Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

“Cenneti Beklerken” filminde minyatür tekniği

“Cenneti Beklerken” filminde minyatür tekniği

Biraz geç oldu ama Cenneti Beklerken filmi hakkında yazmaya sıra ancak geldi. Cenneti Beklerken, Derviş Zaim üçlemesinin ilk filmi. Diğerleri Nokta ve Gölgeler ve Suretler. Cenneti Beklerken’in konusu, 17. yüzyılda ortaya çıkan bir sahte şehzadenin öldürülmesi ve öldürülmeden önce Batılı (Filmde “Gavur” veya “Frenk” tarzı deniyor.) tarzda bir resminin yapılması. Bu göreve nakkaş Eflatun gönderiliyor. Film 15 Aralık 2006’da girmiş vizyona. Türk-Macar ortak yapımı olan filmin Macar ortak yapımcısı Denes Szekeres. Filmde derin insanî meseleler işlenmemiş. Filmi önemli kılan da hikâyesi değil zaten; tekniği...

Filmde, minyatür ile sinema tekniği iç içe... Yani, bazı sahneler önce minyatür ile başlıyor; arkasından aynı sahneden hareketli filme devam ediliyor. Mesela bir sahnede, minyatür zemininde, minyatür tekniği ile ilerleyen atlılar var ve birkaç saniye sonra o atlılar, sinema sanatçılarının oynadığı sahne hâline dönüşüyor. Benzer tekniği Akira Kurosava, Düşler’in Van Gogh’u anlattığı bölümünde kullanmıştı. Osmanlı devrinde “nakış” denen minyatür, çok zengin malzemeleri barındıran durağan bir görsel sanattır. Sinema da bir görsel sanattır ama sinemada hareketli görsellik esastır. Derviş Zaim, bu iki görsel sanatı birleştirmiş.

Minyatür sanatı İran kültüründe de büyük yer tutar ama orada minyatür ile sinema birleştirildi mi bilmiyorum. Şayet İran’da yapılmadıysa, Cenneti Beklerken filmi, türünün ilk örneği olma özelliği taşıyacaktır. Filmde, daha çok Kanuni’nin nakkaşlarından Matrakçı Nasuh’un topografik minyatür tekniği kullanılmış. Genel manzara, Matrakçı gibi panoramik olarak nakşedilmiş ve mekânlar da gene Matrakçı üslubuyla çizilmiş.

Yani, baştan savma veya zevahiri kurtarmak için minyatür kullanılmamış filmde. Danışmanlardan biri, Dr. Filiz Çağman gibi, minyatür konusunda yetkin bir isim olunca, zaten iyi iş çıkar. Derviş Zaim bu konuda sağlam danışmana baş vurmuş yani. (“Danışman” demişken, filmin öteki danışmanlarını da zikretmek gerekir. Danışmanlardan birisi Prof. Dr. Kemal Kafadar. İyi bir bilim adamıdır Kemal hoca. Diğer danışman Hilmi Yavuz. Esaslı bir estetisyen ve kültür adamı olan Hilmi Bey için bir şey demeyi zaid addederim. Bir diğer danışman da Prof. Dr. Banu Demir.) Bazı dağ sahnelerinde, minyatür sanatındaki dağın önündekilerin de ardındakilerin de görünüyor olması; Kayseri civarındaki gerçek bir kervansaraydan Sarayburnu ve Kızkulesine geçiş de, minyatürün hayalde sınır tanımaz özelliğini yansıtması açısından mükemmel olmuş. Birkaç sahnede, minyatür sayfasından gerçek kervansaraya geçiş de güzel olmuş. Filmin tekniği ve konusuna uyumlu müziği de çok başarılı.

İsabetli bir kararla, müziklerde Kalan Müzik arşivi kullanılmış. Filmin müziği, Rahman Altın imzasını taşıyor. Bayağı komediler gibi yankı uyandırmayan film, erbabınca takdir edilmiş. 2007’de Ankara Film Festivalinde En İyi Sanat Yönetmeni ve En iyi Müzik ödülü almış. Aynı yıl Altınkoza’da Jüri özel Ödülü, En İyi Müzik ve En İyi Görsel Efekt ödülleri almış. Görsel efektleri Güray Gürsoy, Kuban Altan, Tamer Karakulak, Alper Oktay, Aydın Büyükbaş yapmış. Minyatür zeminli o harika animasyonları, birkaç animasyonunu bildiğim Uğur Erbaş yapmış.  

Sözün kısası, bu filmde klasik medeniyetimizin temellerinden biri olan minyatür ile çağın en büyük görsel olgusu olan sinema, başarılı bir şekilde birleştirilmiş. Medeniyetimizi, “asrın idrakine” söyleteceksek, gelenekten beslenen, farkımızı ve şahsiyetimizi ortaya koyan böyle başarılı işler yapılmalı. Yoksa dünya kültür sofrasında yerimiz olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi