Faruk Köse

Faruk Köse

Büyük acı Kerbela...

Büyük acı Kerbela...

Kerbela... “Kıyamın efendisi”, Hz. Hüseyin’in, “tağut”a ve “tuğyan”a karşı, “zalim”e ve “zulüm”e karşısında susmayıp, bir kenara çekilmeyip, canının derdine düşmeyip “dik duruş”unun, Allah için kalkıştığı “şanlı kıyam”ın şahidi...


Ümmet’in o günden bu yana içinden çıkamadığı “büyük fitne”nin, yaralarını saramadığı “derin travma”nın fitilinin ateşlendiği yer...

Kim olursa olsun zalime karşı “onurlu duruş”un talim edildiği okul...

Hatırıma her gelişinde yüreğimin derinliklerinde bir “büyük acı”, yakıp kavuran, dinmeyen, geçmeyen bir “derin sızı” duyarım hep.

“Kerbela” denince, “Hz. Hüseyin” anılınca acı duymayan, yüreği sızlamayan, göğsü yangın yerine dönmeyen; Hüseyin’in kızgın çölün ortasındaki terkedilmişliğini, ızdırabını, susuzluğunu, uğradığı ihanetin verdiği kasveti bağrında hissetmeyen bir “mü’min” olabilir mi?

680 yılının o kanlı 10 Muharrem günü... Çölün ihaneti gördüğü, “iktidar sevdası” için insanoğlunun ne kadar da zalimleştiğine şahid olduğu gün. Hz. Hüseyin’i yanlarına çağırıp, sonra onu “Emevi zalimi Yezid”in çapulcularının önünde yapayalnız bırakan Irak halkının büyük günahının işlendiği gün. Hilafet’i gasbeden Muaviye’nin, yerine bıraktığı Yezid zaliminin kibrini, isyanını itiraf ve ilan ettiği gün... Emevi saltanatının ne olduğunun ifşa olduğu, “zalim iktidar karşısında susanlar”ın zilleti tattığı gün...

Ey Hüseyin!

Sen o gün canını verip yere düştün ya, senin o düşüşünle Allah Rasulü’nün açtığı “Tevhid bayrağı”, bir daha yere düşmemek üzere “imanın gökleri”nde dalgalanmaya başladı!

Sen o gün başını verdin ya Tevhid için; artık hiçbir zaman, hangi adla ve maskeyle gelirse gelsin, “zulüm ve şirk” müslümanların başını kapısına köle olarak bağlayamayacak!

Sen o gün canın pahasına Yezit’e “biat” etmedin ya, artık müslümanlar içinden “İslam’ın izzeti”ne, “Tevhid’in gereği”ne, “Hakk’ın istikameti”ne uygun olarak asla “müslüman kılıklı zalimler”e itaat etmeyip “İslam’ın onuru”nu koruyacak bir topluluk var olagelecektir.

Sen o gün, tıpkı baban Hz. Ali’nin, deden Hz. Muhammed’in Ebu Cehillere, Ebu Leheblere karşı durduğu gibi yapmayıp da zalime karşı durmasaydın, kıyamete kadar zalime ve zulme destek vermek meşru hale gelirdi... Sen, işte “zulme itaatin meşruiyeti”ni parçaladın o gün...

Canını verdin, ümmete “kıyam rehberi” oldun ey Hüseyin! Başını verdin, ümmetin başını yerden kaldırdın!

“İslam” için, “Allah rızası” için, “Ümmetin selameti” için, “Rasul’ün örnekliği” için, “Hakkın hakimiyeti” için, “adaletin ikamesi” için nasıl ayağa kalkılacağını, nasıl savaşılacağını, nasıl ölüneceğini öğrettin. Adam gibi nasıl ölünür, onu gösterdin!

İyi ki vardın ey Hüseyin!

İyi ki kıyam ettin “zalim”e ve “zulm”e karşı... İyi ki isyan ettin “tuğyan”a karşı... İyi ki şehid olup ölümsüzleştin, “kirli dünya”nın seni yok etmesine izin vermedin; zillet içinde yaşamaktansa, izzetiyle ölmenin ne demek olduğunu gösterdin Ümmete.

Eğer sen şehid olmasaydın, bu ümmet “zalime karşı isyan”ı bilmeyecek, “tağuta karşı kıyam”ı unutmuş olacaktı belki de! Unutturacaklardı çünkü...

Senin kanın bir ümmeti kurtardı ey Hüseyin! Senin canın bütün canlara can kattı...

Şimdi, kanını yerde bırakmamanın, “Ümmet birliği”ni gerçekleştirip, “yeryüzünün zalimleri”ne, tağutlarına karşı hep birlikte kıyam etmenin zamanı! Onlar “müslümanım” da deseler, onlar “maslahatçı gerekçeler” de sıralasalar... Şimdi senin şanlı kıyamını bıraktığın yerden alıp ayağa kaldırmak, ümmetin sana olan borcunu ödeme zamanı!...

Şimdi, “Kur’an”ın “iktidar duyguları”na kurban edilmesi karşısında susmamanın, “vahy”i içine hapsedildiği mushaflardan çıkarıp, “yaşayan Kur’an” Rasulullah’ı örnek alarak hayata hakim kılmak için “küfr”e ve “zulm”e karşı, “fısk”a ve “tuğyan”a karşı senin başlattığın kıyamı o noktadan itibaren sürdürmenin zamanı...

Şimdi seni, senin için döktüğünü iddia ettiği “sahte gözyaşları” ile pirim yapmaya çalışan, ama senin karşı çıktığın tuğyana, “tağuti sistemler”e omuz veren “Kerbela kalpazanları”nın elinden kurtarıp, “İslam kıyamının örnekliği”ne oturtma zamanı...

Şimdi, senin kıyamını seni istismar edenlerin, “tefrikaya malzeme” yapanların elinden kurtarıp “ümmetin göğsü”ne nakşetmenin, “müslümanın şuuru”na işlemenin zamanı...

Şimdi, elinden düşürdüğün meşaleni yerden alıp tefrikaya son vererek, karanlıkları yara yara İslam’ın aydınlığına ulaşma zamanı!...

Tıpkı senin 1373 yıl önce Kerbela’da yaptığın gibi...

Şehadetin kutlu olsun! Rabbim bizleri, senin kıyamına nefer eylesin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
Faruk Köse Arşivi