Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları kış uykusundan uyandıla

CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları kış uykusundan uyandıla

Emin Karakuş, 1937 yılında gazeteciliğe başlayan ve Vakit, Yeni Sabah, Tanin ve Hürriyet gazetelerinin yıllarca Ankara temsilciliğini yürüten deneyimli bir gazeteciydi. Hatıralarını İşte Ankara adı ile yayınlamış ve o günlerde yazılamayacak pek çok kirli çamaşırı ortaya dökmüştü. Bugün CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşlarının imzası ile TBMM Başkanlığı’na sunulan araştırma önergesini okuyunca adeta kanım dondu ve Emin Karakuş’un İşte Ankara’sındaki 30.000 kişinin öldüğü meşhur Erzincan Depremi’ni hatırladım. Bugünün CHP’li vekilleri bir yıl önce meydana gelen Van Depremi’nde AK PARTİ’li hükümetin yetersiz kaldığını söyleyerek Meclis Araştırması istiyorlardı. Oysa Van-Erçiş Depremi’den hemen bir saat sonra ilgili bakanlar deprem bölgesine intikal etmişler ve hummalı bir çalışma başlamıştı. Türkiye’nin dört bir yanından da Van’a TIR’lar dolusu yardım akmaya başlamıştı. Tam bir seferberlik ilan edilmişti. Devlet-Hükümet-millet el ele Van Depremi’nin yaralarını sardılar. Bir yılda 14.000 depreme dayanıklı ev yapılıp, halka teslim edildi. O günlerde Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül bile CHP’nin çok önünde idi. İlk andan itibaren Şişli’yi ayağa kaldırmıştı. CHP’liler ise tam anlamı ile kış uykusuna yatmışlardı. Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları bir yıl sonra uyanmışlar ve “Van Depremi’nde hükümet yetersiz kaldı” diye Meclis Araştırması istemişler. Şimdi 1939 yılında meydana gelen 30.000 kişinin öldüğü ve CHP’nin tek başına iktidar olduğu günlerdeki Doğu Anadolu’dan deprem manzaralarını anlatıyor:

Bir sabah gazeteler 8 sütun üzerine korkunç bir olayı okuyucularına bildiriyorlardı: Erzincan bölgesinde bir yer sarsıntısı olmuş, binlerce kişi ölmüş, bir o kadar da insan yaralanmıştı. Gazeteler Erzincan’ın baştan başa bir yıkıntı haline geldiğini, yer yer çıkan yangınların devam ettiğini bildiriyorlardı. Sarsıntı Sivas, Tokat, Ordu illerinde de önemli yıkıntılara neden olmuştu.
O günlerde Tan gazetesinde çalışıyordum. Aldığım talimat üzerine, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Hulusi Alataş ve İçişleri Bakanı Faik Öztrak ile beraber trenle Erzincan’a hareket ettim. Dondurucu bir kış günüydü. Sarsıntıdan kurtulmuş olanların, sağ kalanların, bu soğuklara dayanamayıp donarak ölmeleri işten değildi. Bir demiryolu köprüsünün yıkılmasıyla gidiş geliş zorlaşmış, ilk iş olarak bu köprü onarılmış, Erzincan’a askeri birlikler ve bir kısım mahkumlar “kurtarma ekibi” olarak gönderilmişti.
Kızılay derhal harekete geçmiş, bütün olanaklarını kullanarak, çadır, battaniye, yiyecek ve giyecek göndermeye başlamıştı. Yol boyunca Bakanlara sarsıntı hakkında bilgi geliyordu. Sarsıntı gece sabaha karşı saat 02 sularında meydana gelmişti. Merkezden gelen bir gürültüyle kent sallanmış, daha sonra sağa sola gidip gelmeye başlamış ve derhal Hükümet konağı, Ordu müfettişliği binası, orduevi, postane ve şehrin en sağlam yapıları başta olmak üzere birçok ev, dükkan yıkılmış, kazadan kendilerini kurtaranlar sokaklara dökülmüşlerdi. Birçok insan hâlâ toprak altındaydı. Haberleşme olanağı kalmamıştı. Kente en yakın olan Dumanlı istasyonundan telgraf gönderme yolları aranıyordu.
Sarsıntı bütün dünyada duyulmuş, İngiliz gözlem evi müdürü “Yıllardan beri meydana gelen en şiddetli sarsıntı budur” demişti. Sarsıntıdan sonra ilkyardım ekipleri çalışmalara başlamış, yaralılar yakın hastanelere gönderilmişti. Tren kar fırtınası içinde yoluna devam ediyordu. Sonunda Sivas ile Çetinkaya arasında bizi Erzincan’a götüren lokomotif yoldan çıktı. İlgili memurlar civar köylerden getirdikleri işçilerle onarıma başladılar. Bu bir hayli uzun sürdü. Kalorifer yandığı halde yolcular soğuktan donacak hale gelmişti. Aradan üç gün geçmiş, felakete uğrayanlara yardıma giden bizler de felaketle karşılaşmıştık.
...............
Şehrin giriş kapısında kadın-erkek ölüleri bir araya toplamışlar, üst üste yığmışlardı. Açık havada olduğu halde, aradan üç gün geçmiş pis bir koku çevreye yayılmaya başlamıştı. Arkadaşım birden, “Şu adamı görüyor musun? Sırtında taşıdığı çuvalda çocuğunun ölüsü var. Üç gündür onu gömmek için yer arıyor” dedi. Bu adamla konuşmak istedim, dudakları titriyordu. Sorularına hiç cevap vermek istemeyerek, yanımdan ayrıldı. Şehrin içine doğru biraz daha ilerledik, toprak altında hâlâ sağ kalanlar bulunduğunu söylüyorlardı. Toprak yığının altında eli kesilmiş bir kol gördüm. Yanımdaki Erzincanlı arkadaş, “Kolunda bileziği” varmış almışlar” dedi.

“SEN SAĞOL PAŞAM”

Bir duvara yaklaşarak ilk telgrafımı yazmaya başladım, “Erzincan ve yakınlarında ölenlerin sayısı 30 bine yaklaşıyor. Merkezde ve köylerinde ölenlerin sayısı ise 15 binden fazla. Erzincan bölgesiyle henüz bağlantı sağlanamamış olan bu yerlerdeki ölü ve yaralı sayısının daha da artmasından korkuluyor.”
Cumhurbaşkanı İnönü, yurt içinde gezide bulunduğu bir sırada haberi öğrenir öğrenmez Erzincan’a gelmişti. Ünlü “Beyaz Tren” gözalıcı bir halde istasyonu bir baştan bir başa kaplamıştı. Bu Beyaz Tren, Cumhurbaşkanı’nın emrine verilmiş olan bir trendi. Ondan başka kimse binmezdi. Aylarca Ankara istasyonunda bekler, Cumhurbaşkanı memleket içinde geziye çıktığı zaman bu “Beyaz Tren”le dolaşırdı. Her kompartımanda bir asker, geceleri çift battaniye altında uyurdu. Cumhurbaşkanı İnönü, o sıralar Üçüncü Ordu Müfettişi olan Orgeneral Kâzım Orbay ile beraberdi. Şehrin merkezine doğru yürümeye başladılar. Yol üstünde yaşlı bir kadın fırladı, İnönü’ye yaklaştı, sargılı başını İnönü’nün göğsüne dayayarak ağlıyor, “Sen sağol Paşam”, diye inliyordu.
İnönü, ihtiyar kadını avuttu. “Geçmiş olsun, Allah bir daha göstermesin” diyordu. İnönü, şehrin merkezine doğru yürümek isterken, Kazım Orbay, “Paşam müsaade ederseniz geri dönelim. Daha ileride görülmeye değer bir şey yok” dedi ve İnönü’yü geri çevirdi. Oysa, asıl görülmesi gerekenler daha ilerideydi, bütün korkunçluğu ile el sürülmemiş halde bekleyip duruyordu. İnönü, yarı yoldan dönerek Beyaz Tren’ine bindi, kısa bir toplantı yaptı ve az sonra tren süzülüp gözden kayboldu. Erzincan’da daha binlerce yaralı Malatya Hastanesi başta olmak üzere yakın il hastanelerine gitmek için tren bekliyordu.
Yıllarca sonra konunun Millet Meclisi’nde görüşülmesi sırasında DP Tekirdağ Milletvekili Zeki Erataman, İnönü’nün Beyaz Tren’le Erzincan’a giderken Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç ve Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Kazım Orbay’la kağıt oynadığını ileri sürdü.

O günlerde bütün memleket kan ağlıyordu. Bu korkunç olay, dış ülkelerde de büyük üzüntü yaratmış, dünyanın en uzak köşelerinden Erzincan felaketzedelerine yardımlar başlamıştı. Amerika’dan kadınlar için gönderilen çamaşırlar daha sonra Kızılay aracılığıyla Ankara’da sosyete kadınlarına satıldı.
Sayın Tanrıkulu, Van Depremi için AK-PARTİ’ye hesap soracak son kişi sizsiniz, yiyorsa o araştırma önergesini Erzincan Depremi için veriniz. Tabii yüzlerinizin kızarmasını göze alabiliyorsanız...





Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi