Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

Ata’nın Feryadı

Ata’nın Feryadı

Değerli okurlar,

Bugün bu köşede, Kürt kökenli bir kardeşimizin feryadını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Adı, Ata Altın.

Şırnak’lı korucu bir aileye mensup genç bir kardeşimiz.

Vicdan sahibi, harbi ve içinde Allah korkusu olan biri.

“Kürt sorunu” üzerine kaleme aldığı “AVAZ / Bir Kürt Gencinin Feryadı” adında bir kitabı var. Bazı dergilerde yazılar da yazıyor.

Çocukluğu terör örgütü militanları, geçici köy korucuları, asker ve polislerin silahlı çatışmalarının gölgesinde geçmiş.

Çocukken askerlere sessizce yaklaşıp “asker abe çekplal heye” derlermiş, askerler de kahkahalar atarak ceplerinden kuruyemiş veya şeker çıkartıp kendilerine verirmiş.

Öğrencilik yıllarında öğretmeni ne zaman “Ali ata bak” fişini okusa veya okutsa, Türkçe bilmediği için ayağa fırlarmış; ismi Ata ya, “Ali” ile “bak”ın da başkalarının ismi olduğunu düşünüp, dikilirmiş.

Ata Altın şimdilerde “Kürt sorunu” üzerine kafa yoruyor.

Kitap ve makalelerinde durum tespiti yapıyor, çözüm önerilerinde bulunuyor.

“Doğu ve Güneydoğu’daki ‘suskunluk sarmalını’ gelin beraber kıralım” diyor Ata Altın.

Altın’ın “suskunluk sarmalı”ndan kastı, Doğu ve Güneydoğu’da sessiz çoğunluğun korku, baskı ve benzeri nedenlerle konuşamıyor, gerçek görüşlerini ortaya koyamuyor oluşu ve kamuoyunu en çok sesini çıkartanlar, en çok gürültü patırtı yapanların belirliyor olması.

Ne güvenlikçi yaklaşımlarla ne de örgütün isteklerinin yerine getirilmeyle bu sorunun çözülemeyeceğini belirten Ata Altın, teröre ancak ve ancak bölgeden çıkacak bir halk iradesinin “dur” diyebileceğini söylüyor.

Daha fazla uzatmayıp, sözü Cizreli kardeşimize bırakıyorum:

“Onlarca yıl terörün ve terörün beraberinde getirdiği sosyo-ekonomik geri kalmışlığın cenderesinde sıkışmış olan bölge halkı teröre ve ürettiği şiddete sesini yükseltirse ve “DUR” derse terör durur. Aynen Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı sayılan Amasya Kongerisindeki “Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” kararında olduğu gibi bölgeyi, terör belasından ve ürettiği şiddetten yine “bölge halkının azim ve kararı kurtarabilir.” Bunun dışında aranacak her çözüm beyhudedir, boşa zaman, para ve emek harcamaktır.

Ünlü Alman sosyalbilimci Noelle Neumann’ın “Suskunluk Sarmalı” kuramına göre, şayet bir bölgede sessiz çoğunluk korku, baskı ve benzeri nedenlerle konuşamıyor ve gerçek görüşlerini ortaya koyamıyorsa kamuoyunu en çok sesini çıkartanlar, en çok gürültü patırtı yapanlar belirler. Bu gün, Türkiye’de silahların gölgesinde, hayat endişesi taşıyarak, şiddet ve onun ürettiği kültürel yapıların cenderesinde sıkışmış Kürt kökenleri vatandaşlarımızın terör örgütü ve onun siyasi uzantıları karşısındaki işte bu “SUSKUNLUK SARMALIDIR.”

Toplum da silahların himayesinde sesi çok çıkanların gürültü ve patırtılarını Kürt vatandaşlarımızın geneline mal etmekte ve “Bütün Kürtler böyle düşünüyor” kolaycılığına kaçarak bir kaç bin insanın yaptığını milyonlara genellemektedir. Bölgedeki bütün Kürtler terör örgütü ve onun siyasi uzantıları gibi düşünmek zorunda değildir, ve zaten de düşünmemektedir. Ancak bir sarmalının içinde, kendilerine sahip çıkmayan, seslerini tüm Türkiye’ye ulaşmasına imkan tanımayan, kendilerini yok sayan, yaşadıkları acıları görmezlikten gelen bir anlayışın içinde bölgedeki Kürtler sadece SUSKUNLUĞU tercih etmektedir. Batıdakinin İLGİSİZLİĞİ ile doğudakinin suskunluğu bir araya geldiğinde ise arada oluşan boşluğu çakal ulumaları ve baykuş sesleri doldurmakta, bu seslerden kaynaklanan karamsar hava da hem ilgisizliği hem de suskunluğu artırmaktadır.

Şayet Doğudakinin suskunluğu ve Batıdan ilgisizliğini kıramaz ve arada “Gönül Köprüleri” kuramaz isek çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşayacağı Türkiye’nin nasıl bir yer olacağını tahmin etmek pek de mümkün değil.

Biz bölgede bir çığ gibi büyümek ve bir “sivil toplum insiyatifine dönüşerek” tüm Türkiye’ye sesini duyurmak isteyen 43 bin geçici kadrolu, 20 bin gönüllü, emeklileriyle 100 bine yakın, bölge hane ortalamaları ile çarpıldığında bir milyona yakın kişiye hitap eden korucu ve korucu aileleriyiz. Biz Kürt sorununa terör örgütü ve onun siyasi uzantısı gibi yaklaşmayan “Öteki Kürtleriz.”

Biliyoruz ki geçmişteki yanlış uygulamalar ve koruculuğa yakışmayacak bir kısım art niyetli arkadaşımızın neden olduğu yanlış olaylar nedeni ile “Korucu” kavramı içinde pek çok ünlem ve soru işareti barındıran, geçmişin tortularını üzerinde taşıyan, “kirli” , “şaibeli” ve “kötü” bir kavramdır. Ancak biz her türlü kimliğin içinin boşaltılarak yeniden inşa edilebildiği şu post-yapısalcı dünyada “korucu” kavramının da içini bir güzel yıkayarak geçmişten kalan tortulardan temizlemeye and içmiş korucu çocuklarıyız.

Her topluluk ve kurumda da olan “çürük elmalar” temizlendiğinde korucu ve uğruna mücadele verdiği fikir sistemi aslında Türkiye’nin aydınlık yarınları adına doğudakinin suskunluğunu kıracak, batıdakinin ilgisizliğini yıkacak ve arada “Gönül Köprüleri” kıracak kadar güçlü bir yapıdır.

Amacımız kısa vadedeki amacımız bir an önce Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan 34 Adet Köy Korucuları, Şehit ve Gazi Aileleri Derneklerini bir federasyon çatısı altında toplayarak önce bir sivil toplum insiyatifine sonra bir sivil toplum kuruluşuna dönüşmek, uzun vadedeki amacımız ise terör örgütü ve yandaşları gibi düşünmeyen “Öteki Kürtler” olarak Türkiye’de söylenmeyeni ( ve de aslında herkesin özlemini duyduğu) şeyleri söylemek, EZBER BOZMAK, doğudakinin suskunluk sarmalını, Batıdan ilgisizliğini kırmak ve arada Gönül Köprüleri inşa etmektir.”

ULUDERE’NİN YILDÖNÜMÜ YAKLAŞIRKEN

Cizre’li Ata Altın’ın Uludere olayıyla ilgili anlattıkları ve değerlendirmeleri de son derece çarpıcı.

Uludere’li arkadaşlarından aldığı bilgiye göre, olayda hayatını kaybedenlerin 4’ünün terörist olduğunu, o katırlarla Türkiye’ye mayın sokmaya çalıştıklarını söylüyor Altın.

Ve şunu sorguluyor:

“Bu gerçeğe rağmen, Uludere olayı sürekli gündemde tutulurken, PKK’nın şehit ettiği sivil Kürtler/korucular neden hiç gündeme getirilmiyor?”

Ata Altın’ın can alıcı soruları şöyle:

“2012 yılı içinde tam 58 sivil köy korucusunun şehit olduğunu (veya terör örgütü tarafından katledildiğini) biliyor muydunuz?

Yani 2012 yılı içinde Uludere’de ölenlerin iki katına yaklaşan sivil Kürt de PKK tarafından katledildi.

Lütfen bu soruma samimi cevap verin.

Siz yanlarındaki 4 terörist ile katırlarında taşıdıkları mayınları Türkiye’ye sokmaya çalışan ve Uludere’de hayatını kaybedenlerin medyada boy boy fotoğraflarını görürken ve geride kalanlarının gözü yaşlı hikayelerini dinlerken, Allah rızası için PKK tarafından şehit edilen (veya katledilen) bir korucunun adının geçtiğini, geride kalan ailesinin çektiği sıkıntıları konu edinen bir hikaye, bir haber okudunuz mu?

O zaman şu soruyu sormak hakkımız değil mi?

Niçin Uludere’de katledilen Kürt “iyi Kürt” olur ve ölümlerine methiyeler düzülür de örneğin bir Çevrimli’de katledilen veya 2012 yılı içinde terör örgütü tarafından katledilen 58 sivil Kürt korucu “kötü Kürt” olur ve ölümleri dahi hatırlanmaz?

Niçin Çevrimli ’de PKK tarafından katledilen 3 yaşındaki Hüsniye Kayran isimli kız çocuğu bir Uludere’deki kadar kıymetli görülmez?

Niçin PKK tarafından katledilen Kürt hatırlanmazken, devlet tarafından öldürülen Kürt “iyi Kürt” olarak hatırlanır ve arkalarından methiyeler düzülür?

Tamam, 2012 yılında PKK tarafından katledilen 58 köy korucusunun hepsi “kirli”, “kaçakçı”, “hain”, “çıkarcı”, “aşağılık” birer insan olsun, peki Uludere’de hayatını kaybeden onlardan çok daha mı masumdur?

Bu 58 korucunun kimi dağda kurşunların, mayınların hedefi oldu, kiminin ise şehirde arkalarından haince yaklaşılarak enselerine kurşun sıkıldı ve haince infaz edildiler.

Şehit bir korucu ve geride kalanlarının “hikayesini” yapmak isterseniz yerinde yardımcı oluruz.

Uludere için üzülenler, Uludere için ağlayanlar samimilerse lütfen Çevrimli katliamı için de ağlasınlar, 2012 yılında terör örgütü tarafından katledilen 58 sivil köy korucusu ve geride bıraktıkları çocukları için de üzülsünler.

Sadece Uludere’ye üzülüp Çevrimli katliamını görmezlikten gelenler mücadelelerinde samimi değildir. Uludere’nin belgeselini yapanlar Çevrimli’nin nerede olduğunu bile bilmiyorsa büyük bir sorun vardır.

Türkiye yüreği ancak hem Uludere hem de Çevrimli için aynı derecede çarpan, Uludere kadar Çevrimli’ye de kan ağlayan ve Uludere kadar Çevrimli için de gözyaşı döken insanlara muhtaçtır.”


Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi