Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Millet, olan biten her şeyin farkında!

Millet, olan biten her şeyin farkında!

Şu anda Ege’deyim… Buralarda hava çok sıcak.. O kadar sıcak ki; insanlar İstanbul’a yağan bir günlük yağmurun buralara da yağması için dua ediyor… Evet, havalar son derece sıcak… Ama gündem bundan da sıcak… Bir yanda “kapatma davası”, bir yanda “Ergenekon Terör örgütü” ile ilgili gelişmeler ve bir yandan da “siyaset terzileri”nin yeni girişimleri...
öncelikle şunu söyleyeyim: Millet, hemen her şeyin farkında… Oynanan oyunların da farkında, “kimin ne yapmak istediği”nin de… Hiç kimse, “millet uyuyor” zannetmesin… Buralarda insanlar, eskiden “öğle uykusu”na yatarlardı… Şimdi görüyorum ki; bazı tezgâhlara “uykuda yakalanmamak” için öğle uykusundan bile fedakârlık yapmış… Anlayacağınız, millet hep uyanık… Gündemle de son derece ilgili…
En çok sorulan soru, sizlerin de tahmin edebileceği gibi; “Ne yaparlar?” diye başlıyor, “Ne yaparlar, AK Parti’yi kapatırlar mı?.. Kapatırlarsa ne olur?... Tayyip Bey tekrar Başbakan olabilir mi?..” sorularıyla devam ediyor.
Bilgimiz elverdiğince ve dilimizin döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz… Ancak hemen ifade edeyim, insanların “mantık yürütmeleri” karşısında hayran olmamak mümkün değil.

DANIŞTAY-ERGENEKON BAĞLANTISI
Mesela; “Ergenekon Terör örgütü” ile “Danıştay Cinayeti” arasında ilgi kuramayanlara şöyle bir yol gösteriyorlar:
“Danıştay cinayetinde tetiği kim çekti; elbette Alparslan Arslan… Aynı Alparslan Arslan, Cumhuriyet gazetesine de bomba attı… Alparslan Arslan’ın attığı bombaların devamı nerede bulundu?.. ümraniye’deki bir gecekonduda… Yani, Ergenekon Terör örgütü’nün cephanelik olarak kullandığı bir evde… O halde, Ergenekon Terör örgütü ile Danıştay arasında ilgi kuramayanlar, daha nasıl bir bilgi ve belge istiyorlar ki, bu bağlantıyı kurabilsin?!?
Kaldı ki; cinayet ve örgüt arasındaki bağlantı, sadece bomba atan adam ve ele geçirilen bombalarla sınırlı da değil… Cumhuriyet gazetesine bomba atan ve Danıştay’a kurşun sıkan adamın, Ergenekon’un üst düzey yöneticilerinden biriyle olan bağlantıları nasıl görmezden gelinir?”

ŞENER... ATTAN İN, EŞEĞE BİN!
Millet, sadece Ergenekon Terör örgütü ve kapatma davası ile değil, Abdüllatif Şener’in başlattığı siyasi hareketle de yakından ilgileniyor… Hayır; bu ilgi; Şener’e inandığından veya güvendiğinden değil… İnsanlar, “Şener üzerinden oynanan oyun”la ilgileniyorlar… özetle söylemek gerekirse, “oynanan oyunun farkındayız” diyorlar… Ama hemen ardından da ekliyorlar:
“Abdüllatif Şener gibi akıllı, uslu bir adam, oynanan bu oyunu nasıl fark etmez de bu tezgâhın içinde yer alır?..”
Sizin anlayacağınız;
Millet, acayip dolmuş!..
Evet, Abdüllatif Bey’in “Dolmuşa binmesi”nden dolayı dolmuş!...
Şener’in geldiği noktayı, “attan inip eşeğe binmek” olarak yorumluyor.

YILMAZ, DAHA NE KADAR KüçüLECEK?
Yazacağım daha başka şeyler de var…
Mesela Mesut Yılmaz’ın “İslâm’la uğraşarak bir yerlerle uzlaşma sağlamaya” çalışması, hiç kimsenin gözünden kaçmıyor.
“Müslüman ülkelerde daha saldırgan bir laiklik olmalı” diyen Yılmaz’ın, Başbakanlık uçağında oynadığı “sessiz sinema”yı unutmayan millet; “Dün dilsiz olanların dili, bugün pabuç kadar uzadı… Yılmaz, dilini tutsa iyi olur” diyor!..
Şunu da söylüyor:
“Ne de olsa; adı Mesut, soyadı Yılmaz… Belli ki, İslâm’la mücadele etmekten yılmayacak…. Müslümanlarla mücadele ede ede partisini bitirdi ve tek başına kaldı… Demek oluyor ki; bundan böyle de kendisini eritip, bitirecek… Bir dahaki seçimlerde aday olursa, partisi ANAP’a yaşattırdığı hezimetten daha ağırını kendisi yaşamaya hazır olsun!.. Ancak merak ediyoruz; bir insan daha ne kadar küçülebilir ki? Mesut Yılmaz, küçülmekten hoşlanan bir mazoşist mi?”
Şimdilik buralardan aktaracaklarım bu kadar… Yarın, inşallah daha başka sohbetlerimizden bölümler aktarırım.
===============
Koç’u niye yazmadım?
Okurlarım, Rahmi Koç’un sözleriyle ilgili niçin birkaç satır yazmadığımı soruyorlar… Ne yalan söyleyeyim, pek ciddiye almamıştım Rahmi Koç’u… Dolayısıyla, söylediklerini de, “ihtiyarlığına” vermiştim… Malûm, bazı insanlar, yaşlandıklarında “çocuklaşır”lar ve “çocukça” konuşmaya başlarlar…
İşte bu yüzden, Rahmi Koç’un “sakallı insanlara iş vermediğini” itiraf etmesini fazla ciddiye almadım.
öyle inanıyorum ki;
Bay Rahmi Koç, herhalde Victor Hugo’yu, Karl Marks’ı, Tolstoy ve hatta Fidel Castro’yu bile kapıdan kovar, işe almazdı…
öyle ya; onların ortak özelliği de “sakallı” oluşları!..
Rahmi Koç, herhalde “Osmanlı padişahları”nı da işe almazdı… Ama “sakallı padişahlar”ın aldığı ve geliştirdiği İstanbul’da şimdi keyif sürüyor..
Böyle nankör bir adama daha ne diyeyim ki?!?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi