Faruk Köse

Faruk Köse

Âkil Adamlar Şûrâsı’nın gerekliliği

Âkil Adamlar Şûrâsı’nın gerekliliği

Milletçe ciddi bir sorunumuz var. Çok güzel düşünceler geliştirebiliyoruz, ancak güzel iş yapamıyoruz. Düşüncedeki güzelliği pratiğe aktaramıyoruz; ya başlarken, ya yürütürken, ya da bitirirken çuvallıyoruz. Olmadık yerden problem üretmede, güzellikleri çirkinliğe çevirmede, işleri berbat etmede üstümüze yok.
Biliyorsunuz, otuz yılı aşkın süredir “terör belâsı”yla cebelleşmekteyiz. Nihayet biri çıkıp işlerin “demir yumruk” politikasıyla halledilemeyeceğini; “ayrışma”nın “çatışarak” değil “konuşarak” önlenebileceğini anladı da, “çözüm”e doğru ciddi adımlar atılmaya başlandı.
Ancak bununla bitmiyor elbette. Şimdiki sorun, kimin kiminle konuşacağı... “Âkil Adamlar Şûrâsı” fikri, kimin kiminle konuşacağı sorununu çözebilecek önemli bir görüş olmasına rağmen, her zaman olduğu gibi bunu da daha başlamadan batırmak üzereyiz. Belki kurumsal olarak teşkil edilebilir; ancak böyle bir yaklaşım tarzıyla, bu kafa yapısıyla çözüm değil, sorun üreten bir kurum olmaktan öteye gitmeyecek gibi görülüyor. “Çözüm” için kurulacak yapı, sorun üretme mekanizmasına dönüşebilir.
Niye mi?
Çünkü yaklaşım tarzı yanlış.
Çünkü, daha kamuoyu ile paylaşılır paylaşılmaz, “Âkil Adamlar Şûrâsı”nın kimlerden oluşacağı tartışılmaya başlandı; isim borsası kuruldu. Oysa, Şûranın kimlerden oluşacağından önce, ne iş yapacağı, nasıl çalışacağı, görev ve yetkilerinin ne olacağı, hangi nitelikleri taşıyanlardan teşkil edileceği konuşulmalı değil miydi?
Makul olan buydu, ancak dedim ya, güzel düşünüyoruz da, güzel yapamıyoruz. Genetiğimizde mi bir sorun var, yoksa zihniyetimizde mi?
Yaklaşık dört sene önce, dostum Dr. Ramazan Uçar’la beraber “terör sorunu”nun nasıl çözüleceğine dair fikir cimnastiği yaparken, “Âkil Adamlar Şûrâsı” fikri şekillendi. Yetkililer hâlâ çatışmadan yana tutum içindeyken, biz sorunun çözümü için “konuşmak gerektiği”ni düşünüyorduk. Ancak kim kiminle, neyi konuşacaktı? Bu sualden, “Âkil Adamlar Şûrâsı” fikri doğdu. Âkil Adamlar bir araya gelecek, siyasal, sosyal ve hukuki yapıyı yeniden dizayn ederek ülkeyi yeniden biçimlendireceklerdi. Böylece barış ve kardeşlik, eski temelleri üzerinde yeniden neşvünema bulacaktı.
Ülkemizin siyasi, idari, sosyal, hukuki, adli, iktisadi, tedrisi, kültürel, bürokratik vb. yapısında yeniden yapılanmaya gidilmesi gereği artık toplumsal ve kurumsal ölçekte yoğun olarak hissediliyor. Toplumsal yapıdaki bütünlüğün ciddi biçimde bozulması ve “ayrışma”nın neredeyse onarılamayacak noktaya doğru tehlikeli biçimde ilerleyişi, ülkemiz için köklü bir değişim ve yeniden yapılanmayı gerekli kılıyor. Niçin?
Sosyal yapıda oluşan hasarı, “ayrışma” temayüllerinin açtığı yaraları kesin olarak onarmak için...
Siyasi sistemin, ilerleyişin önüne set koyan statik yapısını dinamizme dönüştürmek için...
Hızla değişen ve gelişen dünyada, bağımsız ve hür konum korunarak söz sahibi olmak adına, işleyişin önünde aşılmaz bir engel olarak duran hantal yapıdaki bürokrasiyi, çağın gerektirdiği hızlı ve dinamik işleyişe ulaştırmak için...
Temel hak ve hürriyetleri insan onuruna uygun niteliklere kavuşturmak için...
Askeri ve sivil vicdanı, çağın icaplarına cevap veremeyen paradigmalardan kurtararak statükonun durağanlığını tamir etmek için...
Adli sistemi ve hukuki yapıyı “ideolojik biçimlendirmeler”den kurtarmak/arındırmak için...
Kültürel açıdan yozlaşan, eğitim kalitesi bakımından yetersiz kalan gençliği “öz”e döndürüp “üretici akıl” sahibi bir nesil yetiştirerek geleceği kurtarmak için...
Böyle bir “yeniden yapılanma”nın, “politik çekişmeler”in girdabından çıkıp “akl-ı selim”e yanaşmayan siyasi partilerin inisiyatifine bırakılmaması gerekiyor. Çünkü işin içine “politik tarafgirlik” girerse, yapılan iyi çalışmalar “siyasi gerekçeler”le reddedilebilir. Bu nedenle, çözüme dair çalışmaların siyasi partilerden bağımsız bir kurum tarafından yürütülmesi, icra aşamasında TBMM gündemine getirilerek bağlayıcı nitelik kazandırılması uygun olacaktır.
Anlaşılıyor ki, yeniden yapılanmanın altyapısını, kapsamını ve gerekli diğer hususları ele alıp sonuçlandıracak “Âkil Adamlar Şûrâsı”nın kurulması elzemdir.
Ancak, eğer müsbet sonuç bekleniyorsa, “Âkil Adamlar Şûrâsı” bağımsız, ama TBMM ile doğrudan bağlantılı çalışmalı; hazırladığı teklifler ve raporlar TBMM tarafından -tavsiye niteliğinde de olsa- öncelikle dikkate alınmalı. Bunun için, önce Şûrâ’nın yasal dayanağı çıkarılmalı; nasıl kurulacağı, çalışmalarının kapsamının ne olacağı, organizasyon yapısı, şûrâ üyelerinin hangi nitelikleri taşıyacağı, görev ve yetkileri gibi hususlar belirlenmeli; ancak ondan sonra kimlerin şûrâya girebileceği üzerinden konuşulmalı. Şûrâ, sadece “terör”ü değil, “yeniden yapılanma”yı konuşmalı.
Eğer bunlar halledilmeden isimler üzerinde durulursa, bu iş başlamadan bitmiş demektir.
Bundan sonraki üç yazıda, “Âkil Adamlar Şûrâsı”na dair olmazsa olmazlara ilişkin projemizi sizlerle paylaşmak istiyorum. “Çözüm”e “katkı” için...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Faruk Köse Arşivi