Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Osman Baydemir’le Sessiz Konuşma

Osman Baydemir’le Sessiz Konuşma

17. Uluslararası Emit Turizm Fuarı’ndayız. Tüm şehirler stant açmışlar. Kendi yörelerinin tanıtımı için bu fuar büyük bir imkân sunuyor. Şehirlerinin kültürel özellikleri, yöresel yemekler ve şehirlerinin özel tatları, müzikleri fuar alanında sunuluyor. Valiler, belediye başkanları bu fırsatı değerlendirmek adına kameralara konuşuyor.

Kars, Amasya derken birden Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir giriyor görüntüye. Diyarbakır’ı anlatıyor, bu fuara Diyarbakır’ın özel lezzetleri yanında barış getirdiklerini söylüyor. Turizmin bir yakın temas ve kültür alışverişi olduğunu söylüyor. Nedendir bilinmez Baydemir konuşurken iğreti bir barış havarisi dinlemenin tedirginliğini yaşıyorum. Çünkü barış sözü onun ağzında hiç inandırıcılığı olmayan, içi boş bir kavram halinde duruyor. Daha önceleri sık sık sinkaflı sözlerle ekranları kirleten sayın başkan doğrusu Diyarbakır’ı ve temsil ettiği Kürt nüfusunu temsilden hayli uzak.

Zira o, normal seçimle gelmiş bir belediye başkanından çok örgütün kurallarına sıkı sıkıya bağlı, gerektiğinde yasadışı bir halk mahkemesinde yargılanmayı tabii bir olay olarak algılayan, algılamak zorunda olan nev’i şahsına münhasır bir kimliği temsil ediyor. Diyarbakır’ın tarihi eserler bakımından çok zengin olduğunu söylüyor ve sunduğu listenin içinde de birkaç mağaradan bahsediyor. Söz konusu mağaraların bulunduğu yer Kahramanmaraş olsa ve Belediye Başkanı Mustafa Poyraz orada tarihi mağaraları anlatsa bu bizim için çok tabii iken; söz konusu Diyarbakır ve onun açıkça PKK’yı destekleyen Belediye Başkanı Osman Baydemir olunca o mağaralar bize dağdaki PKK’lıların saklandığı ve zaman zaman şehre inip Türk-Kürt adam öldürdüğü, kan döktüğü ve sonra da geri dönüp sığındığı içinde cephane ve bomba stok edilen bir yaşam alanı olarak gözümüzün önünde canlanıyor. Orada tanıtılan şehirlere gidip memleketimin başka köşelerini ve oraların bize uzanacak dost elleri ile tokalaşmak, kucaklaşmak şüphesiz bir mutluluk pınarı.

Ya Diyarbakır, ben batıdan bir insan olarak o şehre nasıl gideceğim, bir kere yollar tam anlamı ile güvenli değil, haydi uçakla gittiniz, netice itibariyle Osman Baydemir gibi Kürt halkının inanç değerlerini ve misafirperverliğini temsil etmeyen belediye başkanının beldesine gidiyorsunuz, o barıştan bahsederken sizin gözünüzün önünden İstanbul’da içinde insanlarla ateşe verilen belediye otobüsleri geliyor, yakılan Mavi Çarşı geliyor.

Sokaklarda üzerine benzin dökülerek kundaklanan yüzlerce otomobil geliyor.
Tam da barış sürecinin başladığı ve umutların yeşerdiği bir günde 130 kişilik küçük bir ordu ile karakol basan kanlı bir örgüt aklıma geliyor. Velhasıl tam da barış süreci başladığında batıdan doğuya uzatılan zeytin dalını her defasında kırmayı bir gelenek haline getiren ve adeta çözümsüzlük isteyen bir kafa geliyor.

Sayın Baydemir, benim oturduğum apartmanda komşularımın hepsi Kürt ve benim onlarla hiçbir sorunum yok. Birbirimizle öylesine kucaklaşıyoruz ki hani düşman çatlatan cinsten. Zira hepimiz aynı Allah’a inanıyor, aynı kıbleye yöneliyoruz 5 vakit.
Ne bende var ırkçılık, ne de onlarda var. Tek gayemiz var; Allah’a iyi bir kul olmak. Sizi 17. Emit Fuarı’nda barış havarisi olarak konuşurken görünce, burada kâğıda döktüğüm şeyler geçiverdi aklımdan. Keşke Kürt kardeşlerimizi siz temsil etmese idiniz. Sizi görünce insanın aklına hep uzatılan zeytin dalını kırmayı ve Kürt-Türk analarını biraz daha ağlatmayı marifet sayan bir insan hatırıma geliyor. İnanın bu çerçeveyi siz çizdiniz bizim ruhumuza. Siz Kürtler için de, barış için de umut değilsiniz. Yücel Çakmaklı’nın “Oğlum Osman” filmini bir hatırlayın. Orada konağın genç delikanlısına bir telefon gelir. Telefonu baba açar. Genç bir bayan konuşmaktadır:

- Kaya beyi istiyorum.
-Burada Kaya diye birisi yok der baba. Tam o sırada genç koşarak gelir ve telefonu babasından alarak:
- Buyrun ben Kaya deyiverir. Birdenbire bir şok yaşayan baba telefon konuşması bitince gözyaşları içinde oğluna şunları söyler:
- Ben sana Hazreti Osman gibi dindar, Osman Gazi gibi yiğit olsun diye Osman adını vermiştim. Oysa sen kaya gibi olmuşsun!


Sayın Baydemir, size de büyük bir ihtimalle kulağınıza ezan okunup bu düşüncelerle Osman adını verdi büyükleriniz. Oysa siz kaya gibi olmayı tercih ediyorsunuz. Halbuki ben komşum Kürtlerle nasıl yüreğim çarparak kardeşçe kucaklaşıyorsam, Osman adına layık Baydemir’le de öylesine kucaklaşmayı isterdim, ama kaya ile kucaklaşılmaz ki!
Sevgimizin, muhabbetimizin kayaları damla damla eriteceği günlerin hasreti ile yanıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi