Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Hayat iman ve Cihattan İbarettir

Hayat iman ve Cihattan İbarettir

Konyalıyım. Yıl 1969 lise son sınıf öğrencisiyim. Ve o yıl 69 seçimleri yapılıyor. Prof. Dr. Necmettin Erbakan adı ilk defa anılmaya başlıyor. Konya’dan bağımsız olarak milletvekili adayı olan bir makine profesörü burada bir fidan dikecek onu sulayacak ve 40 yıl sonra tüm İslam coğrafyasını ve Avrupa’yı dalları altına alan koskoca bir çınar yetiştirecektir.

O günlerde Konya’da 23.000 oyla bir milletvekili çıkarken bu Mevlana şehri onun kalbini okuyacak, mesajını alacak ve tam 2 milletvekillik oyla onu Ankara’ya uğurlayacaktır. İleriki yıllar bu şehir Erbakan’ın dünyayı kucaklayan şefkat hareketinin ana kumanda merkezi olacaktır. O yıl benim yaşım tutmadığı için oy kullanamamış, ancak sülalemizin “Bu çocuk okuyor, aklı başındadır” diye “Kime oy verelim?” şeklindeki sorularına “Erbakan Hoca’dan başkası vebaldir” diyerek karıncanın yürüyüşü misali destek vermiştim. Seçim kampanyasında da kendime düşen ne varsa yapmıştım. Tam 30 yıl o kadroda yer aldım. Konya’da başlayan gazeteciliğimi 1973 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girince İstanbul’da devam ettim. Tabii 1969 yılında Konya’da başlayan bu kutlu hareket Milli Nizam adıyla partileşmiş, ardından kapatılmıştı. Erbakan Hoca, bir maraton koşucusudur ve bu defa Milli Selamet Partisi’ni kurar. Ben de 1973’te İstanbul’a gelir gelmez Milli Gazete’ye girip çalışmaya başladım. Bunu da bir ibadet aşkı ile yapıyordum adeta. Bir yanda hukuk, diğer yanda Milli Gazete.

Gazetenin hem sayfa sekreteri, hem de ressamıyım. İlk yaptığım başlık “Basında 3 büyük parti, MSP, AP ve CHP”dir. Okuyan okurların bile inanmakta zorlandığı bu sözler seçimlerde gerçekleşecek ve bundan sonra Erbakan’ın koyacağı hedeflere daha da güven ve azimle yürünecektir. Hoca’nın hayallerinin ulaştığı yerlere tabanı bile bir anda inanmakta zorluk çekmektedir.

O, gemileri karadan yürüten bir aklın bugünkü temsilcisidir. Daha ilk seçimde hem de Cumhuriyet Halk Partisi ile koalisyon kurarak iktidara gelecektir. Erbakan’ın acelesi vardır. 50 yılın ihmaline uğramış bir Türkiye’yi ayağa kaldırmak için adeta bir seferberlik ilan eder. Partisinin sloganı “Önce ahlâk ve maneviyat” ve “Ağır sanayi”dir.

Şehir-şehir, kasaba-kasaba fabrika temelleri atmaya başlar. O sırada Kıbrıs’ta zulümlerini doruğa çıkaran Rum kesimine karşı MSP’nin hükümette ağırlığını koyması ile müdahale kararı alınacak ve Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirilecektir. Artık ordumuz Kıbrıs’tadır. Başbakan Bülent Ecevit İngiltere’de iken vekili Erbakan Hoca ikinci harekâtı da başlatır. Hoca, Kıbrıs’ın tamamını almaya hazırdır. Kıbrıs Harekâtı’nın sahte kahramanı “Karaoğlan” lakaplı Ecevit, bu işin rantını yemek için hükümeti bozar.

Bu defa Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulur. Erbakan, sanayi hamlesini son sürat devam ettirir. CHP Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal, onun attığı bir fabrika temelini taksisinin bagajına koyup Meclis’e getirecektir. Niyeti bu işin plansız, programsız, hesapsız, kitapsız olduğunu millete göstermektir. O günlerde ünlü Anayasa Profesörümüz Mümtaz Soysal Milliyet’te “Bir gün o atılan temellerin üzerinde fabrikalar yükselecek, siz ise birer müfteri olarak hatırlanacaksınız” diyerek Hoca’yı destekleyecektir. Erbakan Hoca, fincancı katırlarını ürkütmekte ve tarlamıza musallat olan çekirge sürülerine karşı amansız bir savaş yürütülmektedir. MC zamanında Bakanlar Kurulu’nda İslam’ın aleyhinde bir söz söyleyen koalisyon ortağı Turhan Feyzioğlu’na karşı “Bre mason, artık biz geldik, kimse İslâm’ın aleyhinde konuşamaz” diye kükreyecektir. Dünyanın dört bir yanındaki İslâmî direniş ve uyanış hareketlerinin organizasyonu ve maddi, manevi desteği onun planı ile yürürlüğe girecektir. Cezayir’de (FİS) Selamet Cephesini o kurdurur ve finanse eder.

Bosna’da dünyanın gözü önünde yaşanan Müslüman Boşnak katliamına karşı ilk destek Türkiye’den Erbakan Hoca ve kadrosundan gelecektir.

Herkes bilir ki, Bosna cihadını Hoca ayakta tutmuştur. Yine Filipinler’de özgürlük mücadelesi veren Nur Misuri önderliğindeki mücahitler onun maddi ve manevi desteği ile cihatlarını sürdürürler. Sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesi gelir. Erbakan ve arkadaşları yargılanır ve beraat ederler. Yaptıkları müdafaa hukuk tarihine geçecek bir manifestodur. Sonra siyasi yasaklı yıllar ve yasakların kalkmasının ardından Refah Partisi kurulur ve Erbakan kadrosu ile geri döner. Önce İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye’de pek çok il, ilçe belediyesi alınarak geri döner. Önce İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye’de pek çok il ilçe belediyesi alınarak bu millete hizmetin nasıl yapılacağı dosta-düşmana gösterilir. Ardından Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyonu kurulur. Ünlü 28 Şubat süreci başlar. Artık Siyonizm ne olduğu belli olmayan bir irtica yaygarası ile tüm gücüyle hükümete yüklenir. Erbakan gizli ve açık olarak tehdit edilmektedir. İçişleri Bakanı Meral Akşener’in de alçakça tehdit edildiği bu dönemdir. Hoca hükümeti bırakır. Bir defa Fazilet Partisi kurulur. Dış güçler bu sesi susturmakta kararlıdır. Fazilet de kapatılır. Bu defa bir grup Saadet Partisi’ni kurar, bir grup da ayrılarak AK Parti’yi kurarlar. Artık AK Parti’yi kuran İstanbul Belediyesi eski başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, geçmişten aldıkları dersle yeni bir yol takip ederler. Bu plan değişikliği onları iktidara taşıyacak, 12 Eylül ve 28 Şubat zulmünü yaşatanlar hukuk çerçevesinde Silivri ve Sincan’a doldurulacaktır. Fakat Erbakan Hoca onları bütünden ayrıldıkları için bir türlü affetmeyecek ve hain ilan edilecektir. Onlar da son ana kadar Erbakan Hoca hakkında tek kötü kelime sarfetmeyecek onu son yolculuğuna omuzları üstünde uğurlayacaklardır.

Bugün Çankaya’da Abdullah Gül ve başbakanlıkta Recep Tayyip Erdoğan varsa bu kadar iyi hizmetler yapılıyorsa bunu o fidanları diken ve yetiştiren Erbakan Hoca’ya borçluyuz.
Cumartesi akşamı Ulusal Kanal’da çıktığım ve 7 saat canlı yayında kaldığım Hulki Cevizoğlunun Ceviz Kabuğu programında yanlış anlamaya çok müsait bir söz kullandım; “Hepimiz Erbakancılık hastalığına yakalanmıştık.” Ben yıllarca Milli Gazete’den ayrılıp başka gazetelere gidenleri akidevi yönden eleştirmiştim. Bu kadar katı idim. O akşam aslında o günlerdeki bağnaz tutumumun yanlışlığını anlatmak, o ideolojik körlüğe dikkat çekmek istemiştim. Sosyal medyada şahsım ve Akit gazetesi hakkında o kadar edep dışı hakaret ve küfür yapıldı ki, benim dikkat çekmek istediğim bağnazlığın hâlâ capcanlı olarak yaşadığını görmekten üzüntü duydum. Bu köşeyi devamlı okuyanlar bilirler ki ben Erbakan Hoca’yı çok severim. Bu yazı da bir özür yazısı değildir. Ama Erbakan Hoca da her insan gibi “hatalardan münezzeh” değildi. Ömrünü “Hayat iman ve cihattan ibarettir!” düsturu ile tamamladı. Kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olur inşallah!
........
Not: Adı geçen program Ulusal Kanal’da Salı gecesi 24.00’te tekrar yayınlanacak. Meraklısına duyurulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi