Ahmet Türk

Ahmet Türk

Bir Başka Açıdan Açılım Süreçleri

Bir Başka Açıdan Açılım Süreçleri

 

Son bir senedir profesyonel bir zihniyet ve konsept tarafından terörle mücadele etmenin meyveleri harika bir şekilde alınıp PKK hayli zayıf düşürülmüşken ve dahi eşkıyanın şehir uzantısı KCK iyice sindirilmişken… 
 
Daha iki ay öncesine kadar; “tek devlet” “tek bayrak” “tek dil” diyen sayın başbakan, inatla meclisteki teröristlere meydan okuyup dokunulmazlıklarının kaldırılması ile alakalı kararlı cümleler kurarken… Terörle ve teröristle anladığı dilden mücadele edeceğiz kararlılığı zirve yapmışken… 
 
Hükümeti hangi güç ve şartlar İmralıyla, PKK'yla ve meclisteki uzantıları ile masabaşı müzakerelerine zorladı? Hükümeti bu işten hayırlı bir netice çıkacağına ve terörün biteceğine kimler inandırdı? Bu süreç gerçekten pazarlıksız şartsız şurtsuz bir silah bırakma ve barış süreci mi? Yoksa bunun ötesinde bir strateji mi? 
Dört yıl öncesine, yani 6 Nisan 2009 tarihine; ABD Başkanı Barack Obama’nın TBMM çatısı altında yaptığı o tarihi konuşmaya gidelim…
 
ABD Başkanı Obama G-20 zirvesi için Londra, NATO zirvesi için Strazburg ve AB zirvesi nedeniyle Prag temasları ve istişareleri sonrasında bazı temaslarda bulunmak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşma yapmak üzere Türkiye’ye geldi. Türkiye’nin ne kadar nazik, hassas, önemli bir ülke olduğu ve Avrupa’nın önemli bir parçası olduğu gazıyla başlayan konuşması, Türkiye’nin belki 2009 startlı geleceğini güncelleyen ve programlayan içerikte ve nitelikteydi… 
 
Hükümetin eline aşağıda maddelenerek özetlenebilecek şekilde nirengi noktalarını ihtiva eden bir yol haritası tutuşturuldu:
 
1- Güçlü Azınlık Hakları ve Kürt Açılımı için nirengi noktası sayılan tavsiyeler!
 
2- Ermeni Açılımı için nirengi noktası sayılacak tavsiyeler!
 
3- Gordion düğümü diye nitelendirilen Kıbrıs sorunu ile alakalı tavsiyeler!
 
Obama niçin iç işlerimize ve egemenlik haklarımıza direk müdahale anlamında nitelendirilebilecek bir istikamet tayininde bulundu? Gerçi biz biliyoruz ki, bu talepler daha önceki ABD başkanları tarafından da Türkiye’nin önüne konmuştu. 
Hafızları tazeleyelim:
 
28 Ocak 2004’te Sayın Başbakanın Bush ile görüşmesinin hemen ardından Kıbrıs sorunu alelacele gündeme getirildi. Annan Planı dâhilinde Türk Hükümetinden çalışmalara başlaması istendi. Nisan ayının sonlarına kadar yapılan müzakerelerden, 24 Nisan 2004 referandumunda “çözümsüzlük çözüm değildir” argümanı seslendirilerek- ABD ve AB’nin istediği yüzde 65’lik “Evet” oy çoğunluğu Türk tarafına sağlatıldı. Ama ne ABD ne de AB Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getirdi. Diğer tarafta yüzde 75’lik yüksek bir oranla “Hayır” oyu çıkartan Rumlar ödüllendirildi. Öyle ki, 1 Mayıs 2004’te Rum yönetimi Kıbrıs adıyla –sınır sorunları taşıyan bir ülke olmasına rağmen- AB’ye üye yapıldı. 
 
Ermeni sorunu ile ilgili olarak da bundan dört sene önce Obama TBMM’de konuşmadan bir sene önce; 3 Eylül 2008’de “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başkan George W. Bush arasında Türk-Ermeni ilişkilerinin ilerletilmesi çabaları ile alakalı bir telefon diplomasisi gerçekleştirildi. Bush-Gül telefon görüşmesinden hemen sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, Cumhurbaşkanı Gül'ü Erivan’da oynanacak Türkiye-Ermenistan Dünya Kupası Grup Elemesi Futbol karşılaşmasını izlemek üzere Ermenistan'a davet etti. Köşk bu davete sportif bir karşılaşmanın ötesinde, önemli fırsatlar sunan bir anlam yükledi. Ermeni sorunu “Futbol Diplomasisi” ile canlandırıldı.
Neticede ABD dayatmalı ‘Kıbrıs Açılımı’nda ciddi kazık yedik! Akabinde “Biz Kıbrıs konusunda Batı’nın istediğini yaptık ama verilen sözler tutulmadı” şeklinde cevaplarla sorunu uykuya daldırdık! 
 
‘Ermeni Açılımı’ ile alakalı olarak ta “Ermenistan’a devlet başkanı nezdinde bir ziyaret yaptık ama Ermenistan düşmanca tavırlarına devam etti. Ayrıca Azerbaycan’la da aramıza soğukluk girdi” bahanesiyle meseleyi aynen Kıbrıs açılımında olduğu gibi uykuya daldırdık! 
 
İşte! Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşma, açılım süreçlerini uykuya daldıran Türkiye’yi dürtmek içindi! Türkiye’ye yeni sorunlarla bezediği bu coğrafyada ölümü göstererek sıtmaya razı edecek bir güncelleştirme ile yeni yol haritası çizdi! İşe yarım kalan Kürt açılımı ile alakalı projeleri hayata geçirmekle başlandı. Ama her ne kadar mevzu silah bırakma ve barış sağlama bahaneleri ile gündeme otursa da, bu maksattan öte ve daha riskli bir süreç yürütülmeye başlandı. 
 
Yenidünya içinde güç merkezinin Asya Pasifik bölgesine doğru kaydığı ve güç merkezinde yaşanan bu kaymanın Türkiye’nin 400 yıldır önüne ilk defa tarihi bir fırsat getirdiği tarzında iddialı kamufle laflar ileri sürülse de, suyun başını tutanların içinde Hükümetimiz veya Devletimizin olmadığı zaten biliniyor! Türkiye suyun başını tutan ülke olsa, başka bir devletin başkanı gelip senin meclisinde sana akıl verip, yol yordam gösterip akabinde de azcık gevşediğinde aba altından sopa gösterecek cürette bulunabilir mi? Hayır…
 
Bugün dışarı salsanız, bırakın müzakereci olarak itibar görmeyi Kandil’in yamacına bile sokulmayacak derecede TC’nin ajanı muamelesi gören APO üzerinden açılım yapmanın, Apo’nun yıldızını millet nezdinde parlatmaktan öte ülkeye ne faydası olacak? 
 
Süreci yönetenler İmralı açılımı ile burnunun dibinde neşet eden Kürdistanın bir eşinin Suriye’nin kuzeyinde de devletleşmesinin önüne mi geçecek?
 
Geçmişte Türklerin petrol bölgelerini almaması için çaba gösterenlerin, bugün bu bölgeleri Türkiye’ye vermek istemeleri gerçek niyetleri olmayacağına göre… Küresel haydutların Musul ve Kerkük başta olmak üzere diğer petrol/doğalgaz bölgelerini Kürdistan’a bırakıp, Türkiye’ye ‘burada hak sahibi olmak istiyorsan Bölgesel Kürt yönetimi ile birlikte ol! Yoksa sana güle güle!’ restine mi mani olacak? 
 
İmralı süreci, Arz-ı Mevud adına Ortadoğu’da ve topraklarımızda satranç oynayan İsrail’in, Pan-Kürdizmi meşru temeller üzerine oturtma çalışmalarına mı engel olacak?
 
Madem Musul ve Kerkük’ü Türkiye’ye bağlayamadık bari Türkiye’nin güneydoğusunu Kuzey Irak’a bağlayalım ve güçlü bir Türk Kürt federasyonu ortaya koyalım tezini strateji diye devlet erkine çakmaya çalışan danışman ve istihbaratçılara mı mani olacak?
 
Bu kadarıyla bitse yine iyi! Sırada Ermenistan ve Kıbrıs açılımları var… 
 
Nasıl olsa “Hepimiz Ermeniyiz” diyen ve aynen Kürt açılımında olduğu gibi kamuoyunu sevk ve idare edebilecek mekanizmaları ellerinde tutan hazır bir kitle var! Kıbrıs Konusunda da daha yeni 2004’te kazık yedik ama önemli değil; nasıl olsa“çözümsüzlük çözüm değildir” diyen hazır bir kitle ve aynen Kürt - Ermeni açılımlarında olduğu gibi kamuoyunu sevk ve idare edebilecek mekanizmaları ellerinde tutan hazır zinde güçler var!
 
Nasıl olsa Ermeni diasporası hala ABD senatosunda ve Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği Konseyi, Avrupa Adalet Divanı’na aynı şeyleri söyleyip lobicilik yapıyorlar: Kürtleri ve Ermenileri yok etmek isteyen Türk Devleti’ne karşı bizleri koruyunuz! Arka planda da Anadolu yeniden Müslüman görünümlü Ermeniler sayesinde Hıristiyanlaşacak! Diye birbirlerini motive ediyorlar! Muhtemelen 1915’in yüzüncü yıldönümü olan 2015 öncesinde yeni bir Ermenistan Açılımı ile alakalı yol haritası elimize tutuşturulur!
 
Hülasa,
 
Devlet erki olanın bitenin farkında! Aklı başında ve kafayı kiraya vermemiş herkes Türkiye’nin neler yapıp neler yapamayacağının da farkında… 
 
Neymiş efendim APO şartsız şurtsuz pazarlıksız şekilde PKK’yı ikna edip silah bıraktıracak ve barış sağlayacakmış. Piyasada şart ve pazarlık diye ileri sürülenlerin hepsi hezeyanmış! 
 
Görünen o ki İmralı Tiyatro Kumpanyası aslında tam bir cambaza bak taktiği! Peki hayrımıza mı? Hiç sanmam… 
 
Bu ülkeyi yönetenler, Lozan’dan beri Türkiye’nin bu coğrafyada ne denli paylaşılmaz bir ülke olduğunun bilincinde. Bu paylaşılmazlığın verdiği avantajları strateji diye hayata geçirmeyi ve sürekli cepten yemeyi ‘aktif denge siyaseti’ haline dönüştürmeyi ve ‘ömrünü uzatmayı’ başardı… 
 
Vatandaş mı? İmralı açılımı saçılımı umurunda değil! Nasıl olsa, siyaseti ‘elitler’ ve ‘güçlüler’ yapar, vatandaş/seçmen de ‘gücü tercih eder’… 
 
Onun için Sayın Başbakan %53’lük mevcut oy oranını, Bahçeli’nin fantezilerindeki rakama çekmeyi başaracaklarından oldukça emin! 
 
Abraham Lincoln oğlunun öğretmenine yazdığı mektupta ne demişti: Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma! 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Ahmet Türk Arşivi