Faruk Köse

Faruk Köse

“Yüce Atatürk”ten “Gazi Mustafa”ya...

“Yüce Atatürk”ten “Gazi Mustafa”ya...

İlkokula başlar başlamaz tanıştırırlar “Yüce Atatürk” kavramıyla. Ölmemiştir, “içimizde” yaşıyordur. Türkiye milletin değil, aslında onundur; ülke “Atatürk Türkiyesi”, rejim “Atatürk Cumhuriyeti”dir.


M. Kemal’i yüceltme tapınmaya kadar vardırıldı. “Kemalist elit sınıfı” oluşturulup bu sınıfın çıkarlarını devamlı kılmak için M. Kemal putlaştırıldı. Sistemin sürekliliğini sağlamak için “Atatürk kültü” oluşturuldu ve bu kültün gereklerine göre yaşamak “ibadet” ve “iman” gibi zorunlu kılındı. Bu, Şevket Süreyya Aydemir’in “İnkılâbımızı oturtmaya ve Atatürk’ü putlaştırmaya mecburduk” sözleriyle itiraf da edildi.

1927’de Sarayburnu’nda dikilen ilk anıtından sonra adına binlerce anıtlar, heykeller, büstler, resimler yapılarak yurdun her köşesine yerleştirildi. Açıkça “ilah” olarak tanımlanır oldu. Nitekim, henüz M. Kemal hayatta iken, 5 Ağustos 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde “Atatürk yarım bir ilahtır; Türkler’in babasıdır” yazılabildi.

Sözleri ayet gibi, hadis gibi her yere yazıldı. İlke ve devrimleri kutsanıp dokunulmaz ilan edildi ve bütün hayat ona göre biçimlendirildi. Dini hayat bile onun sözlerine göre tanımlayıp sınırlandırıldı. Zorunlu “Din Kültürü” derslerinden ayet ve hadisten çok onun sözlerine yer verildi. “Biz ilhamımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz” sözlerinin ardına düşülerek, İslam’a karşı imha edici bir kampanya yürütüldü. “Kutsal Kitap” yazdı, ama yazdığı Nutuk, bağlıları tarafından kutsal kitap olarak algılandı. “Kemalizm” adıyla halkı devre dışı bırakan ve “silahlı bürokrasi”yle güçlendirilmiş bir “elitler diktatoryası” kuruldu. Toplum “tek seslilik”e, “tek tiplilik”e icbar edildi ve bunun için otoriter-totaliter bir rejim kuruldu.

“Yüce Atatürk”, aslında bir “Mitolojik Figür”ün ifadesi oldu. Ne varsa bu figür bağlamında yorumlandı, bu figür etrafında “güçlü organizasyonlar”la “derin işler”e dalındı.

Yüceltip ilahlaştırma kapsamında şiirlerde bakın neler söylendi:

“Kabe Arabın olsun, bize Çankaya yeter.” “Rabbim de gözyaşı dökmezse ayıp.” “On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan.” “Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el / Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel.” “Bu taş (mezarının taşı) daha kudsidir o Kabe’nin taşından.” “Selanik’ten yüceldi ilahların bir eşi.” “Kurtulmak, kurtarmakta hacet yoktu Allah’a.” “Varsın... Teksin... Yaratansın…” “Biz sana tapıyoruz.” “Yoktan varediyor Tanrı gibi her şeyi.” “Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.” “Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.” “Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı’yla müsâvi (eşit).” “İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!” “Kaç yıldır Türkçe’ydi Tanrı’nın dili / İnsana ne ilâh, ne de sevgili, / Ne de ana-baba aratıyordu / Her an yaratıyor, yaratıyordu.” “Tanrı gibi görünüyor her yerde.” Sonra uçtular adeta: “Millete can veren, vatan yaratan; / Tanrının göklere dönüşü gibi… / Her zaman ırkıma büyük Baş Atam, / Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!” Ve nihayet, “Allah değil, o yazdı alın yazımızı” dendi.

Ezana nazire olsun diye “Atatürk ekber.. Atatürk ekber” diye başlayan bir “yeni ezan” yazıldı. “Allah’ın dediği olur” şiarına karşı “Cumhuriyet’in dediği olur” dendi. Anıtkabir Kabe’den üstün görüldü. Hz. Muhammed’in doğum günü münasebetiyle yapılan “Kutlu Doğum Haftası”na karşı, 19 Mayıs haftasını “Mutlu Doğum Haftası” ilan edildi. “Kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır” ayetine karşı, “Kemalist Devrim mutlaka tamamlanacak” sözü afiş yapıldı. Kur’an-ı Kerim’den hüküm ayetleri çıkarılarak yerine Nutuk’tan parçalar konulmak istendi. Kapsamlı bir “dinde reform” projesi hazırlandılar. İslam inancındaki “amentü”ye karşı “Türk’ün yeni amentüsü” yazıldı. “...Ulu Şefimizin gösterdiği yoldan yürüyelim. Onun yolu bizi yalancı ahiret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır” dendi.

Bir yandan İslam dinini kaldırmak için ne gerekiyorsa yapıldı, bir yandan da “Kemalist ideoloji” dinselleştirmeye çalışıldı. Açıkça “Tanrılaşan Türk Atatürk” ya da “Tanrı Türk” söylemi zihinlere enjekte edildi. Tutmayınca bir nevi Peygamberleştirmeye çalışıldı; M. Kemal’in “Tanrı tarafından özel olarak görevlendirildiği” inancı yayılmaya, “kerametlerinden” söz edilmeye başlandı. Hatta “Yurdu halkı her kim ol evvel ana / Her işi asan ede Allah ana / Millet adın zikredelim bir kere / Vacib oldur cümle işte Türklere” diye Mevlid bile yazıldı.

Ve vefatı Hz. İsa’nın göğe yükselmesine benzetilerek, hatta daha da ileri gidilerek, “Şimdi ilah oldu ve yükseldi o” diye şiire konu edildi. Milli bayramlarda, kurtuluş günlerinde ve diğer resmi törenlerde yapılan ritüelleri söylemeyeceğim bile.

Tabiî böylece, bir “Atatürkçü çıkar sektörü” oluşturuldu. Büyük rant sağlanan bir sektördü, kazanç kapısıydı bu.

Şevket Süreyya Aydemir, “Kahraman putlaştığı zaman ölür” diyor. Dediği de çıktı nitekim. Artık bu söylem dayanılmaz bir hal almıştı ki, Başbakan çıkıp Meclis kürsüsünden, “Gazi Mustafa’nın vefatından sonra Türkiye’nin potansiyeli yeterince kullanılmamıştır” dedi.

Böylece “Yüce Atatürk” söyleminden “Gazi Mustafa” söylemine geçiş, resmi ağızdan ilan edilmiş oldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Faruk Köse Arşivi