dürüstlük, doğruluk” olarak tanımlıyor. Sözlüklere baktığımızda “namus” kelimesinin anlamlarına dair şu tanımları görüyoruz: “Irz, doğruluk, kanun, din, iffet, edeb, ar, hayâ, nizam, emniyet, Şeriat, İrade-i İlâhiye’nin tecellisi, istikamet, mahremiyet, doğruluk.”

Şimdi bu tanım ışığında Başbakan’ın sözlerinin realitedeki durumuna dair birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Kime sorarsanız sorunuz, “namus” kavramı kullanılınca akla ilk gelen, “kadının ve erkeğin mahremiyeti”, “cinselliğin nikaha bağlanması”, “başta inançlar olmak üzere toplumsal değerlere uygunluk”tur. Meselenin mahiyetini anlamak için Türkiye toplumunun ahlâk kuralları nedir ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin getirdiği namus anlayışı nasıldır, ona bakmak lazım. Bizim için “namus” ile “İslam”ın birbirinden ayrılması imkânsızdır; nitekim “İslam” için “Namus-u İlahi” de denmektedir.

Ancak...

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “ahlâk kuralları” ayaklar altında, hiçbir ahlâki kayda bağlı olmaksızın yaşanılan tam bir kepazelik hükümran.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde kültür erozyonu ile içeriği bozulan “toplumsal değerlere bağlılık” yok.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “iffet”, “edeb”, “ar”, “hay┠kalmadı. Sokaklarda alenen fuhuş işleniyor, televizyon ekranlarından ve gazete sayfalarından fuhuş ve ahlâksızlık akıyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “ırz” kavramının önemi her geçen gün toplumsal bellekte aşınıyor. Aile bağları gevşetilmiş, “birlikte yaşama” ve “flört” olağan hale gelmiş. Zina yasal olarak serbest. Genelevler açık; hatta İstanbul genelevlerinden biri vergi rekortmeni bile olmuştu.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “doğruluk”, “dürüstlük” gibi kavramlar alay konusu; sahibini “aptal”, “avanak” gösteren kavramlar olarak algılanıyor. Tam tersi ise “uyanık olmak”, işini bilmek” olarak kabul edilip takdir ve taltif görüyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “kanun”lar toplumun inançlarından kaynaklanmıyor, Allah’ın kanunlarına rağmen, tuğyanla ihdas edilmiş bulunuyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “din” olarak “yozlaştırılmış bir İslam anlayışı” kurgulanıyor ve bireyin ve toplumun hayatının her noktasında amir olması gereken din, bireyin vicdanına hapsedilmiş durumda. Din yaşanan hayat olmaktan çıkarılmış, sadece bir içsel tatmin aracı ve moral kaynağı olarak yer bulmuş.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “nizam” beşeri kanunlara göre, Batı değerleriyle biçimlenmiş. Laik-Kemalist bir nizam ve düzen var.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde müslümanlar için, İslami hayat ve Tevhidi duruş için “emniyet” yok, korku hakim. Ne kadar İslam dışılık varsa, emin olarak varlığını sürdürüyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “İslam Şeriatı” yok; Kur’an hükümleri hayata hakim değil. “İslam’a uymak” diye bir dert yok. “Allah’ın kanunlarını, emir ve yasaklarını çiğnemek” yasal, idari, siyasi olarak serbest.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “İrade-i İlâhiye’nin tecellisi”ne dayalı değil, beşer aklının nefsani temayüllerine ve resmi ideolojinin hudutlarına göre bir hayat yaşanıyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “istikamet” Sırat-ı Müstakim üzere değil, Laik-Kemalist ideolojinin kurgularına göre tayin ediliyor.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde “mahremiyet” kalmadı. Herkesin her şeyine nüfûz ediliyor. Mahrem ve namahrem kavramlarına dayalı bir toplumsal hayat da yok artık.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde iffetsizlik, edepsizlik, hayâsızlık almış başını gidiyor. Fuhuş hayatın normalinden oldu. “Erkeğin hayatının kadını” sadece “eşi” olması gerekirken, “fahişe”nin adı bile “hayat kadını” olarak anılıyor.

Her ne kadar Başbakan, aynı konuşmasında “Kimse bizim bu değerlerimize el uzatamaz, göz koyamaz” demişse de, bütün değerlerimiz, bütün namus anlayışımız ayaklar altında. Bizzat Başbakan’ın başında bulunduğu Hükümet, zinayı suç olmaktan çıkaran yasayı yürürlüğe koymadı mı? Bir başörtüsü sorununu bile kalıcı olarak çözmeden “el uzatamaz”, “göz koyamaz” demenin ne anlamı kalır?

El de uzatılıyor, göz de konuluyor. Üstelik bütün bunlar, Başbakan’ın “namusumuzdur” dediği “Türkiye Cumhuriyeti”nin rejiminin, sisteminin, yasalarının, işleyişinin eseri değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Faruk Köse Arşivi