Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Neye şaşırıyoruz ki

Neye şaşırıyoruz ki

İslam’ın birleştirici özelliği karşısında üretilmesi gereken bir alternatif vardı. Ne de olsa altı yüz küsur sene Allah CC’un mesajını yaymak adıyla hemhal olmuş bir imparatorluk mevcuttu ve onun başarıdan başarıya koşan tarihi şimdi yok sayılacak, bir anda unutuluverecekti.

Din denen şey, nerede ve ne zamanda tezahür ederse etsin zaten en güçlü, en karşı durulmaz, en dayanılamaz yapıştırıcı idi. Modern çağda bir parça milliyetçilik buna alternatif olmaya namzet gösterilse de ondaki yapaylık da dinde olmadığından günün sonunda kazanan hep din olmuştur. Veya şöyle söyleyelim: Birinci ikinciyi çözememiştir.

Dinin birleştiriciliği milliyetçiliğinkinden çok daha niteliklidir, dini önemseyen toplumlardan. Bizdeki prosedür biraz da hadiseleri bir taraftan yaşarken gelişen çalakalemliği de içeriyor. Yani bir taraftan yol alınıyor cumhuriyetin kuruluşu ile diğer taraftan da alınması gereken yolun ne olduğuna o aralarda karar veriliyor. Belki bir çoğu da “ulu önder” Atatürk’ün kafasında gelişiyor.

O ne denli etrafı ile paylaşıyor bilemiyoruz. Önce saltanat, hilafete dokunmayacağız var, sonra bir bakıyorsunuz ne o var ne öteki. CHP’nin bir projesi olarak zoraki batılılaşma da kara bir bulut gibi halkın üzerine çöküyor. Halk dediğiniz o dönemde neyin ne olduğunu tam da anlayacak durumda da değil. Savaş üstüne savaş yaşamış, Maraş’tan Antep’e, İslam’ın bayrağını göndere çektiğini sanıyordu.

İslam’ın bir araya getirici ve mobilize edici kuvvetine karşı bir süre sonra Mustafa Kemal’in tanrılaştırılması gündeme geliyordu. “Kabe Arabın olsun Çankaya bize yeter “diyen Kemalettin Kamu zihniyetinin ürettiklerini kastediyorum. Dönemin edebiyatçıları sanal ve yapay bir atmosfer oluşturarak kendi inandıklarını topluma tepeden besliyorlardı. Ömer Bedrettin Uşaklı “bir güneş gibi yalnız, sensin ülkü tanrımız” dediğinde bunu kastediyor.

İlhami Bekir’in ifadeleri bundan geri kalır değil. “Toprağın haritasını çizdi bayrağa, Allah değil o yazdı alın yazımızı” derken şirkin katmerlisini yapıveriyor. Yusuf Ziya Ortaç’ın gayretleri de buna hizmet ediyor. O da Atatürk’e atfen “yoktan varediyor, Tanrı gibi her şeyi” deyiveriyor. Edip Ayel “Cennetse bu yurt, sen onu buldun harabe, bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kabe” ve “ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses, insanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!’ derken İlhami Bekir ile sirk koşmakta yarışıyor.

Behçet Kemal ise, “kaç yıldır Türkçeydi tanrının dili, insana ne ilah ne de sevgili, ne de ana baba aratıyordu, her an yaratıyor yaratıyordu” derken, Faruk Nafiz Çamlıbel alıyor sazı eline ve “ey ilahın yüce davetlisi göklerden eğil, göreceksin duruyor, kalbimizin üstünde putun” diyordu. Halil Bedii oradan devam ediyordu: “tanrı gibi görünüyor her yerde, topraklarda, denizlerde, göklerde.

Gönül tapar, kendisinden geçer de, Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.” Ulu lakabının Atatürk’ün sıfatı olarak kullanılması da o tanrılaştırma projesinin dışavurumlarından biri olmanın dışında bir şey değil. Ulu önder, ulu Atatürk’ten ezanın türkçeleştirilmesiyle Allahü Ekber’in “tanrı uludur”a dönüşmesine uzanan bir yoldu bu çünkü. Bir başka deyişle, sadece kendi tanrılarını “yaratmakla” kalmıyorlardı. O tanrıyı halka da empoze ediyorlardı. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun gafını konuşuyoruz da neden şaşırıyoruz. O da CHPli değil mi…

Cumhuriyet şairlerimizin gözü arkada kalmamış oluyor böylece. Onların bugüne izdüşümü Kılıçdaroğlu çünkü. CHP bu yolda devam etmeli derim ben.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi