Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Verdiğimiz “kalıcı rahatsızlık”tan dolayı özür dileriz!

Verdiğimiz “kalıcı rahatsızlık”tan dolayı özür dileriz!

Yazarlarımız Abdurrahman Dilipak, Ali İhsan Karahasanoğlu, Yener Dönmez ve Ersoy Dede; önceki günkü ve dünkü köşelerinde Akit’i yazdılar.


Yener Dönmez; Doğu Perinçek’in Ulusal Kanal’ında, Halil Nebiler adlı, bence ne idüğü belirsiz bir adamın, “Akit’i buruşturup attığı”nı yazdı!..

Niye?..

Çünkü efendim, o günkü Akit’te “Perinçek’in generalleri” ve “İP’li subaylar”la ilgili bir haber vardı...

Yener, “Bazı İslâmcılar”(!)ın Akit aleyhine sürdürdükleri “kampanya”ya da takmış kafayı...

Bence abartmış!..

Öyle ya; “74 milyonluk Türkiye”de, “Habervaktim”i bahane ederek Akit aleyhinde kampanya başlatanların sayısı “20-25” civarında... Onlara da, “imza” atmaları için hangi “mahalle baskıları”nın uygulandığını, ne diller döküldüğünü çok çok iyi biliyorum.

Onun için;

Bunlara kafayı takmaya değmez!..

Varsınlar, kınasınlar!..

Yener; “Akit’le uğraşan” bir başka grubun da, kendilerine “Liberal” diyen ama aslında “post jakobenler” olduğunu, onların da “organize” bir şekilde Akit’e saldırdıklarını söylüyor.

Malûm, meyveli ağacı taşlarlar!..

AKİT, NİYE YALNIZ?

Ersoy Dede ise;

Tespitin tam burasında devreye giriyor ve diyor ki; “Akit, meğer ne kadar yalnızmış!”

Can Dündar gibi;

“Kapatılmış partiler”in üyesi,

“Yasaklanan yayınlar”ın müşterisi,

“Bombalanmış gazeteler”in okuru,

“Yakılmış köyler”in ahalisi...

Olan ve onlara sahip çıkan gazeteciler var da, Akit’in yanında olan, Akit’e destek veren kimse yok.

Ersoy Dede demiş ki;

“Her hal ve şartta yapayalnız olan Akit gazetesi, yaptığı her haber ya da sansasyonel bir iş sonunda dağ gibi bir güruhu buluyor karşısında..

Ali Bayramoğlu diyorsunuz hooop bir kamyon dolusu adam..

Cengiz Çandar diyorsunuz hop hop hop imzalar fışkırıyor..

Hilal Kaplan’da da öyle..

Bir tür medya dayanışmasına yol açıyor bu haberler. Zaman zaman kategorik olarak birbirini reddeden isimlerin, Akit söz konusu olduğunda nasıl yan yana geldiklerini görseniz inanmazsınız..

Akit”e saldırmak söz konusu olduğunda herkes ne kadar da gönüllü, ne kadar da hevesli..”

Mi acaba?!?..

Gerçekten de “hevesli” ve “gönüllü” oldukları için, “bireysel” olarak mı saldırıyorlar Akit’e, yoksa işin içinde “organize işler” mi var?..

İşin içinde, “saldırıları örgütleyen bir odak” mı var acaba?.. Bu odak veya bu mahfil mi veriyor “Saldır Co” talimatını?..

AKİT, DÜN DE YALNIZDI!

Ersoy Dede’nin, “Akit’in yalnızlığı”na dikkat çektiği gün, Ali İhsan Karahasanoğlu da; “Biz, dün de yalnızdık” der gibi, şu satırları kaleme aldı;

“Herkes..

Ama herkes susmuş, ‘Aman askeri kızdırmayalım’ diyerek bir köşede olan bitenleri seyrederken..

Akit darbecileri deşifre ediyordu..

Çok sıradan bir örnek..

Yalçın Işımer isimli bir dişçi general..

İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy’a dil uzattığında..

Ardından da, dindarları kastederek, ‘Biz bunları belliyoruz’ dediğinde..

Akit hiç evirip çevirmeden manşeti yapıştırmıştı:

‘Bellendiniz Paşam!’

AK Parti’nin iktidarında..

Herkesin kafa çıkarıp, dindar görünme numaralarına yattığı dönemde darbecilere karşı çıkmak kolaydır..

Kolaydır da, darbecilerin ağzına bakıldığı dönemlerde, darbecilere iki çift laf etmek zordur.. O zor olanı yaptı Akit..”

Evet, bugün “demokrat” görünmek ve “özgürlükçü” kesilmek kolaydır... Peki, bu “hormonlu erkekler” dün neredeydi ve de ne yapıyordu?..

Bugün “kahraman” ilân edilen Ahmet Altan, dün “porno roman” yazmakla meşguldü... Yasemin Çongar da, Amerika’da “Merve Kavakçı’yı fişlemekle” görevliydi!..

Biz, işte bunları deşifre ederken ve “cuntacılarla boğuşurken” de yalnızdık!..

İLKER BAŞBUĞ’UN ANDIÇI!

Her neyse...

Madem “dün”den başladık, o halde yine “dün”den devam edelim.

Bugün 1. sayfamızda “manşet”ten verdiğimiz haberde de okuyacağınız gibi; dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İlker başbuğ, 3 subaya, yani Ergenekon davasında tutuklu yargılanan emekli Albay Fuat Selvi ve “Balyoz Darbe Planı” dâvâsında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Tümgeneral İhsan Balabanlı ile yine Ergenekon davasında tutuklanan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) üyesi Orgeneral Nusret Taşdeler’e hazırlattığı “Vakit Andıcı”nda, özetle demiş ki;

“Vakit’i susturun!”

Peki, nasıl susturulacak Vakit?..

Öncelikle “tepki göstermeme” metodu izlenecek... Ki, Vakit’in yaptığı “ilkel propaganda”(!)nın dikkate alınmadığı, “ciddiye alınmayacak kadar etkisiz olduğu” imajı verilsin!..

Gördüğünüz gibi;

“Yok sayma” taktiği uygulamışlar...

“Yok sayalım!.. Dikkate almayalım!.. Ciddiye almayalım!”

Ki, bağırıp bağırıp susmaya mecbur kalsınlar!..

Aslında, güzel taktik...

Ama Vakit’e işlemez!..

Hem sonra, adama sorarlar;

Madem yok sayıyorsun, madem ciddiye almıyorsun, Vakit hakkında niye “andıç” hazırlattın?!?

Dahası;

Senin görevin “PKK ile uğraşmak, terör ile mücadele etmek değil mi?.. Senin, “Vakit ile uğraşmak” diye bir görevin yok ki!..

Bakın; Başbuğ’un talimatıyla Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan “1523 Numaralı Bilgi Notu”nda ne denilmiş;

“Cumhurbaşkanı ve Başbakan nezdinde itibarlı bir yere sahip bulunan Vakit gazetesi TSK karşıtı ilkel ve tahrik edici tarzdaki propagandalarını devam ettirmektedir.”

Yok böyle bir şey!..

Çünkü Vakit, hiçbir zaman “TSK karşıtı” olmadı... Tam aksine, TSK içindeki “çürük elma”larla uğraştı.

Şöyle devam ediyor andıç;

“Bu kapsamda; anılan yayın organının ve yaptığı propagandaların daha fazla yayılmasına neden olunmaması için TSK’nın rahatsız olduğunu gösteren açıklamaların yapılmaması ve karşı tarafa emare verilmemesi uygun olacaktır.”

Demek istiyorlar ki;

“Biz rahatsız olduğumuzu açıklamayalım... Karşı tarafa da böyle bir intiba vermeyelim!..”

Ammaaa...

“El altından birilerine haber uçuralım!.. Bizim yerimize onlar uğraşsın Vakit’le!..”

KULLANILAN GAZETECİLER!

Peki, kimler uğraşacak Vakit’le?..

Hatırlarsınız... 18 Aralık günü, bazı gazetelerde şöyle bir haber çıkmıştı;

“Ergenekon Davası’nın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine Genelkurmay Başkanlığı’ndan gönderilen harddisklerin incelemesi tamamlandı. Harddisklerden 600 bini şifreli 3 milyon belge çıktığı öğrenildi. İnternet andıçlarıyla ilgili delilleri doğruladıkları öne sürülen belgelerde 14 gazetecinin adı geçtiği, yeni soruşturmalar açılabileceği iddia edildi.”

Demek oluyor ki

Genelkurmay, bu “14 gazeteci”yi, kendi amaçları için “kullanmış!”

Ve de “yönlendirilmiş”ler!..

Ne zaman olmuş bu?..

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un görev yaptığı 30 Ağustos 2008 ve 30 Ağustos 2010 tarihleri arasında...

Peki; “2008-2010” arasında, “kullanılan gazeteler”de “Vakit aleyhine” ne gibi yazılar çıkmış?..

Gelin, bunlara bir bakalım

l “Değil mi ki Başbakan Tayyip Erdoğan, ona buna küfredip, memleketin potansiyel ayrışma alanlarının derinleşerek sürmesi için mücadele veren Vakit Gazetesi’nin ağzı bozuk yazarını, uçağına alıp diyar diyar sürüklemekten imtina etmiyor...”

l “2010’da yapılacaklar: Alınan günlük gazeteler tomarından Vakit’i çıkar... Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın uçaklarına davet edilen gazeteciler konusunda dikkati arttır.”

l Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti ile ilgili dağıtılan kitapçığa bir göz attım. Listede 58 gazeteci yer alıyor. 6 kişilik TRT grubu dışında en kalabalık grup, yine 6 kişiyle NTV ve CNBC-E ekibiydi. Hatta uçakta böyle gezilere pek katılmayan Vakit Gazetesi’nin bir yazarı bile vardı.”

l “Başbakan ile Cumhurbaşkanı’nın çok sevdikleri, uçaklarından temsilcilerini indirmedikleri Vakit Gazetesi, bir kez daha çok tehlikeli bir provokasyonun peşine düştü... İmam Hatip Lisesi mezunu bir öğrencinin, ÖSS’de dördüncü olmasına rağmen istediği fakülteye girememiş olmasından yola çıkılarak yapılan provokasyon, İstanbul’daki Yahudi cemaatini hedef alıyor... Vakit, ‘İmam Hatip mezunu istediği yere giremezken, Musevi Lisesi mezunları istedikleri okula girebiliyor’ şeklindeki yayınıyla fitili ateşlemeye çalışıyor.”

EMİR HANGİ MAHFİLDEN?

Bunlar gibi, birçok örnek var.

Gördüğünüz gibi;

“Vakit’i itibarsızlaştırmak” ve “gözden düşürmek” için yazmadıklarını bırakmamışlar.

Bir önemli ayrıntı daha;

Bütün bu yazılar, “2008-2010 arasında” kaleme alınmış, iyi mi?..

Yani, İlker Başbuğ’un “AK Parti” ve “Vakit” için “andıç” hazırlattığı dönemde!..

Ben, bunlara yine de “Sivil generaller” veya “Tetikçi yazarlar” demiyorum... Ama; “Bunlar, acaba Başbuğ’un emirerleri mi?” diye sormaktan da kendimi alamıyorum!..

Manzara ortada...

O günlerde, Başbuğ ve adamları tarafından örgütlenip “kullanılan” gazeteciler, kendilerine “hedef” olarak gösterilen kişi ve kurumlar hakkında “kara propaganda” yürütmüşler!..

Merak ediyorum;

Bugün “kampanya”lar açan ve “Akit’e saldıran” gazeteler kim veya kimler tarafından örgütleniyor?..

Bir “odak” mı var,

Yoksa bir “mahfil” mi?..

“Akit’i dışlayıcı” ve “yok saymayı” amaçlayan propagandayı kim yürütüyor?..

Kim bunlar?.. Ya da, kimler?..

Ama şunu bilsinler;

Verdiğimiz “rahatsızlık” devam edecek.


“Kıyamet”(!)çiler dansöz gibi, başladılar kıvırmaya!

Gördünüz işte; iddia ettikleri gibi “kıyamet” de kopmadı, “dünyanın sonu” da gelmedi... Hem bu ne “cahillik” ve ne “manyaklık”tır ki; Fransa’nın bir köyü ve Ege’nin Şirince’sinde kıyamet kopmayacak ama dünyada kopacak!.. Böyle bir gerzeklik, böyle bir aptallık olur mu?.. Maalesef oldu ve “medyanın köpürtmesi” ile dikkatler 21 Aralık’a çekildi!..

Ne var ki; dün saatler 13.00’ü 11 geçe kıyamet bekleyenler kıyametin kopmadığını ve dünyaya bir yıldızın çarpmadığını görünce, başladılar kıvırmaya: “Mayalar 21 Aralık 2012’de kıyametin kopacağını değil, dünyanın yeni bir döneme gireceğini bildirmişti!”

O halde, nereden çıktı bu kıyamet söylentisi?.. Hâlâ bu beklenti içinde olan Şirinceli bir otel sahibi veya esnaf, dün ne dedi biliyor musunuz; “Güneş, her gün doğduğu yerden değil, farklı bir yerden doğdu!”

Kalıbımı basarım ki; güneşe “gözüyle” değil de “kıçıyla” bakmıştır... Çünkü, bu medya yüzünden, köydeki insanlarda ne rot kaldı, ne balans!.. Herkes öyle bir dağıttı ki, kendilerini toplamak, herhalde “kıyamet”e kadar sürer!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi